Türkiye’nin eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, 28 Ekim günü bir işadamları toplantısında, Mustafa Kemal’den şunları aktardı: \"Lozan\'dan önce Musul konusu tartışılırken, Mustafa Kemal Atatürk diyor ki, \'Irak\'ta bir Kürt devleti oluşma ihtimali var. Irak\'ta bir Kürt devleti oluşursa, bu bizim Türkiye\'deki Kürt kökenli vatandaşlarımızı etkiler.\' Ve Başbuğ ardından kendi düşüncelerini de ekledi: “Tarihsel olarak 2015\'te Irak\'ta bağımsız bir Kürt devletinin oluşma ihtimali tepe noktasında, bunu görün. Böyle bir devletin kurulması açısından ümitlerin tepe noktası olduğu bir süreçteyiz, zaman biçiliyor. Bu süreyi tayin edecek kim? Bunu tayin edecek, İran ve Türkiye. .... İran, şu anda buna kesinlikle karşı. Türkiye\'nin de elbette karşı olması lazım.\"
Öte tarafta bir Kürt generali, Aziz Weysi, devlet olma yolunda olan Güney Kürdistan’da son zamanda çıkan iç karışıklıklar üzerine şunları söylüyor:
“Şu anda meydana gelen olaylar Kürt düşmanlarını sevindiriyor, cesaret veriyor onlara ve birbirimize düşmemizi, yeni saldırıları için iyi bir fırsat olarak değerlendiriyorlar. Şu anda Kürdistan üzerinde çok büyük bir tehdit hüküm sürüyor. Bu tehdit, toprak almak vb. bir amaç taşımıyor sadece; istekleri bu topraklardaki insanları öldürmek, kimini de kendine cariye yapmak, kadınlarımızı, çocuklarımızı eşlerimizi cariyeleştirmek… Karşımızda uluslararası çapta örgütlenmiş bir oluşum, o kadar vahşi bir amaçla geliyor ki… Gerekli olan, önceliği buna vermemizdir.”
Türk Generali, 1920’lerden beri Türk fobisi haline gelen “aman Kürtler hiç bir yerde kazanmasın” kaygısını yüksek sesle dile getiriyor ve izin vermeyelim diyor. Peki bunu nasıl sağlayacaklar? Doğrudan bağımsızlık çabasının odağı olan Güney Kürdistan Kürtlerine saldırabilirler mi? Hayır bunu yapamazlar, çünkü karşılarında sadece Kürtleri değil, bizzat kendi müttefiklerini bulurlar. Peki nasıl yapabilirler?
Kürtleri birbirine karşı kullanarak. Kürtleri birbirine karşı kullanmak nasıl mümkün olur? Ulusal duyguları zayıfsa mümkündür. İdeolojiler, grup çıkarları ulus çıkarlarının önündeyse mümkündür. Elim ulaştığınca Kürt tarihinin ayrıntılarına ulaşmaya çalıştım ve her zaman aynı şeyi gördüm: Kürtleri birbirine düşüren bir tür çaresizlik aynı zamanda. Arka planda barbarların oyunu var, ön planda ise yaşamak için, hükümran devlet nezdinde güç olmak için kardeşimi öldürmeliyim yanılgısı.
Peki yetmez mi? Hala neden birbirimizi öldüreceğiz? Varsa bir öldürme yetimiz, bunu uygulamak için o kadar çok fazla ulus dışı hedef varken?
Şimdi alttan alta işlenmeye ve olgunlaştırılmaya çalışılan, bir Kürtler arası çatışma kurgusu var.
Neden birbirimizi vuracağız? Hangi amaç buna değer? Karanlıktan konuşanların bizi inandırmaya çalıştıkları şeylerin hepsi boştur. Birbirimizi suçlamak için kullanacağımız her gerekçenin, aslında kendimizde de bulunduğunu anlamamak için ahmak olmak gerekir. Bizim, bütün farklılıklarımızla bir olmamız gereklidir. Birlik, farklılıkların silinmesi değildir; tam aksine, bizim gibi olmayana saygı gösterebilme erdemidir. Ulus olmak budur: Bir ulus sadece romantik kahramanlardan oluşmaz; her türden karakterin, iyinin, kötünün, zavallının, dehanın, yoksulun, zenginin, birçok düşünce ve hayat tarzının bir birleşimdir. Buna saygı göstermeyenin ulusla, bizim konumuzda Kürtlerle bir ilgisi yoktur. Yanılgı içindedir.
