Tahsin Sever: Tarih Nasıl Çarpıtılır -2

Senaryo İbrahim Sediyani tarafından kaleme alınan “Şeyh Said Kıyamı” adlı kitapta geçmekte. Kitabın ön ve arka kapaklarında Şeyh Said Efendi’nin ellerine tutuşturulan “Türk-İslam” bayrakları var.
28.05.2015, Per - 13:06
Tahsin Sever: Tarih Nasıl Çarpıtılır -2
Haberi Paylaş
Kemalistlerin 1920 Ermenistan Seferi ve Bunun Üzerinden Yapılan Manipülasyonlar

Ermenistan’a karşı harekat düzeleme, TBMM, Nisan 1920’de Ankara’da açılmasından hemen sonra karar verilir. 9 Haziran 1920’de seferberlik ilan edilerek, hareketin baş komutanlığına 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Şark Cephesi Komutanı sıfatıyla getirilir. Bu husus, Mustafa Kemal’in Nutuk kitabının II. Cildinde yer alır. Mustafa Kemal, Ermenistan Hareketini şöyle anlatır:

“1920 senesi sonbaharında Ermeni mezalimi tahammülsüz bir hale geldi. Ermenistan seferine karar verdik. 9 Haziran 1920 tarihinde şark mıntıkasında muvakkat seferberlik ilan ettik. On Beşinci Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir Paşayı Şark Cephesi Kumandanı yaptık.

Efendiler; muharebe meydanında, emre intizar eden Şark Ordumuz, 28 Teşrinievvel 1920 günü Kars üzerine hareket etmeye başladı. Düşman mukavemet etmeksizin Karsı terk etti. 30 Teşrinievvelde tarafımızdan işgal olundu.

26 Teşrinisanide başlayan müzakeratı sulhiye 2 Kanunuevvelde hitam buldu ve 2/3 Kanunuevvel gecesi Gümrü Muahedesi imza olundu.”

1920’de Ermenistan’a yönelik hareketi anlatanlardan biriside Süleyman Necati Güneri’dir. Süleyman Necati, Vilayat-ı Şarkiye Mudafaa-yı Hukuk-u Milliye Cemiyeti yöneticilerindendir. Aynı zamanda 1919’da Erzurum’da çıkarılan Albayrak Gazetesinin sorumlu müdürüdür. Erzurum Kongresini hazırlayan çekirdek kadrosunun içindedir. Süleyman Necati(Güneri), hatıralarında; “Ermenistan Seferi” başlığı altında şunları yazar:

“336 senesi baharında Ermenistan’a sefer edilmek üzere Şark Ordusu’nda seferberlik ilan edilmişti…

Kahraman Halid Bey kendi emin adamlarından Hamaslı Hafız gibi görür, anlar zatlar göndererek Ermenistan’ın her tarafını tetkik ettirmiş, neticede Ermeniler bize karşı bir(100) mukavemet göstermelerinin imkân olmadığı kanaatine vasıl olmuştu.

Halit Bey’e Küçük Kazım’ın görüşü ilave edilince muvafakati istilzam ettirildi. Verilen cevapta Ermenistan’a taarruz emri verildi. Bir gün sonra karargahta bir telaş hasıl oldu. Sızan haberler Halit Bey fırkasının taarruza geçtiği merkezin de idi. O gün Ermeni çetelerine karşı mukabil taarruza geçen Halit Bey Posof sırtlarını zabtetmiş ve Sarıkamış’a doğru sarkmış olduğu işitildi. Ok yaydan çıkmış olduğundan Kazım Paşa Ermeni generaline ma’lum ültimatomu neşretti. Ogün Halit Bey Sarıkamış’a girmiş bulunuyordu. Kahraman Halit Bey burada bir emr-i vaki vücuda getirdi.(101)”

Süleyman Necati, dipnotta(100-101) “Kahraman” Halit Bey hakkında geniş bilgi veriyor. “Halit Paşa(Deli Halit Paşa) Eyüplü Halit unvanıyla tanınan Deli Halit Paşa 1883’de İstanbul’da doğdu. 1903’te piyade mülazımı olarak mezuniyetini takiben ordunun çeşitli rütbelerini ve en son mirlivalık rütbelerini kazandı. Cesareti ve setliği ile tanındı. TBMM’ye ikinci devre Ardahan mebusu olarak girdi. Bilhassa Şark’ta büyük yararlılıklarda bulunmuştu. 9 Şubat 1925’te Meclis koridorunda vuruldu.”

