Arjantin’li genç doktor Ernesto Che Guevara, Fidel Kastro ile birlikte diktatör Batista’ya karşı mücadele etmek için gerilla oldu. Che, daha o dönemde birçok nesil için örnek teşkil ediyordu. Sosyalist Küba hükümetindeki siyasi görevinin ardından Che, önce Afrika oradan da Latin Amerika’ya giderek, bu ülkelerde devrim hareketinin temellerini atma kararı aldı. Che, Bolivya’da girdiği bir çatışma da esir düştü ve ardından bir CIA ajanı tarafından öldürüldü. Ölümünün ardından tüm dünyada baskıya karşı mücadelenin ve özgürlüğün sembolü haline geldi.
Che’nin beş çocuğundan biri olan Doktor Aleida Guevara, Havana’daki Che Guevara Araştırma Enstitüsünde çalışıyor. Rûdaw sitesi olarak evinde ziyaret ettiğimiz Dr. Aleida Guevara ile enstitüde yaptığı çalışmalar, babasının yaşamı ve gezileri ve Kürdistan’ın durumu konuştuk.
Kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz?
Adım Aleida Guevara. 53 yaşındayım ve Che Guevara’nın beş çocuğundan biriyim. Doktor’um, Havana’da yaşıyorum ve Havana’daki Che Guevara Araştırma Enstitüsünde çalışıyorum. İki kızım var.
Kardeşleriniz de siyasette aktifler mi?
Tüm Kübalılar siyasette aktiftirler. Bu, insanların bir partiye üye oldukları anlamına gelmiyor ve bu kardeşlerim içinde geçerli.
Che Guevara Araştırma Enstitüsü ne zaman kuruldu ve siz enstitüde ne üzerine çalışıyorsunuz?
Enstitü için henüz resmi bir açılış töreni yapılmadı. 20 yıldır bu enstitüde çalışıyorum. Che’nin görüş ve düşüncelerini insanlara aktarmak amacıyla onun izlerini korumayı amaçlıyoruz. Onun öngörüleri nelerdi ve amaçlarını nasıl gerçekleştiriyordu gibi…
Enstitü’nün temel çalışma alanı nedir?
Maalesef ekonomik imkanlarımız yok. Biz kapitalist yayınevleri ile çalışıyoruz ki bu da eserleri satın aldığımız ve ticaretin hizmetine koyduğumuz anlamına geliyor. Eserler öyle herkesin eline ulaşmıyor. Che Guevara’nın tüm eserleri UNESCO tarafından dünya mirası olarak kabul ediliyor.
Siz bu nedenden dolayı UNESCO’dan yardım almıyor musunuz?
UNESCO Che Guevara’nın eserlerini korumak istiyor. Eğer biz Che’nin bir eseri üzerinde çalışmak istersek, o zaman UNESCO ile de çalışmamız gerekiyor. Ancak UNESCO’nun parası ABD bankalarında. Sorun da burada. Küba devriminden bu yana ABD ambargosu altındayız. Bu da UNESCO’nun parasının Küba’da kullanılamayacağı anlamına geliyor ki Birleşmiş Milletler’in de böyle bir yetkisi yok.
Babanız gençlik için örnek bir kişilik. O gençlik için ne diyordu, gençlik nasıl hareket etmeli, gençliğe nasıl bir toplumsal görev düşüyor?
Gençlik için hiçbir reçete yoktur. Babam kendi yazılarında gençlerden kendileri olmalarını istiyordu. Onlardan eski teorisyenler gibi değil, yaşadıkları döneme uygun olmalarını ve genç kalmalarını istiyordu. Babam, üretici olmayan genç dinamik olamaz ve dinamik olmayan da herkesten geride kalır, diyordu. Yaşlılara saygı olmalı ama aynı zamanda yaşlılar arasındaki tartışmalara da katılınmalıdır. Gençlik tartışmalara katılmalı ve yerleri ve konumlarını belirlemeliler daha sonra yaşlılara taleplerini dile getirmeliler. Şüphesiz, gençlik kendi aralarında düşüncelerini belirlemeli ve karşısındakinin görüşüne saygı göstermelidir. Gençlik kendi arasında birlik olmalıdır, kendi amaçlarını birbirlerine iletmeli ve aktif bir şekilde taleplerinde birlikte hareket etmelidir. Sadece kendilerinden yaşça büyük olanlardan değil, siyasetçiler karşısında da. Bu nedenle gençlik her şeyden önce isyancı olmalıdır.
