Bir milletin dilini, kültürünü, değerlerini oluşturan ‘’milli bilinç’’ şüphesiz tarihle de ilgilidir. Fakat elbette ki tarihimizi şovenist, militarist, ırkçı bir toplum yaratmak için değil; geçmişte yapılan hataların tekrarlanmaması adına, daha sağlıklı bir geleceği inşa edebilmek ve aydın bir toplum yaratabilmek için öğrenilmesi gereken ilk basamak olarak görmemiz gerekiyor.
Kürtler özelinde belirtmemiz gerekirse; tarihimiz, kimliğimize daha sıkı sarılmamız için önemli bir etkendir. Bu noktada Kürtler talihsizliklerle dolu tarihlerini, her zaman atalarını eleştirmek için bir argüman olarak görmüştür. Oysa bunun yerine daha yapıcı ve ders çıkarıcı adımlar atılmalıdır.
Kürtlerin çocuklarına ve gençlerine tarihlerini öğretebilecekleri bir eğitim sistemi, sömürgeci devletlerin ve onların resmi tarih anlayışlarının boyunduruğu altında yaşadıkları için maalesef ki yok. Ama Kürtlerin objektif koşullarda ve Kürt karşıtı güçlerin belirlediği bir tarih anlayışına alternatif birçok kaynak mevcuttur.
Kürtler sorumluluk bilinciyle hareket ederek kendi tarihlerini kolaylıkla öğrenebilir. Buna rağmen tarihinden yoksun kalan, öğrenme ihtiyacı duymayan veya en basit anlamıyla okumaya üşenen Kürtlere, Franz Kafka’nın “Dönüşüm” adlı eserinden ufak bir gönderme yapabiliriz. Kitap, bir sabah yatağında uyandığında, kocaman bir böcek olduğunu gören Gregor Samsa adlı bir karakteri konu alıyor. Bir böcek olarak gözlerini açan Gregor’un korkusu böceğe dönüşmüş olması değil, geç kaldığı için işinden atılacağını düşünmüş olmasıdır. Kitaptaki en can alıcı nokta ise, bir böceğe dönüşmesini hiç sorgulamaması ve eski haline dönmeyi de aklından bile geçirmemesidir. Bilinci insan, bedeni kocaman bir böcek olan Gregor, zamanla bu durumu içselleştirip bir böcek olarak yaşamaya nasıl devam edeceğini düşünmeye başlar. İşte can alıcı nokta budur ve kitap, yavaş yavaş Gregor’un bilincinin de bedenine göre nasıl şekillendiğini konu almaya başlar.
Peki biz Kürtler için bir sabah böcek olarak uyanalı kaç zaman oldu?
Kürtlerin ilksel ataları konusunu derinlemesine inceleyebilmek için maalesef yeterli bilimsel verilere sahip değiliz. Bu eksiklik üzerine Muhammed Emin Zeki Beg’in değerlendirmesi çok yerindedir. Zeki Beg, kitabındaki “Kürtlerin Menşei ve Kökenine Giriş” kısmında şöyle diyor.
“Hiç kuşkusuz bu konu, elinizdeki kitabın en önemli ve en ağır konusudur. Bu konuyu araştırırken büyük zorluklar çektim.”Zeki Beg’in araştırmalarında zorlanmasının nedenlerinden biri Kürtlerin sömürgeci güçler altında olmasıdır ve elbette ki bu neden büyük bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Kürtlerin kendilerine ait bir devletlerinin bulunmaması, tarihleri üzerine sistematik bir çalışma yürütememeleri ve diğer tüm devletler gibi kendi tarihlerini yazamamaları sonucunu doğurmuştur.
Günümüzde Kürtlerin atalarından miras kalan birçok tarihi veri sömürgeciler tarafından kendilerine mal edilmiş, Kürtleri tarih sahnesinde sanki hiç var olmamış gibi lanse etmişlerdir. Fakat bütün bu çarpıtmalara rağmen Kürtlere ait sözlü edebiyat örnekleri -örneğin efsaneler ve hikâyeler- günümüze ağızdan ağıza taşınmıştır. Bu efsaneler ve hikâyeler birçok Kürt tarihi kitabına da konu olmuştur. Bunlardan en önemlisi Demirci Kawa mitidir. Şehname’deki versiyonunun özeti şöyledir:
“Pers Kralı zalim Dehak’ın omuzlarının üzerinde yılan biçiminde iki büyük çıban belirir. Hekimler, bu yılanları beslemekten başka bir çare bulamazlar. Fakat yılanlar ancak insan beyniyle beslenmektedir. Bu nedenle her gün iki insanın beyniyle beslerler ve böylelikle Dehak’ın ağrılarını giderirler. Bu durum uzun bir süre devam eder. Ta ki Kawa isimli bir demircinin dokuzuncu çocuğunu almaya gelene kadar. Kawa, kesk û sor û zer önlüğünü bayrak yapar ve mazlum halkı da yanına alarak Dehak’ı öldürür. İsyan dalgasına katılanlar dağlara sığınır ve Kürtlerin de bu isyankâr topluluktan türedeği söylenir. Bu mitin birkaç faklı versiyonu daha mevcuttur. (Ek:2)
Kürtlerin kökene dair daha birçok efsane ve rivayet var. Fakat asıl konumuza geri dönelim; Kürtlerin kökeni nereye dayanıyor? Uzaydan gelmiş olamazlar. Fars, Arap veya Türk olmadıkları da su götürmez bir gerçeklik. Rus oryantalist Prof. Vladimir Minorsky, Kürtlerin –büyük ihtimalle- İran’ın doğusundan batısına (bugünkü Kürdistan) doğru göç etmiş olduğunu öneriyor. Ancak İran’ın doğusundan göç ettiğini önerdiği bu kavimden önce de mevcut Kürdistan sınırlarında Kürtlerin adını çağrıştıran bir veya birkaç kavmin yaşadığı da tarihçiler tarafından belirtiliyor. Bu kavmin veya kavimler topluluğunun isimleri şöyledir; ‘’Kardu, Kar-da-ka, Kardai, Kur-ti-e, Karduchoi, Kordudh, Huri ‘Khurri’.
