Mevsimlik tarım işçileri için yazın gelişi batı illerine göçle aynı anlama geliyor. Çoğu için barınma alanları çadırlar olurken Afyonkarahisar\'daki kiraz işçilerinin başlarını soktukları geçici yuvalarıysa bir cezaevi.
Ailesi tarım işçisi olan Diyarbakırlı Şiwan’ın yolculuğu her yılki gibi Malatya’dan başlayacaktı. Ama bu sene olmadı. Nedeni şehri kış aylarında vuran donun etkisiyle kayısı üretiminin düşmesiydi.
Çok az sayıda tarım işçisi Malatya’ya gidebilirken Şiwan’ın ailesi onlar arasında değildi. Bu nedenle kışın onları ayakta tutacak para için umutlarını Afyonkarahisar’a bağladılar.
Okul tatilinde yaklaşık bin kilometrelik yolu kamyonların üstünde aştı ailesiyle. Fakat Afyonkarahisar’ın kirazıyla ünlü Sultandağı ilçesine vardıklarında da şansları yaver gitmedi. Devletin tarım işçilerinin durumunu düzeltmek için kurduğu çadırlarda onlara yer kalmamıştı. Yani bir kez daha açıkta kaldılar. Yaklaşık 10 aile ile birlikte…
Çadırları bile olmadan dışarıda geçirmek zorunda kaldıkları üç gecenin sonunda devletin eli uzandı onlara. Bölgede başlarını sokabilecekleri iki bina vardı. Biri okul, diğeri ise bugün kullanılmayan cezaevi. Ve devlete göre uygun olan yer hapishaneydi.
Aileler Temmuz ayının başında yerleştiler hücrelerine. Ranzalara birer birer yerleştiler. Büyükler kiraz toplayarak “tahliye” günlerini beklerken çocuklarsa hapishanenin içinde oyunlarını oynamaya başladılar. Kimi nerede olduğunu bilmeden kimi neden orada bulunduğunu anlamadan…
Ailelerinden bu süreçte tek uyarı aldılar. O da hapishanenin bir bölümünde oynamamaları üzerine. Türkiye Cumhuriyeti adaletini simgeleyen koridor onların yasak bölgesi. Şiwan önünden bile geçmiyor, soranlaraysa parmağıyla logoyu işaret ederek “Orada TC var, gitmiyoruz” diyor. Küçüklerse sadece kapısının önünde duruyor.
Altyapının yetersiz olduğu, kesif bir kokunun tüm binayı sardığı hapishanede oyunlarını izleyen bir tarım işçisine ise Şiwan anadilinde şöyle sesleniyor: “Apo ma gunehê me çiye?” yani “Amca bizim suçumuz ne?”
Kaynak:Radikal