MHP lideri Devlet Bahçeli’nin sıra dışı ve zikzaklı açıklamaları, TUSAŞ’a yapılan terör saldırısı, Devletin Güney ve Batı Kürdistanı bombalaması, ne oluyoruz demeden KAYUM atamalarını nasıl okumak lazım?
Neler oluyor?
Son aylar oldukça hareketli geçiyor…
Hiç beklenmedik kişilerden, hiç beklenmedik hareketler görüyor, sözler duyuyoruz.
MHP lideri Devlet Bahçeli durup dururken ‘yok hükmünde ‘ saydığı DEM Partililerin elini sıktı.
Daha sonra da aynen şunları söyledi. ‘Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti Grup Toplantısı'nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, 'Umut Hakkı'nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın’
‘Türkiye’ye getirilirken, “her türlü hizmete hazırım” diyen terörist başı, buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin.’
Tabii bu sözler Kürt karşıtı siyasetin en ucunda olan birinden duyulunca, doğal olarak hem Türk tarafında hem Kürtler arsında siyasi tansiyon yükseldi.
Bazı Kürtler bu sözlerden devletin Kürt meselesini çözmek için ‘yeni bir çözüm süreci’ hazırlık yaptığı sonucunu çıkararak, Kürt sorunu çözülecekse ‘biz de varız!’, ‘ Biz de muhatabız’ diyerek hareketlendiler.
Oysa ortada devletin, Kürt mesesini çözmeye yönelik bir niyeti kesinlikle yok.
Zaten, Bahçeli ‘Kürt sorunu yoktur. Terör sorunu vardır!’ diyerek çerçeveyi çizdi. Niyeti faş eti.
Yani devlet, sadece, kurduğu, büyüttüğü, kullandığı ve ancak daha sonra kontrolü başkalarına kaptırdığı PKK’yi artık tasfiye etmek istiyor.
Tabi bunu bugün devlete egemen olan ağırlıklı kanadı istiyor. Devlet içindeki başka kanatların muhalefeti, provokasyon çabaları da olacak elbette.
Bunu yaparken Öcalan’ın rolünü oynamasına bir kez daha fırsat sunuyor. Ola ki ‘kem küm’ edebilecekleri de, nokta operasyonlarla, legal alanda da yargı yoluyla tutuklamalarla, kayyumlar atayarak tasfiye ediyor. Etmeye devam edecek de…
O cephede herkes ‘İRADEM’ dedikleri Öcalan’a uymalı ki etkisi olsun…
Devlet telaşlı!
Ortadoğu’daki savaşın nasıl bir altüst oluş yaratacağı kestirilemiyor. Bu kargaşada Kürtlere İran’da, özelikle Suriye’de bir statü doğma ihtimalinden, bu durumun Türkiye’yi etkileyeceğinden korkuluyor.
Ortadoğu’da esen sert rüzgârlara karşı içeriyi tahkim etmeye, mümkünse ABD’nin kontrollündeki DSG’yi, İran’ın denetimindeki Kandil’i risk olmaktan çıkarmaya, kendi politikalarına paralel pozisyona çekmeye çabalıyor.
MİT’in ‘Öcalan’ın yerine geçme teklifi’ ni reddeden, hem geçmişte ‘seni başkan yaptırmayacağız ‘ çıkışıyla hem de Kürt seçmeni CHP ye kanalize etmesiyle devletin bu günkü egemen kanadı açısından ‘sabıkalı’ görülen Selahattin Demirtaş’da Öcalan’ı irade olarak sununca devreden çıkarıldı ve yeniden Öcalan’a dönüldü.
‘ Fırsat verilirse hizmete hazırım’ diyen Öcalan’ın devreye girmesini istemelerinin nedeni bu…
Devlet Bahçeli ne dedi?
“Ne kandil ne Edirne adres, İmralı'dan DEM'e uzansın’
Yani Muhatapları belli; Öcalan ve DEM.
Öcalan, silahları bıraktırıp PKK’yi feshedecek veya Güney ve Batı Kürdistan’da Türk devletinin politikalarına hizmet edecek pozisyona çekecek, DEM'liler de ‘Kürdistanı çöpe atıp’ Türkiyelileşmek için rolünü oynayacak...
Haklılar da…Kürtleri etkileme gücü onlarda.
Yani, yıllardır küçük şahsi hesaplarla, sağa sola savrularak oyalanan, her seçimde PKK"nin legal uzantılarının eklentisi olmak için yarışan, güçlü bir Kürt birliği, bir temsil mekanizması oluşturamayan etkisiz yapılar, kadrolar, bireyler mi muhatap olacak?
Ne yazık ki onların ne PKK üzerinde, ne de Kürt toplumu üzerinde etkisi yok.
Devlet o kadar iyi bir tezgâh kurmuş ki Kürtler, Devlete her zaman hizmete hazır olan Öcalan’ı ve legal alanda kendilerini temsil etmeleri için Sırrı Süreyya, Tülay Hatimoğuları, Sezai Temelli, Ertuğrul Kürkçü, Saruhan Oluç gibi Türk, Türkmen, Arap, Terekeme ve diğer etnik gruptan olan siyasetçileri seçiyor. Onları omuzlarında taşıyor.
Kürtleri temsil hakkını, muhataplık yetkisini onlara, Kürt olmayanlara veriyor.
Tıpkı Lozan sürecinde ve sonrasında olduğu gibi Kürtleri Kürt olmayanlar temsil ediyor…
Acı ama gerçek!
Bu mantıktan, bu tezgâhtan Kürt meselesine çözüm çıkar mı?
Çıkmaz…
Peki, bu tezgâh bozulur mu?
Bozulur!
Önce son 100 yıllık yakın tarihten ders çıkarmayı bilmek gerekir.
Sonra uygun koşullar oluştuğunda ve çağın ruhuna uygun politikalarla, yöntemlerle hareket edildiğinde, bir avuç kararlı kadronun bile büyük başarılar elde edebileceğine inanmak gerekir.
Bütün devrimler, kurtuluş savaşları gibi büyük davalar, bir avuç kadronun kararlı istikrarlı mücadelesiyle kitleler kazanılarak ve seferber edilerek başarıya ulaşmadı mı?
Sonuç olarak;
Samimi yurtsever partiler, gruplar, kadrolar demokratik, barışçıl mücadeleyi esas alarak, toplumun asgari taleplerini önceleyen çağın ruhuna uygun, doğru politikalarda buluşmalı.
Sabırla, kurulan tuzaklar deşifre edilmeli.
Kürt toplumunu ulusal demokratik talepleri etrafında örgütlemeye yönelik çalışmalar sürdürülmeli.
Kararlı, istikrarlı, savrulmayan kadrolardan oluşan bir temsil ve mücadele mekanizması oluşturulmalı.
Kürt meselesini PKK ye indirgeyenlere takılmayın.
Onlar kurguladıkları oyunu oynaya dursunlar. İster İmralı’daki Öcalan’ı muhatap alsınlar, ister DEM’den Tülay Hanımı!
Biz kendi gündemimizi önceleyelim.
Kürt davası büyük bir davadır.
Bu dava gerçek muhataplarını da mücadele içinde yaratacaktır.
Bu zaman alır belki; ama merak etmeyin, mutlaka olur.
Aceleye hiç gerek yok.
Bu pilav daha çok su kaldırır.