Deli Halit Paşa, 10 Mayıs 1917 tarihinde Garbi Dersim komutanlığına, İslam Ordusu’nun 3. Fırka komutanlığı, Ali Rıza Paşa kabinesi sırasında 9. Kafkas Fırkası Komutanlığı yapmıştır. 5 Temmuz 1923 yılında II. Dönem Ardahan Mebusu olarak Meclise girer. Deli Halit Paşa, 9 Şubat 1925 günü Meclis koridorunda Kılıç Ali ve ekibiyle kavgaya tutuşur ve Rauf Bey tarafından vurulduğu söylenir. Soruşturma yapılmaz ve dosya kapatılır. Ermenistan Seferinden dolayı aileye “Karsıalan” soyadı verilir.

Bütün bunları uzun uzadıya anlatmamızın nedeni, farklı yerlerde duran ne hikmetse “aynı” amaca hizmet edenlerin, isim benzerliği üzerinden yaptıkları maniplasiyonlardır. Basit bir Google taraması bile, gerçeği bütün çıplaklığı ile önünüze koyar. Ne yazık ki birçok çevrenin gerçeği öğrenmek gibi bir derdi yoktur. Sonuçta “dervişin fikri ne ise zikri de odur”. Bunlardan bir tanesi Recep Maraşlı’dır. Maraşlı, birkaç ay önce Facebook’ta kendisi tarafından çizilen Cibranlı Halit Bey portresinin altına yazdığı tanıtım yazısında; “Onun, Karabekir komutasındaki 3. Ordunun Ermenilere karşı yürüttüğü tedip harekâtına katıldığı sırada yakınlarına söylediği” “Biz burada kendimiz de kesecek kılıçları biledik!” sözü hatıralardadır” demektedir. Hiçbir bilgi ve belgeye dayanmayan tanıtım yazısına istinaden, ismi-cismi belli olmayan bazı odaklar hakaretlerini esirgemediler. Konuyla ilgili olarak Sayın Sımko Sever, Payamaazadi sitesindeki köşesinde; “İftira ve Hakaret Suçtur!” başlıklı makalesi ile gündeme getirdiyse de Maraşlı ne ortaya bir belge koyabildi ne de yaptığı yanlışı kabullendi. Kaldı ki Halit Bey, 1918’lerden sonra çok aktif olarak Kürtlerin örgütlendirilmesi faaliyetleri içindedir ve Ankara ile hayli mesafelidir.(Sevr Anlaşmasının uygulanması için yaptığı çalışmalar, Kürdistan Teali Cemiyeti’ni Kürdistan’da örgütleme faaliyetleri, Kürt-Alevi aşiretleriyle yaptığı toplantılar)

Cıbranlı Halit Bey’in 1920 yılında yapılan Ermenistan seferine katılmadığı gibi, Kürtlerden de Ermenistan Seferine katılım olmaması için çaba harcadığı söylenir. Bunu idea edenlerden biride M.Şerif Fırat’tır. Fırat, şunları söylemektedir:

“Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Paşa bu esareti çekemeyerek İstanbul’dan ayrılmış, 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıkmış, Türk milletinin sevgili yurtlarını kurtarmak için öz silahlarına sarılmalarını emir buyurmuştu. Bu emir üzerine doğunun birçok kesimlerinde milli birlikler kurularak şark cephesinde Ermenilerle savaşa gittikleri halde, tek bir Hamidiye alayı bu kutsal vatan savunmasında katılmak istemiyorlardı. Bu alayların bütünü gizliden beraberce sözleşmiş ve Kürt istiklal fikrini yürüten Cibranlı Miralay Halid’e bağlanmışlardı. Bu zat savaşa katılmadığı gibi, Varto’daki Hormek ve Lolan aşiretlerinden yedi yüz kişilik bir milli bir kuvvetin cepheye sokulmamasını… Hormek ve Lolan aşiretleri haftalarca Varto telgraf merkezinden yüzlerce tel çektikleri halde kendilerine cepheye gitmek için izin verilmemiş; Halit Bey’in ortaya attığı zehirli balgam bu halkı bu kutsal savaştan mahrum bırakmıştı.”

Yukarıdaki belge ve bilgiler 1920 yılında yapılan Ermenistan seferinin kimler tarafından icra edildiğini, hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır. Bu konuda farklı ideası olanlar varsa, lütfen bilgi ve belgeleriyle ortaya koysunlar, bizde bu bilgi ve belgelerden istifade edelim.

Şimdi farklı bir cenahtan başka bir ibret-i âlem yazıyı aktarmak istiyorum. Aynı hikâyenin daha değişik bir versiyonudur. Senaryoda yapılan değişikliklerle yer, zaman, mekân ve roller farklıdır. Yeni senaryoda “hüzün” yerine “sevinç ve kutlama”, Cıbranlı Halit Bey’e ait olduğu idea edilen söz ise Halit Bey’de alınmış ve bir başkasına verilmiştir. Yeni senaryonun yazarı İbrahim Sediyani. Senaryo İbrahim Sediyani tarafından kaleme alınan “Şeyh Said Kıyamı” adlı kitapta geçmekte. Kitabın ön ve arka kapaklarında Şeyh Said Efendi’nin ellerine tutuşturulan “Türk-İslam” bayrakları var. Kitabın kapağı, kitabın içeriği hakkında yeterli fikir veriyor. Yazar, oldukça “renkli” bir kişilik. Kendisini tanıttığı bölümde; “Uluslararası Türkistanlılar Dayanışma Derneği İştişare Heyeti Üyesi, İran- Türkiye Dostluk Grubu Üyesi, Özgür Özbekistanlılar Dostluk Platformu Üyesi, Gazze Şeref Madalyası sahibi, Filistin Onur Vatandaşı, Liberal Türkiye Üyesi…”diye uzayıp gidiyor. Yazar bu arada Kürtleri de unutmamış! “Kürdistan İslami İnisiyatifi(Azadi) Kurucu Üyesi ve Yürütme Kurulu Üyesi!

Yazar, senaryoyu Av.Muhammed Dara Akar’a dayanarak anlatıyor. Önce senaryoya bakalım: “Cibranlı Halid Bey Ruslar’a karşı savaşıyor, Cibranlı Hasenan suvarileri de Halid Bey’le beraber Ermeniler’i püskürtüyorlar. Sonra geliyorlar, güzel bir ziyafet tertip ediyorlar, şölen düzenliyorlar. Ermaniler’i ve Ruslar’ı püskürtükleri için, bunu kutlayacaklar. Şeyh Said’in iki küçük kardeşi Şeyh Mehdi ve Şeyh Tahir de orda. Onlar da Ruslar’a karşı savaşmış, orada bulunuyorlar.

Şeyh Mehdi Efendi geliyor, bakıyor ki davullar zurnalar var, kutlama yapılıyor, soruyor Şeyh Mehdi Efendi, Cibranlı Halid’e soruyor, “Hayırdır Halid Bey? Ne yapıyorsunuz burada? Ne davul zurnadır böyle?”