Kürtler buraya göç ettikten sonra yerli halkla kaynaşmış ve tamamen bu yeni ortama uyum sağlamış olabileceğini, üzerinden zaman geçtikçe de tek millet haline gelmiş olabileceklerini dile getiriyorlar. Ünlü bilim insanı Sidney Smith de Kürt halkının, kadim zamandan beri Kürdistan’da yaşamış tüm halkları temsil ettiğine ilişkin teorinin güçlü bir teori olduğunu savunuyor. Kürt tarihçi ve coğrafyacı M.R. Izady’nin görüşleri de aynı yöndedir; ‘’Bugün yaşadıkları ülkenin yerli halkı olan Kürtlerin tarihi hakkında bir ‘’başlangıç’’ yoktur. Kürtler ve tarihleri, binlerce yıllık kesintisiz içsel evrimin, ülkelerine dağınık biçimde gelen halkların ve düşüncelerinin asimile edilmesinin ürünüdür. Kürtler kültürel ve genetik olarak, tarih boyunca gelip Kürdistan’a yerleşmiş tek bir halkın değil, tüm halkların torunlarıdır. Hurri, Guti, Kurti, Kaldi, Mard, Zela, Karduçi ya da Ari Medleri, Sagartyanlar, Mitanniler ve Kasitler gibi halklar tek başlarına Kürtlerin atasını ve onların kültürünü değil, yalnızca topyekün bir atayı temsil ederler.’’
Bu ortak görüşle Kürtlerin atalarını araştırmak için Kürdistan’da yaşamış olan birçok medeniyetin araştırılması gerekiyor. Örneğin Kürt ismiyle benzerlik gösteren ‘’Kardaka’’ ismi, M.Ö. 2000 yılına tarihlenen Sümer tabletlerinde Kar-da-ka adlı bir ülke ismi olarak geçiyor. (Ek:3) Bu ülke G.R. Driver’in Van Gölü’nün güneyinde gösterdiği Su Halkı’nın yanında bulunuyor. Bu tarihten bin yıl sonra Tiglath-Pileser (Asur kralı), Kur-ti-e halkıyla Azu dağlarında savaşır. Driver bu dağların günümüzdeki adının Hazro (Amed) dağları olabileceği düşüncesindedir.
Ünlü tarihçi Heredot, M.Ö 5. Yüzyıla dair böyle bir aktarımda bulunmaz. Ancak ona göre, Achaemenid İmparatorluğu’nun ‘’Kiyani Devleti’’, daha sonra Ermeniye’ye katılan on üçüncü bölgesinin, Buhtewix (Botan) adıyla anıldığını söyler. Th. Nöldeke, H. Kiepert ve M. Hartmann gibi doğu bilimciler, bugünkü Buhtan-Botan kelimesinin eskiden kullanılan ‘’Buhtewix’’ kelimesinden bozulma olduğu hususunda görüş birliği içindedirler.
Kürt kimliğinin etnik anlamda kullanılmaya başlaması hakkında da iki görüş vardır; Izady, Yunanlı general ve tarihçi Ksenophon’un (M.Ö. 400) Onbinlerin Dönüşü (Anabsis) adlı eserinde bahsettiği Kardko halkının, yerli halkların ve göçebe halkların tamamen kaynaşıp homojenleşmiş Kürt halkı olduğunu savunurken, V. Minorsky’nin görüşlerine göre Ksenophon zamanında bir İran aşiretinin Dicle’nin kuzeyine yerleşmiş olmasını da uzak bir ihtimal olarak görmez. Ancak bölgede böyle bir aşiretin varlığının, Kurdoşların etnik kökenlerinin de o aşirete dayandığı anlamına gelmediğini, çünkü bu ismin Sami dillerinde esas bir anlamı olduğunu ve türetilmiş bir kelime olduğunu söyler.