....
Savaş, kahramanlık öyküleri, kurtarıcıların trajedileri ve kal-u beladan beri insanda mukim olan olan diğer efsaneleri anlatmak, ya da bunların kıyısında da olsa yaşamak için, fazlaca yaşlandım. Hayat daha sakin bir mecrada akıyor olsaydı, bu konularda hiç birşey duymak istemezdim. Oysa bizim kişisel kurgularımız yanılgı olmaya mahkumdur ve her zaman hakim olan hayattır.
“Herkes ölür, toprak kalır.” Değerli olan, toprak üstündeki hayattır. Bu topraklardan olmayan barbarlar, iki bin yıldan fazladır topraklarımıza göz koydular ve aldılar; birinin zulmünü diğerininki izledi. Biz hep burada kalmayı başardık, ama 19. yüzyılın sonları geldiğinde, artık bağımsızlık duygumuz erimeye başladı. Parçalandık, düşmanlarımıza bizi katlettikleri için bağlandık. Yaşamak için bu gerekli miydi? Bunu bilemiyorum; Türk, Arap, ve aslında iki kardeş aşiret olduğumuz Fars tabiyetine geçmeyi reddedip toptan ölümü seçseydik daha mı iyi olurdu? Hakikat şu ki, atalarımız onlara tabi olmayı bir biçimde kabul etti; ve belki de, güçleri yoktu ve gelecek kuşaklarının bir fırsatını mutlaka bulup, bu zincirleri kıracaklarını umuyorlardı. Kimse celladına yürekten bağlanmaz; kimse sonsuz bir içtenlikle atalarının ya da çocuklarının katillerini yüceltmek için yaşamaz.
Geçen bin yıllarda durmadan yenilmiş olan atalarımızın, bugünü hayal ettiklerini biliyorum, onların duygusunun mirasçısıyım. Onlar, öyle bir gün bekliyorlardı ki, o gün yaşayan torunları, atalarının bütün yenilgilerinin aslında bu son büyük zafere gelen yolda birer adım olduğunu anlayacaklardı. İki bin yıldan fazla bir zamandır devletsiz olan bir halk başka nasıl hala yaşamakta olabilirdi? Barbarların, Dersim’e girebilmeleri için ikibin yıldan fazla savaşmaları gerekti; Ağrı ve Botan’a da bizim yaşadığımız zamanlara kadar girilemezdi; Barzan’a girilemezdi. İkibin yıl devlet olmadığımız halde, topraklarımız birçok yerde mutlak bizimdi ve girilemezdi. Giren de ya misafir olarak girer, silahlarımızın gölgesinde ağırlanırdı; ya da ölülerini orda bırakıp çıkardı.
Biz Kürtler, birçok halkın kökleriyiz. Bugün zayıflamış olmamız, binlerce yıl hayatı savunmak için direnişimizden dolayıdır. Atalarımız yalana, kötü düşünceye ve kötü işlere karşı durdukları; yalanı, kötü düşünceyi ve kötü eylemi hükümranlık için mübah gören ve bugün dünyayı nerdeyse yaşanmaz hale getirmiş olan bir akımı reddettikleri için, bugün güçleri tükenme noktasına geldi. Ama aynı zamanda, böyle oldukları için bugün hala yaşamaktadırlar.
Bugün IŞİD halinde cisimleşen şey, aslında bizim İsa’dan beri direndiğimiz ve nerdeyse bütün dünya ona teslim olduğu halde teslim olmadığımız, “hükümrana biat et, sonsuz kötülük etme imtiyazı kazan” anlayışıdır. IŞİD, bizim topraklarımıza el koymuş olanların aynasıdır. Onlarda çıplak halde görünmektedir. Türk, Arap ve Fars sömürgecileri de, atalarımızın topraklarına yürüdüklerinde, askerlerini cesaretlendirmek için, onlara güzel kızlarımızı, kadınlarımızı vaad ediyorlardı; meyvelerimizi, soğuk sularımızı, ırmaklarımızı, güzellikte eşsiz keçilerimizi, boğalarımızı söz veriyorlardı. Savaşmaları için onlara vaad ettikleri cennet, öteki dünyada değil, bizim topraklarımızdaydı.