Cibranlı Miralay Halid Bey de diyor, “E şeyhim, Ermeniler’i kovduk, Ruslar’ı püskürttük ya, tabii ki kutlama yapacağız. Zaferimizi kutlayacağız. Dilan yapacağız”

Şeyh Mehdi Efendi’nin tarihi bir cevabı var. Cibranlı Halid’e öyle bir cevap veriyor ki, hakikaten tarihi bir sözdür. Şeyh Said’in kardeşi Şeyh Mehdi, Cibranlı Halid’e diyor ki: “Halid Bey, sen hiiiiç boşuna bu davul zurnayı çaldırma, hiç bu kadar kutlama da yapma! Vallahi yarın bizim vuracak olan kılıçları bilemekten başka bir şey yapmadın! Sen iyi bir şey mi yaptığını sanıyorsun? Sen yarın bizim boynumuzu vuracak kılıçları biledin. Türkler için savaşmakla iyi bir şey mi yaptın? Senin Türkler adına Ermeni’lere yaptığını yarın Türkler sana da yapacaklar, hiç merak etme!”

İbrahim Seydiyani-Muhammed Dara Akar ikilisinin Yeşilçam senaryolarını aratamayan, son derece acemice planlanan ibret-i âlem yazısını aktardıktan sonra, söz konusu hikâyenin kökenine gidelim. Bu öyküyü yazan Hollandalı Akademisyen Martin Van Bruinesen’dir. Ağa, Şeyh ve Devlet(Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi) adlı kitabında anlatır. Şöyle der Sayın Bruinessen:

“Gerçek olmasa da, şöyle bir öykünün sembolik bir önemi var. Xalit Beg, Cibran aşireti reisi ve orduda subaydı(miliste değil). Doğu Anadolu’nun yeniden zapt edilmesinde kendini gösteren biriydi. Séx Said’in kardeşi Mehdi, Xalid’ın yakınıydı. Ermeniler karşısındaki son zafer günü, herkesin düğün-bayram ettiği gün Xalid Bey’in üzgün gördüğünü fark eder; O, çadırda düşünceli ve sessiz oturmaktadır. Mehdi, yanına oturur ve Xalid’in sorununu anlamaya çalışır. Biraz ısrardan sonra, subay, Mehdi’ye kendisini rahatsız eden düşünceyi açar: “Bugün, birgün bizim boğazımızı kesecek kılıçları biledik!” der. Xalid Bey, sonradan Şeyh Said İsyanını planlayanlardan biri olmuştu.”

Sayın Bruinessen, dip notta(27) Bana bilgi verenler, bu öyküyü Şéx Mehdi’nin kendisinden dinlemişlerdi. Diye eklemektedir. Yazar, dinlediği bir öyküyü başka kaynaklarla doğrulatamadığı için ihtiyatlı davranıyor “gerçek değilse de” ibaresini koyduktan sonra aktarıyor. Yazarın aktardığı öykü, Ermenistan Seferini çağrıştırıyor. Zira “Doğu Anadolu’nun yeniden zapt edilmesi” gibi bir ifade kullanılıyor. Zaten öykünün 1914-1916 Osmanlı-Rus savaşı dönemine ait olma ihtimali yok. Halit Bey, 1914 Osmanlı-Rus Savaşı’na Cıbran alayları komutanı olarak katıldı. Bütün Cıbran bölgesinden her aileden bir yada birkaç kişi bu alaylarda görevliydi ve yaşananların canlı tanığıydı. Alaylarda görev alanların bir kısmını görme şansımız oldu. 1914-16 döneminde yaşananlar, yıllar yılı dilden dile, kulaktan kulağa sohbetlerin temel konusu olarak hep anlatıldı. Cemé Zoro ve Arpa Deresinde yaşananlar halk arasında efsaneleştirildi.

Halit Bey, emrindeki alay mevcudun üçte ikisini bu çatışmalarda kayıp eder ve 1915sonuna doğru yılında Palu’nun Sekerat Köyüne çekilir. Dolaysıyla ortada “kutlanacak” ve “davul-zurnalık” bir ortam ve zemin yoktur. Yaşananların çok azı bugüne kadar yazıya dökülmüştür. Sayın Abdulbari Han, “Liderler Adil Olmalıdır” ve “Liderler Topluma Güven Vermelidir” isimli makaleleriyle 1914-1918 dönemine ışık tutan iki yazı yayınlandı. En dikkat çeken değerlendirme, geçmişte Cıbranlılarla sorunlar yaşamış olan Hormek Aşiretinin ileri gelenlerinden Mehmet Halit Fırat aittir. Çok genç yaşta tanıma imkânı bulduğum M. Halit Fırat, geçmişte yaşananlardan ders çıkaran ve iyi bir cemaat adamdı. Yazdığı dönem önemlidir. Kürt olmanın suç sayıldığı ve idam edilen bir Kürt lideri hakkında pozitif bir değerlendirme yapmanın oldukça risk taşıdığı 1968 yılında basılmıştır. Şunları yazıyor M.Halit Bey:

“Rus harbinde birçok yararlıklar gösterdikten sonra 1331 yılının şubat ayında Hınıs ve Varto ilçeleri arasında bulunan ZORO Deresinde dört taraftan Rusların üstün kuvvetleri tarafından çevrilen bu alay korku bilmeyen Halit beyin verdiği emir ve şahsen de katıldığı efratla birlikte ümitsiz şartlar altında çarpışarak alay mevcudunun 2/3 sini şehit verdi ve kendisi de binek atını kaybettikten sonra yanındaki Hamit adlı erinin kahramanlığıyla bir Rus subayı ve iki erini öldürerek kurtulmasını sağladı. İstanbul’daki aşiret mektebinden neşet eden bu iki zat kendi kendilerini hakkıyla yetiştirmişlerdi. Arapça ve Farsça lisanlarını mükemmel bilirlerdi. Hele Makullük ve temiz ahlak gibi beşeri hasletlerde Halit beyin çağımızda bir emsali olmadığını kesin olarak ifade ederim.”

M.Halit Fırat örneğini bilerek koydum. M.Halit Fırat, Cıbranlı Halit’ın fikirlerini benimseyen biri değildi. Daha ötesi Cıbranlılarla çatışmaları da olmuş, insan kayıpları olmuştu. Bu durum M. Halit Fırat Bey’in ahlaki ve vicdani kriterlerini bir tarafa itmesine neden olmamıştır. Bunları aktardıktan sonra üzerinde bu kadar spekülasyon yapılan, hikayenin aslı nedir? Bu öykü ne 1914-16 dönemine aittir ne de 1920 Ermenistan Harekâtına aittir. Bir askeri harekât sırasında söylenmemiştir. 03.12.1920’de Ermenistan Seferi sonrası Ermenistan’la Gümrü Anlaşması imzalanır. Anlaşmasının imzalanması nedeniyle, devlet erkanı tarafından Erzurum Garnizonunda kutlama düzenlenir. Halit Bey, protokol gereği bu programa katılır ve son derece üzgündür. Neden üzgün olduğu ısrarla sorulduğunda; “Boynumuzu kesecek kılıçları biledik!” sözünü orada sarf eder. Bu durumu Ahmet Bey( Halit Bey’in kardeşi) sohbetlerinde anlatırdı. Bu sözle kast ettiği Kürtlerin Ermeni Soykırımında oynadıkları role ilgili değildir. Halit Bey’e göre Ermenilerin Soykırımdan geçirilmesi, Kürtlerin lehine değildi ve Kürtler buna müsaade edilmemeliydi. Kürtlerin takınması gereken tutumu ve kaçırdıkları tarihsel momentten dolayı işlerinin ne kadar zorlaştığının altını çizmeye çalışıyor.