Akkad ve Asurca’da Kardu’nun ‘’güçlü, kahraman’’, Karadu’nun ise ‘’kuvvetli olmak’’ anlamına geldiğini vurguluyor. Ayrıca Minorsky, Yunanlıların Kardko ismini Ermeni kaynaklarından duymuş olabileceklerini çünkü ‘’kh’’ ekinin Ermenice’de çoğul eki olarak kullanıldığına dikkat çeker. Izady ise Ksenophon’un Kardko halkıyla şahsen karşılaştığını dile getiriyor. İki bilgiyi de vermekte fayda görüyorum. Ksenophon’a göre Kardko halkı, Pers Ahameni İmparatorluğu’nun tam ortasında yaşamalarına rağmen ‘’onların tamamen bağımsız olduklarını ve Pers krallarına biat etmediklerini’’ belirtir. M.Ö. 1 yüzyılda 2.Dikran, Karduilerin memleketine saldırdı ve kralları Zarbiyonus’u öldürdü. Miladi 115 yılında Karduilerin kralı Manisarus adıyla anılırdı.
Doğu bilimci Habeşman’a göre; Ermeni hükümeti, Korduyen ülkesi Esma’yı ele geçirmişti. Diodorus adlı bir başka Yunan tarihçi ise kısa süre sonra, Karduiler hakkında ‘’Kürtlerin dağ insanlarına özgü çeviklikleriyle, yabancı ordulara ve imparatorluğa beklenenden daha çok sorun yarattıklarını ve ovalık bölgelerde sorun yaratmalarını engellemek için onlarla ya zorla ya da anlaşmayla uzlaşabiliyorlardı.’’ diye yazar.
Tarihçiler antik dönemde Kürt ismiyle benzerlik taşıyan isimlerin sadece yer ismi olarak kullanılmış olabileceğini de öne sürüyor. Kürt ismiyle benzerliği olan bu antik dönem yer isimleri ve kavimlerin Kürt olup olmadığı tartışmalı bir konu olsa da, ismi geçen kavimler ve coğrafya ismi günümüze kadar ulaşmış ve günümüzdeki Kürdistan toprakları ve Kürt halkını işaret etmektedir.
Antik dönemde kurulan devletleri bir sonraki yazımda yazacağım.
1) Kullanılan kaynaklar; V. Minorsky-Kürtler ve Kürdistan, Mehrdad .R. Izady- Bir El Kitabı Kürtler, Muhmammed Emin Zeki Beg-Kürtler ve Kürdistan Tarihi, Altan Tan- Kürt Sorunu.
2) Kürtlerle ilgili mitolojilerin de tarihimizin bir parçası olduğuna inanıyorum. Bu yazıyı çok uzatmamak adına birkaç örnekle yetindim. Kürt mitolojisine dair okuma yapmak isteyenler için ek olarak buraya birkaç kaynak yazıyorum;
1-Hz. İbrahim, İsrailoğullarının annesi olan Sara ve Hz.Muhammed’in atası Hz. İsmail’in annesi Hacer’den başka Ketura isimli üçüncü bir kadınla da evlenir. Bu kadından olan Medyen isimli çocuk Medlerin atasıdır. Dolayısıyla Kürtler Hz. İbrahim’in çocuklarıdır. (Kitab-ı Mukaddes)
2- Bir diğer rivayet ise Kürtlerin Sami ırkına mensup oldukları iddiasıdır. Hz. Nuh’un Sam neslinden Kürt adında bir torunu vardır. Bu oğlan, Yemen’den Kürdistan dağlarına göç eder ve sözde Kürtler bu oğlandan türer. Tabi mitler bununla da sınırlı değildir. Kürtleri Kürt olarak kabul edemedikleri için, sömürgeci güçler birçok şey uydurmuştur. Bir zamanlar, Türklerin de yaptığı gibi; dağ Türkleri karda yürürken çıkardıkları ‘’kart, kurt’’ ayak seslerinden kendilerine Kürt demeye başlamış!
3) Doğu bilimci Thtureau Dangi: “Asuroloji dergisinde tarihi iki levhaya rastladım. Bu levhalar üzerinde bazı resimler ve yazılar vardı. Levhaların tarihi İsa’dan önce ikin bin yılana kadar dayanıyordu. Bu levhalardan anlaşıldığı kadarıyla, bölgede bir yer vardı ve ona Kar-Daka deniliyordu. Bu yer, Van Gölü’nün Güney’inde yaşayan ‘’Su’’ ahalisinin yakınlarında bulunuyordu”. Şerefname adlı eserin yazarı, Bitlis bölgesinde ‘’Suy’’ adıyla bilinen bir kale olduğunu söyler. (M.E.Zeki Beg: Kürtler ve Kürdistan, sayfa: 58)