Son dönemlerde ya bölgede aile kavgaları arttı ya da medyanın bu konuya ilgisi ya da belki benim algım. Zira silahların patladığı aile çatışmaları birkaç günde bir basında görülür oldu. Siverek, Antep, Çınar, Ergani…
“İki ailenin birbirine girdiği” haberlerde; ölü ve yaralı bilançosu, ardından yaşanan polis ablukası, zorunlu göç ve iki aile arasında yıllarca sürecek husumet…
Ölü ve yaralıların olduğu her vaka kötüdür ancak ailelerin silahlı kavgaları ayrı bir dehşet salar. Duvarı duvarına, kapısı kapısına bakan komşusuyla silahlı çatışma yaşatır, daha dün başını okşadığı komşu çocuğunu yetim bıraktırır. Sahibi gittiğinde emanet bıraktırdığı, göz kulak olunmasını istediği evini yaktırır kişiye. Aile yakınlığı üzerinden girilen bu tarz olaylar, birden başlayıp biten hortum misali ortalığı birbirine katar, göz gözü görmez olur. Sakin durabilen birileri olmadığı müddetçe olay ya hastanede ya karakolda ya da en nihayetinde mezarlıkta biter.
Haklı ve haksız tarafı, yakınlık derecesinin belirlediği böyle anlarda adaletin olmayışından olsa gerek bilanço ağır olur. Keşmekeşe girenlerin büyük çoğunluğu, kavgaya sebep sorunun nedenini bile bilmezler bu yüzden de haklı haksız aranmaz; ‘kavga var dediler geldik’e döner mevzu. Ta ki can kayıpları, onlarca yaralı gibi büyük sorunların başlaması, çatışmanın kaynağı olan küçük sorunu öğrenmeyi gereksiz kılana kadar. Artık olayların başlangıcının bir anlamı kalmamış çünkü ya taziye ya da mahkeme süreci başlamıştır. Bir aile için mezarlık ya da cezaevinden daha önemli hangi konu ola ki…
Silaha özel ilgisi olan bir toplumun, her kavgada silaha sarılması kadar korkunç bir alışkanlığı olabilir mi? Toplumun silaha merakı mı yoksa kavgada silaha sarılma alışkanlığımı daha korkunç diye sormayın, kısır döngü bu, bitmez. Belki kavgalardaki korkunç alışkanlığı, silah merakındandır ya da silah merakı, kavgayı beklemesinden. Ama bizde insan canı bu kadar ucuzken, sıra bu konuyu irdelemeye gelememiştir uzmanlarca. Fakat bu mevzu, diğer birçok canın ucuz görülesi konulardan daha korkunç. Çünkü bir insanın en korkunç hali değil midir cinnet? Aile kavgasında sürü psikolojisi, cinnetle birleşince cinnet getirmiş boğalar misali dalıyoruz birbirimize. Ve bunu yapanlar bir örgütün silahlı militanları değil, bir iki saat öncesi çocuğuyla oturup muhabbet eden babalar, ağabeyler, kardeşler…
Cinnete meylimiz ve aile husumetindeki sürü psikolojisinin analizini ve de tedavisini psikiyatrlara bırakalım bizim çabamız bari şu silahları ellerinden almak olsun. İçişleri Bakanlığı’nın, Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın bireysel silahlanmaya ilişkin sorularına verdiği yanıta göre 2017 yılının ilk 3 ayında, sivil vatandaş tarafından kullanılan silah sayısında yüzde 10’luk bir artış oldu. 338 bin 52 silah sayısının ifade edildiği verilere göre her 4 kişinden birinin de silahlandığı ortaya çıktı. Silah merakımız bir yana 15 Temmuz darbe girişiminin bahanesi de tuz biber oldu silah alımına. Öyle ya zaten silaha meyyal halkımızın, tanklı darbeciye tabanca yada pompalı tüfekle direnme hayali var. Ancak bizim bölgede iş biraz daha ciddi. Özellikle 6-8 Ekim olaylarındaki iki günlük devlet rejiminin olmayışından kaynaklı güvensiz ortamı güvenlik kılacak silahlar bulmak gerekti. Çünkü her an öylesi bir gün gelebilir ve evini, iş yerini korumak zorunda kalabilirdi vatandaş. Ancak silah bu; ömürde belki gerçekten de lazım olabilecek bir ana karşın, olmaması gereken yüzlerce yer ve zaman yaşanır. Eli kana bulamanın en kestirme yolu, öfkeli bir halde silahınızı sakladığınız yerden geçer.
ABD’yi silahla cinnetin vardığı dehşet uyumu göstermesi açısından zikredelim de gelecekteki olası sorunları öngörebilelim. ABD’de silah ruhsatı diye bir şey yok. Kimlik kartı sayılan bir belge ile kredi kartına bilmem kaç taksite bir otomatik silah alabilirsiniz. İstatistiklere göre ABD’de günde 85 kişi ateşli silahlarla yaşamını yitiriyor. Bu rakam her yıl 31 binden yüksek bir rakama tekabül eder. Rakam deyip geçmeyin insan bu, kiminin babası, kardeşi, annesi… Sakat kalanların rakamları bunların dört katı. Buna karşın 8 yıl süren Vietnam Savaşı’nda 39 bin ABD askeri ölmüş. Yine 2001-2012 arası Irak işgalinde öldürülen ABD askeri 36 bin. 2001-2012 arası Afganistan işgali sırasında ise 12 bin ABD askeri öldürülmüş. ABD’nin kendi içindeki silahla ölüm oranları ile işgallerdeki kayıplarını kıyaslayın. Tablo vahim. Bizdeki silah sayısına göre ölüm vakaları da az değil hani. Ama silah sayımız ABD’deki kadar değil tabi, olanlar da otomatik değil.
Hasılı kelam silah adam öldürmek için vardır. Eve giren her silahın bir insan öldürme potansiyelini “öfkeyle” barındırdığını unutmamak gerek. ‘Benim öfke ile işim yok’ diyene de sormak gerekmez mi; çok mutlu olduğun günlerin de mi yok be kardeşim? Takımı kazandı diye üst balkondakilere kurşun yağdıranından, akrabasının düğününde “çok keyiflendiği için” damadı vurana kadar trajikomik vakaları nereye koyalım?