Küba’ya Avrupa’nın desteği neden önemli?
Jose Marti ‘kim bugün Küba’ya destek olursa, o her dönemin destekçisidir’ diyordu. Jose Marti bu sözü 19. yüzyılda Küba bağımsızlık savaşı yaparken demişti. Küba bugün dünyanın en özgür ülkesi. Öyle bir ülke ki dünyanın en güçlü ülkesi olan ABD’ye ‘Hayır’ diyor ve böyle de devam ediyor. Bu bize iktidar ve bağımsızlık getirdi. İnsanlar, ‘Küba bunu başarabildiyse, biz neden başaramayız’ diyebilirler. Küçük bir ülke olan Küba, güçlü komşusuna karşın bağımsız kalabiliyor. Bu, direnişin kazanacağı ve başarılı olabileceğine bir örnektir. Halklar ve uluslar için ülkenin büyüklüğü veya küçüklüğü fark etmez. Halkın kararıdır. Yaşıyoruz ve diyoruz ki evet bu mümkündür. Veya babamın söylediği gibi ‘Gerçekçi olun ve imkansızı deneyin’.
Babanızı hatırlıyor musunuz?
Maalesef çok az hatırlıyorum. Ancak o merhametli bir babaydı ve aşkla dolu geniş bir yüreği vardı.
Ernesto Che Guevara hangi ülkeleri ziyaret etti?
Almanya, İspanya, Hırvatistan, Fransa, Avrupa’yı baştan başa.
Ortadoğu’ya gitti mi?
Evet, Mısır, Beyrut ve Filistin’e de gitti. Babam Filistin davası için çok çalıştı. Babam ayrıca Suriye ve Suriye Kürdistan’ına da gitti.
Suriye’de nereye gitmişti?
Şam ve Halep’e. Onun yazdıklarına göre Kürt halkı çok misafirpervermiş ve Kürdistan çok güzel bir ülkeymiş.
Dünyada 40 milyon Kürt yaşıyor ve bir ülkeleri yok. Kürtler hala özgürlükleri için mücadele ediyorlar. Babanız bugün Kürt halkı için ne derdi?
Gerçek zorluklar var. İnsanlar birlikte ortak amaçlar için çalışmalı. Kürt halkı çok dağınık bir durumda, Türkiye, İran, Suriye, Irak’a bölünmüş durumdalar. İlk başta bir yer elde etmeli, sınırlar belirlenmeli ve tüm partiler ortak talepler çerçevesinde bu devletler ve uluslar arası kamuoyunun karşısına çıkmalılar. Bu açıdan İsrail çok iyi bir örnek. Museviler tüm dünyaya dağılmışlardı. İkinci dünya savaşının ardından İsrail kuruldu ve Filistin’lilerin geri çekilmesi gerekiyordu. Bunun tekrarlanacağını sanmıyorum ama ortak bir yer bulunmalı. Halkların yaşam hakkı vardır ve dünya yaşam için birçok olanak sağlıyor.
Yaşayacak bir yerimizin olması için birlik olmamız lazım. Bu insanlığın temel sorunudur. Mesele şu ki ortak amaç bulmamız gerekiyor. Herkes gerçeğin peşinde ve kendi söylediğinin doğru olduğuna inanıyor. Birlik olmadan dikkate alınacak güçte ortaya çıkmaz. Dünya da şu an gördüğümüz de budur.
Kısa bir süre önce Mısır’daydım. Arap Birliği toplantısına katıldım. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse birlikten söz edemeyiz. Eğer Arap birliği olsaydı, sadece Filistin’lilere saygı açısından bile olsa, İsrail ile ilişkilerini keserlerdi. Küba bunu yaptı. Biz en fazla şekilde ambargo altında olan ülke olarak Filistin’lilere saygıdan dolayı İsrail ile ilişkilerimizi kestik.
