Ekonomik sistemler kendi yapıtaşlarına uygun ve onu koruyan sosyolojik, ideolojik, siyasal ve ahlaki yapıları da oluştururlar. Kapitalizmin sosyolojik örgülenmesi de ulustur. Aslında ulusu tanımlayan toprak, dil, kültür ve ruh birliği tarihsel süreci kapsayan ve kapitalizm öncesine dayanan öğelerdir. Kapitalizmin buna eklediği ulusal pazarların oluşumudur. Ve tabii ki bu ulus tanımı; süreci kendi iç dinamikleriyle "doğal" yaşayan, daha çok Avrupa toplumları için geçerlidir. Kapitalist çağa sömürge yarı-sömürge giren toplumlarda iktisadı birliği aramaksa abestir…
Türkler, Osmanlı surecinde kapitalizmi doğuramamış, dolayısıyla uluslaşma ve ulus-devlet olayını da ıskalamıştır. Miadını dolduran feodal yapı çürüme ve dağılma sürecinde Pan-Osmanlıcılık ve Pan-İslamizm de tutmayınca ittihat-terakki örgütlenmesi ve Pan-Türkizmle yeni bir sürece girmiştir. Ulus ve ulus-devlet yaratma hedefinde Osmanlı demografisi ve ekonomisi uygun değildir. İslam ve Türk ögeleri esas alınarak gayrımüslüm bütün nüfus fiziksel imhaya ve tehcire tabi tutulur. Bu imha hareketlerinde ermeniler esas hedeftir. Zira ulus olmaya nüfus ve iktisadi açıdan en yakın halk Ermenilerdir.
İttihat terakkinin Pan-Türkizmi dönemin bölge gerçeğiyle çakışmayınca Kemalist paradigmayla güncelleştirilip devamı sağlanmıştır.
Kemalizm, küçümsenmemesi gereken muazzam bir mühendisliktir. Geçmişi mümkün olduğunca sıfırlayıp yeni bir ülke, devlet, toplum, kültür ve tarih yaratılmıştır. Orta sınıf militanlığını da balkan göçmenleri ve alevi sosyolojisi üzerine oturtmuştur. Zira Osmanlıya antipati duyan, yüzü Avrupa’ya dönük ve sekülerizme en yatkın sosyal tabakalar bunlardır.
Etnik açıdan misakı milli sınırlarındaki Türk sayısı azınlıktır. Müslümanlaştırılmış Kafkas ve Balkan göçmenleriyle Kürtler yeni ulusun hammaddesidir. Yani Türk olmayan farklı toplum ve azınlıklar Türk ulusunun kütlesini oluşturacaklardır. Kürtler dışındaki azınlık topluluklar (gönüllü veya zorla) bunu kabullenmiştir. Çünkü onların anavatanı ve kopup geldikleri kültürler çok gerilerde kalmıştır. Kürtler içinse durum çok farklıdır.
Türklerde devlet algısı çok önemlidir. "İki turk biraraya gelirse ilk iş devlet kurar" deyimi bunu özetler. Halk olarak var olmanın temel şartı devlet olmakla aynı anlamlıdır. Kendi varoluş teminatını devlete endeksleyen bu halk, bütün sosyal, siyasal kurumlarıyla, devlet dışı her hareket karşısında devletle aynı refleksi gösterip devletin yanında kümelenir. Kemalizm bu devlet refleksine "ulus"u da eklemiştir.
Kemalizm’in bu arızalı formatları ne yazık ki yüz yıllık süreçte Türk sosyal, siyasal ve kültürel yapısını o denli şekillendirmiştir ki hiç bir Türk (istisnalar dışında) bu formatları aşarak düşünememekte, düşünmeyi bilmemektedir. Türk ve/veya Türk ulusu dendiğinde Kürtlerin de içinde olduğu bir topluluk düşünülmekte, Kürtlerin ayrı bir halk-ulus olabileceği ihtimali ölümcül sayılmaktadır. Adeta ulus olabilmek Kürt hammaddesiyle mümkündür, Kürtler ayrı kabul edilirse geriye Türk ulusu da kalmaz. "Eğer Kürtlere hak verirsek Lazlar, Çerkezler de ister, o zaman geriye ne kalır" Sık sık duyduğumuz bu cümle, Kemalizm’in çarpık uluslaşma paradigmasının basit günlük savunmasıdır ki temel korkuyu da eleverir.
Bugün Kürtlerle Türkler arasındaki ilişki, Sömürge-Sömürgeci ilişkisinden öteye bir pozisyon içermektedir. Sağdan sola Türk siyasal-sosyal yelpazesinde farklı tonlarda da olsa tüm yapılar Kemalist formatlıdır. Kemalizm’i eleştirse de (İslamist, komünist vb.) konu Türkiye olduğunda "birlik" savunulur. Hatta denebilir ki Kürt siyasal yapılanmalarına (kısmen) dahi etki etmiştir.
Türk toplumunun temel sorunu budur. Ekonomik, siyasal ve kültürel sürecin gelişimini kilitleyen, durduran ve patinaj yaptıran ana sorundur bu. Halihazırdaki Türk toplumu tarafından aşılamayacak bir handikaptır. Çünkü Kemalist düşünme formatları, düşünme mekaniği ve parametreleri buna izin vermemektedir… Kendi ulus olma gerçeğini kürdün bitirilmesine endekslemiş bir halk var karşımızda. Bunu da başaramadığı / başaramayacağı içindir ki Türkler, birey, toplum ve ulus olmayı da başaramamaktadır. Denebilir ki Türkler bugün için bir ulus-devlet değil, "devlet-ulus"tur.
Gelinen noktada Kürt sorununun çözümünü Türkiye’nin demokratikleşmesine (ya da sosyalistleşmesine) bağlamak, önermek tarihi bir hatada ısrardır. Türkiye ve Türkler, Kürtsüz bir ulus-toplum olmayı önlerine koymadan-başarmadan, hiçbir alanda gelişme kaydedemezler.
Sonuç olarak; Kürtlerin ayrı bir kültür ve ulus olduğu gerçeği, travmatik te olsa Türk toplumuna yaşatılmadığı sürece niteliksel bir dönüşüm olamayacağıdır. Türk ve Kürt siyasal stratejileri de bu gerçek üzerine oturtulmalıdır. . .