Günlerdir, Kürd açılımı adı altında tartışmalar yapılmaktadır. Ama ne Türk aydınların da, ne de Televizyonlara çıkan Kürd aydınlarında, Kürdlerin bir ulus olduğunu vurgulayan ve sorununda, bu ulus kavramı bilinerek çözülmesi gerektiğini savunan yok. Oysa geçmişimizi bilmeden, onu irdelemeden, bir şeylerin inşa edilmesi, gelecekte çok daha acılı süreçlerin yaşanması demektir. Devlet ve ardıllarının amacı, Kürd ulusunun haklarını, bilinçli olarak, bireysel haklara indirgeyerek, sorunu dar bir çerçeveye hapsetmek ve yeni bir kölelik zincirini oluşturmaktır.
Bir kesim, Kürd aydını ve siyasetçisinin, devletin işini kolaylaştıran, söylem ve tutumları bilinmektedir. Bunlar, devletin gönüllü bekçileri olarak, geçmişlerinden dersler çıkarmak yerine, geçmişten-günümüze devam eden köy yakmalarını, faili meçhul cinayetleri vb. vahşetleri unutturma peşindedirler. Yapılan zulümleri, sürgünleri ve kıyımları, sürekli gündemde tutma yerine, Türkçe ’ye ”Kürd Çalıştayı” adıyla yeni kavramlar kazandırmakta ve günlerdir. Türk ulusal kanallarında, efendilerinin, görüş ve önerileri doğrultusunda, Kürd açılımı adı altında tartışma programlarında boy göstermektedirler.
Özellikle Televizyonlara çıkarılan kimi insanlara baktığımızda, Ortadoğu’nun en kalabalık devletsiz ulusu olan Kürd ve Kürdistan meselesini ne kadar sulandırdıklarını, geçmişin hesaplarını ne kadar ters yüz ettiklerini görmekteyiz. Sanki ulusal bir meselenin tartışması değil de, iki aşiret arasında ki kan davasını adil bir şekilde çözmüşler gibi, bazen soğuk şakalar, ”eh dilini öğrense ne olur” veya Erdoğan’ın konuşmasını “biz Kürdler’i de ağlattı” gibi, ezilmişlik psikolojisi içerisinde, zavallı, siyasal ve bilimsel derinliklerden yoksun, çapsız sözlerle, Türk aydınlarına şirin görünmek ve onların düşüncelerini onaylamak için gösterdikleri çabalar, meselenin nasıl manipüle edildiğini yansıtmaktadır.
PKK ve Legal siyasi kanadının, Kürd ve Kürdistan meselesindeki, tutum ve görüşleri bence kendi içinde bir “tutarlılık” göstermektedir. Liderleri Öcalan’ın istem ve düşüncelerini hayata geçiriyorlar. Kemalizm’i ve Üniter devlet yapılanmasını savunduklarını, Kürdistan sorununun, ulusal temelden çözümüne de karşı olduklarını, bu anlamda bağımsız devlet veya federal bir yönetim istemediklerini, daha doğrusu, Kürdler adına ne istediklerini değil de, ne istemediklerini açıkça deklere etmektedirler. Sadece kendi liderlerinin özgürlüğünü, temel alan bir çözüm ve bunun yanında bazı bireysel hakların verilmesini yeterli gören bu anlayış bilinmektedir.
Sorun bunların dışındaki, siyasi grup ve şahsiyetlerin ne isteyip, ne istemedikleridir. Yoksa çözüm tartışmalarına karşı değilim. Elbette Kemalist diktatör yel sistemin, hakim olduğu Türkiye’de, bunun tartışılması bir kazanımdır. Mesele, sorunun çözümünde bu halkın kendi kendisini yönetme hakkının, Kürd aydın ve siyasetçileri tarafından, ısrarla savunulup savunulmamasıdır. Değerli hocam, Beşikçi’nin deyimiyle “Kürdler ucu açık siyaset” izlemek zorundadır. Devletin projesi, “demokratik açılım” adıyla, Kürd ve Kürdistan sorununu ucuz bir şekilde bitirmektir.
Mezopotamya’nın ilk yerleşik, halklarında olan, sürekli kıyımlar yaşayan, defalarca yok edilmek için, en vahşi şekilde saldırılara maruz kalmış ve toprakları işgal edilmiş, bir halkın kaderini, bu kadar ucuz manevralarla, gündemde tutan devlete, bazı Kürd aydınlarının çanak tutması, kelimenin tam anlamıyla utanç verici.
Son otuz yılık süreçte, mevcut siyasal yapı, Kürd siyasal hareketinin, siyasal temellerini yıkmak için, siyasal bilinç düzeyini, bilinçli bir şekilde aşağıya çekerken, toplumsal hareketliliği de bir o kadar artırdılar. Amaç sorunun bilinçli bir tarzda ele alınıp, ona göre yol ve yöntemlerin gelişmesini engellemekti. Dönemin tahlil edilmesinde, kafaları karışık olan, Kürd aydınları bu tuzağı görmek yerine, dolaylı veya dolaysız bir şekilde destek veren bir pozisyon içerisine girdiler.
Genel anlamıyla, Kürd, siyasal kadro ve aydınlarının, ulusal temelde, ucu açık siyaset yapmaları gerekirken, kendilerini bağlayan kırıntılara evet demesi, tarihin tekerrürüdür. 1925 yılında o zaman İngiliz Siyasi Müsteşarı olan C.J.Edmonds, Kürtler, Türkler ve Araplar kitabında 10/06/1925 Anglo-Irak anlaşmasında “Kürt’ler Irak’ı kurtardıkları gibi, aynı gecenin sabahında, Süleymaniye’de sergiledikleri olumlu tavırlarıyla, Irak’ı, ölümcül bir bölünmeden kurtardıklarını” söyler.