Bu noktada bunları yazan yada yazdıranlara, Seyit Rıza’yı yâd ederek Onun sözü ile seslenmek istiyorum. Bu “yalan” ve “hilelerle”, özgürlük ve bağımsızlık idealinin sembolü Kürt liderine “çamur” atabileceğinizi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Bilerek yada bilmeyerek bunu geçmişte deneyenler oldu. Ya özür dilediler ya da suskunluğu tercih ettiler. Şundan emimiz ki Cıbranlı Halit, Kürdistan istiklaline baş koymasaydı ve Ermenilerin yaşadıklarından dolayı çok “üzgün” olmasaydı, bu tür kararlama çabalarının hiç biri olmayacaktı. Neticede bu bireylerin kavgası değil, bir ulusun kavgasıdır ve devam edecektir. Elbette Kürt Halkının sağduyusu, Kürt akademik dünyası, Kürt gençliğinin dinamik kadroları, kendi tarihsel miraslarına sahip çıkacak ve Kürdistan’ın özgürlüğü ile bu onurlu mirası taçlandıracaklardır. Onlar, Yusuf Ziya o naçizane sözünde dile getirdiği “Çırpınan, alçalan, yükselen, düşen, kalkan” bireyleri ibret alarak yollarına devam edecek, resmi ideolojinin karanlık mahzenlerinde üretilen hikâyelere asla itibar etmeyecek, kendi halkının paradigmasının inşasında yer alacaktır. Kürt tarih yazımı Sayın Aso Zagrosi’nin tabiri “mayın tarlasında” iz sürmeye benzer. Her adım atıldıkça “patlatılan” mayınlara şaşırmamak gerek. Son önerim bu senaryoları üretenlere; hani bir araya gelseniz, ortak bir senaryoda anlaşsanız!

Yazımı sonlandırırken Yusuf Ziya Bey’in güncelliğini hala koruyan, tarihsel belirlemesi ile tamamlamak istiyorum.

\"Tarih, bize birçok örnek bırakmıştır. Ancak biz, halkların yaşamının gidiş ve seyrini tarihin o eski-püskü, o karanlık sayfaları arasından öğrenecek değiliz; gözümüzün önünde olup biten olayları ve bu arada çırpınan, alçalan, yükselen, düşen, kalkan ulusları inceleyecek, ibret almaya çalışacağız. Benim bildiğime göre, bizim için hareket noktası budur. Bu yol bizi, sosyal kader tapınağına yöneltir.\'\' Yusuf Ziya Bey - 1919 Bitlis \"

Yazı serisinin birincisi: Tarih Nasıl Çarpıtılır?

******

[1] Kemal Atatürk, Nutuk, Cilt. II, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, Sekizinci Baskı, 1968-İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, -s:486-488

[2] Süleyman Necati Güneri, Hatıra Defteri, Yayına Hazırlayan Ali Birinci, Erzurum Kitaplığı, Birinci Baskı, 1999, s: 100-101

[3] Age, s:109-110

[4] M.Şerif Fırat, Doğu İlleri Varto Tarihi, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Beşinci Baskı, Ankara, 1983, s:154

[5] Azadi İslami İnisiyatifi, 2012 yılında kuruldu. Bir yıl önce harekete dönüştüğü açıkladı. Azadi ismini kullanmasına rağmen, Kürdistan tarihinde önemli ve özgün bir yeri olan Azadi Örgütünün(Kürdistan İstiklal Komitesi) tarihsel misyonuna, programına ve kadrolarını yok sayan bir kompsetle kuruldu. İslami bir hareket olduğu ideasında olan Azadi İslami İnisiyatifi, sadece Şeyh Said Efendi’yi rehber aldığını söylemekte.

[6] Yöneticilerinin bir kısmı oldukça tartışmalı bir kararla HDP listesinden seçime girmekte. Bazı yöneticileri ise Ak Partide aktif siyaset yapmakta.

[*]Av.Muhammed Dara Akar, Şeyh Said ailesinden olduğunu söyleyen bu zat, Kürdistan İslami İnisiyatifi Kurucu Üyesi ve yöneticisi, Eski Ak Parti Üyesi, halen Ak Parti Belediye Meclis Üyesi, Ak Parti Diyarbakır İl Başkanlığını yürütmektedir.

[7] Martin Van Bruinessen, Ağa, Şeyh ve Devlet(Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi), Öz-Ge Yayınları, Ankara, s:344

[8] M. Halit Fırat, 75 Senelik Derbeder Bir Hayat Hikâyesi, Ankara-1968, Kardeş Matbaası, s:17

Nerina Azad
Bu haber toplam: 5372 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:04:00:18