Tüm dünyada Filistinliler için bunu yapan tek ülke biziz. Neden Arap birliği de bunu yapmıyor? Bu gerçek birliğe karşı tutumdur. Çünkü onların ekonomik çıkarları birliğin çıkarlarından daha önemli. Kürtlerde de aynı sorun var. Kürtler birlik olmalıdır. Öncelikle bir diyalog platformu oluşturup ortak amaçlarını belirlemeliler.
Kürt Ulusal Kurtuluş mücadelesinde Kürt kadınının büyük bir rolü var. Tarihe baktığınızda bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
Uluslar arası dayanışma tüm düşüncelerden önemlidir. Tüm alanlardaki uluslar arası destek bir araya gelirse her şey elde edilir. Dünyada içinde kadının olduğu bir amaç, o mücadelenin daha da olgunlaştığı anlamına gelir. Biz mücadeleyi sadece düşünce için değil, ayrıca dünyanın yarınları ve kendi çocuklarımız içinde veriyoruz. Jose Marti’nin dediği gibi; ‘Eğer kadın aktif bir şekilde senin yanındaysa, başaracaksın’.
Birkaç hafta önce Türkiye’de belediye seçimleri yapıldı. Kürt partisi BDP her yerde en fazla kadın aday gösteren parti oldu ve özellikle kazanılması garanti olan özellikle kadın adaylar gösterdi. Bu kadınlara ne söylemek istersiniz?
Tüm seçilmiş yoldaşlarımız kutluyorum. Herkesten önce Kürt kızkardeşlerimi. Önlerinde çok zahmetli bir çalışma dönemi var. Erkeğin iktidar olduğu bir dünyada kendi kendini yönetmek çok zor. Eşit ve özgür bir dünya yaratma çalışmalarında onların hepsine başarılar diliyorum. Duyduğum kadarıyla Kürdistan tarihinde ilk defa Kürdistan’ın başkenti Amed’de bir kadın belediye başkanı oldu. Bu haberden çok mutlu oldum. Gülten Kışanak ve diğer tüm kardeşlerime çalışmalarında başarılar diliyorum.
Eğer babanız bugün yaşasaydı, Kürdistan’ın özgürlük mücadelesine destek verirmiydi?
Babam 1966 yılında ‘halklar emperyalizmden korkmamalıdır’ demişti. Emperyalizmin temeli bizim ezilmişliğimize dayanır. Bu nedenle ondan korkmamalıyız. Eğer barıştan söz ettiğimiz zaman, hastalığı tedavi edilebilecekken ölen bir çocuğu, kadın ve erkeklerin işsiz olması ve insanca yaşanacak bir yer yoksa, o zaman dünyada barış olmasın. Bu barışı sağlamak için insanların sorumluluk duygusunu uyandırmalıyız. Bunun için tüm yolları denemeliyiz, bunda silahlı mücadelede dahildir. Eğer babam şu an yaşasaydı, Kürtlerin yanında olurdu ve onlarla birlikte mücadele ederdi diye düşünüyorum. Bir Arjantin’li olarak Küba’ya yaptıklarını, Kürtler ve Kürdistan için de yapardı.
Siz kendinizi bir Arjantinli mi yoksa bir Kübalı mı olarak görüyorsunuz?
Ben kendimi Kübalı olarak görüyorum. Burada doğdum ve büyüdüm. Benim gibi küçük bir ülkede doğanlarla aynı zorlukları çektim. Ben Jose Marti’ni takip ediyorum. O, vatan aşkı, ayak bastığımız toprak değildir, diyordu. Bize baskı uygulayanlara duyduğumuz din özünde saldırganlardan aldığımız intikamdır. Bu vatanımıza olan sevgimizdir. Tüm dünya da vatanımız olabilir. Biz Kübalılar için tüm Latin Amerika vatanımızdır.
Kürt halkına bir mesajınız var mı?
Her ne kadar binlerce kilometre uzakta bile olsam, tüm yüreğimle sizlerin özgürlük, bağımsızlık ve barış mücadelenizin yanındayım. Babam 60 yıl önce şöyle demişti; “Bir devrimci, dünyanın her yerindeki haksızlığı hissetmeli ve kendine yapılmış bir haksızlık gibi o insanların acılarını yaşamalıdır.” Kürdistan’ın onurlu ve devrimci halkına selam gönderiyorum.
Röportaj: Serdar Agît Boztemur
Türkçeye çeviren: Dengê Azad/Hewlêr