General Aziz’in işaret ettiği tehlike de budur şimdi: Bütün tarihimiz, tarihsizliğimiz boyunca yaşanan ile tıpatup aynı.
Bu tehlike nasıl gerçeğe dönüşebilir? Biz Kürtler birbirimize düşersek. Başka hiç bir güç bugün buna muktedir değildir. Peki biz, bu kadar düşmanla sarılmışken, ve dünya üstünde insanlığa örnek olacak bir ulus imajı sergilemişken, ve bağımsızlık konusunda dünyanın önemli güçleri bize destek vermeye hazırken, neden birbirimizi vuracağız? Para için mi? Egemen devletleri demokratikleştirmek için mi? İdeolojilerimiz farklı olduğu için mi? Bu kadar ahmak mıyız?
Yazık ki tarihimiz bu türden ahmaklıklarla doludur.
Şimdi, Kürtlerin hala kimliksiz, statüsüz, zulmedilmeye her zaman uygun bir ulus olarak yaşama mahkumiyetlerine devam etmeleri, ya da zamanla silinmeleri için, egemen devletler planlarını yapmış bulunuyorlar ve uygulamaktadırlar. Herbirimizi, her cenahı bir diğerine karşı sürmek için haritaya eğilmiş, sembollerimizi ordan oraya sürüp duruyor. Ana önermeleri basittir: “Kürtler, tarihte de, en büyük güç olmaya en yakın oldukları her zaman, birbirlerini kırıp en dibe düşecek kadar ahmaktırlar.”
İnanın, bu söylediklerim kendi kurgularım değildir.
Birlik olmaya çalışalım, ayrı düşmenin zamanı değildir. Dünyanın her yerinde ve Kürdistan’ın her yerinde ayaktayız. Varlığımız, dünya hayatı için de sağlıklı bir nefestir bugün, bu iyi bir durumdur; biz birçok dünya halkının kökleriydik, bugün tarih bizi yeniden bu odağa getirdi.
Bu savaş elbet birgün bitecektir ve güçler masaya oturduklarında biz nerde olacağız? Birbirini kırmış, kardeş kanıyla zehirlenmiş ve kendini böyle tüketmiş zavallılar olarak unutuşun karanlığına mı atılacağız, yoksa en kritik zamanda birlik olmayı başarmış ve böylece dünya uluslar ailesi içinde saygın yerine yerleşen genç bir güç olarak yaşamaya mı başlayacağız?
Zafer elimizi uzatsak dokunacağımız kadar yakındır ve bu zafer, tek bir şartla mümkündür: Kürtlerin birliği. Bu birlik, bağımsızlık yanlıları, demokratikleşme yanlıları, her türden ideolojik kurguya sahip çevreler, kısacası birbirine yakın veya karşıt her ulus kesiminin birliğidir. Varsın barbarlar birbirimize düşman olduğumuzu varsaysın; birbirimizi kıracağımıza inansın; biz ise bu görünümümüzü onların yanılgısı haline getirebiliriz. Bu mümkündür ve gerekli olan sadece her Kürdün, hangi cephede olursa olsun, buna duyarlı olması ve kardeşine silah çekmeyi reddetmesidir.
Kürtlerin birliği sadece Kürtlerin bağımsızlığına yol açmayacak, egemen devletleri de kendi kötülüklerinden, haksızlıklarından kurtaracaktır.
İnsan türünün bugün en alçak ve en kahraman görünümlerinin birlikte ortaya çıktığı ülkemizde ve çevresinde, uğrunda yaşayıp savaşmaya değecek tek şey, Kürtlerin birlik ve bağımsızlığıdır.
Hüseyin Kaytan
31 Ekim 2015, Eski Musul