Görünen odur ki, Kürd siyasal kadro ve aydınları, dönemsel olan, uluslararası konjonktürü iyi değerlendirememenin sıkıntılarını günümüze kadar taşımışlardır. Bugün de Kuzey Kürdistan’la ilgili durum bundan pek farksız değildir. Bazı Kürd aydınları, Kürd siyasetini, doğru zaman ve zeminde tartışmak yerine, sorunun ulusal temelde çözümünü isteyenleri küçümser bir mantıkla, “diasporadaki Kürdler’i anlamak zor, bu istemler onların istemleridir” diyerek istemleri alabildiğince güdükleştirmenin gayreti içerisindedirler.
Yıllarca muhalif olduğunu söyleyen ve yazan, Kürd aydını, siyasetçisi ve kurumlarının durumu gerçekten içler acısı. Siyasi pusulaları belli olmayan, bu kutxwır kesim, PKK’nin ihtiyaç duyduğu her dönemde, acaba bana bir şeyler verirler mi, veya beni bir yerlerde aday gösterirler mi, beklentisiyle, çağrılır çağrılmaz, nasıl hızlı koştuklarına şahit olmaktayız. Son olarak “Demokratik Özerklik Projesi” ne katkı sunmak için, sahnede yerlerini alan bu takımın, işi bittiğinde, gelecekte tekrar kullanılmak üzere, sahneden aynı hızla, fırlatılışları traji-komik bir durum.
Muhalif, Kürd siyasi parti, şahsiyet ve örgütleriyle bir yol haritası belirleyip, dönemsel konjonktürü iyi değerlendirerek, ulusal politikalar üretmek yerine, siyasetler üstü bir misyonla hareket ettiklerini söyleyen, kendilerine ait, politik duruş sergilemeyen, Kürdler’in çıkarlarını savunacak pozisyonları olmayan ve ciddiye alınmayan, cılızda olsa gelişebilecek, Kürd muhalefetinin önünde engel teşkil eden, sadece bireysel tatmine yönelik, bazı Kürd kurumları da, Kürdler arasında arabulucu role soyunmaları gülünç bir durumdur.
Çoğu kez, aynı hayal kırıklığını yaşamalarına rağmen, her defasında bir göz kırpmayla, geçmişi unutarak, nasıl hareket ettikleri malum. Her seçim dönemlerinde PKK’nin, birlikte hareket edelim tuzaklarına aldanıp, beklenti içine girmeleri, ne kadar düşürüldüklerinin farkındalar mı bilemiyorum. Ondan sonra da, emziği ağzından alınmış çocuklar gibi, beklentilerimize cevap alamadık diye şikayet etmeler, tam bir komedi.
Kürd siyasi kurum ve aydınlarının bu durumu, bana yıllar önce izlediğim bir belgeseli hatırlattı. Belgesel de, Kafkasya Bölgesinde ki halkın, ihtiyaç duyduklarında atlara, nasıl faydacı bir mantıkla yaklaştıkları ele alınıyordu. Bölge halkı İlkbahardan, Sonbahara kadar atların gücünden yararlandıktan sonra, Kışın gelmesiyle beraber, atların kendilerine yük olduğu gerekçesiyle, onları doğanın çetin şartlarına saldıklarını ve tekrar İlkbaharın gelmesiyle, geride kalanları nasıl gidip topladıkları anlatılıyordu.
Şu anda, Kürd siyasi kurum ve aydınlarının içerisinde bulundukları durum da buna benzer. Mevcut siyasal yapının, bu faydacı yaklaşımı bilinmesine rağmen, Kürd siyasal kadro ve aydınlarının çoğunda, halen bu faydacı yaklaşımın algılanmamış olması, eğer siyasal bir beklenti ve çıkar değilse, bana göre bir akıl tutulmasıdır.
Ulusal bilinçte, kırılmanın yaşandığı bu dönemde, Kuzey Kürdistan siyasi kurum ve aydınlarından, korkaklık, karamsarlık, atalet ve çelişkiler, onların ulusal düşünce yetilerini sıfırlamış durumdadır.
Her şeyden önce, Kürdistan’daki siyasi kurum ve aydınların, bu çıkmazdan kurtulmaları, kendilerini yeniden donatmaları, meseleye milli bakmaları, ulusal temelde örgütlenip, pusulalarını bulmaları ve yeniden sahneye çıkmaları için, kişisel hesaplarının terkedilmesi ile mümkündür. Kürd ve Kürdistan meselesi, bireysel ve ideolojik sorunlara kurban edilebilecek mesele değildir. Bunun vebalı ve sorumluluğu çok ağırdır.
Tarihe karşı, sorumluluklarımızın olduğunu unutmamalıyız. Eğer gelecek kuşaklara, onurlu bir yaşam bırakmak istiyorsak, siyasal mücadelede aktif rol almak zorundayız. Zamana ve sürece yaymadan hızlı bir şekilde, bireysel ve ideolojik kaygılardan uzak, milli bir programla, mücadele tarzını geliştirerek, Kürd ulusal kimliğini öne çıkaran ve savunan, siyasi parti ve şahsiyetleri, aynı şemsiye altında birleştiren, yeni bir örgütlülüğe ve çalışmaya, acilen ihtiyaç olduğunun bilinciyle hareket etmeliyiz.
Son olarak Kürdler’in büyük lideri, seroké mezın, Mele Mıstefa Berzani’nin şu şiarı ile bitirelim, umarım bizim için yol gösterici olur. ”Özgür bir vatan, mutlu bir halk. Başarımızın sırrı, halkımızın çıkarı ve insanlığın iyiliği için mücadele etmemizde gizlidir.”
Saygılarımla
02/09/2009
Fettah Karagöz