İsveç Dış Politika Enstitüsü’nün organize ettiği “Erdoğan’ın İmparatorluğu ya da Avrupa’nın gelecekteki dış sınırı” adlı panelin açılış konuşmasını “Uluslararası Kriz Grubu”nun Avrupa ve Orta Asya Program sorumlusu Hugh Pope yaparken, İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt’in Danışmanı Olof Ehrenkrona, “Avrupa’nın Küresel Stratejisi” raporunu hazırlayan uzman Björn Fegärsten, Gazeteci Alice Petren, Stockholm Yüksek Ticaret Okulu Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Erik Meyersson ile Olof Palme Merkezi’nin eski Türkiye sorumlusu Helin Şahin konuşmacı olarak katıldı.
İsveç Dış Politika Enstitüsü’nün ‘UI’ adlı dergisinin redaktörü Per Jönsson’un moderatörlüğü yaptığı panelin başlamasından önce bir konuşma yapan “Uluslararası Kriz Grubu”nun Türkiye ve Kıbrıs Direktörü Hugh Pope, AKP’nin iktidara gelişinden günümüze kadar Türkiye’de yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmeleri, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkileri değerlendirdi.
TÜRKİYE 2013 YILI HEDEFLERİNE ULAŞAMAYACAK
Erdoğan’ın karizmatik bir lider olduğu kadar bir demagog olduğuna vurgu yapan Pope, Recep Tayyip Erdoğan’ın 2002 yılı seçimlerini kazanarak gelişmeye hazır bir ekonomik ortamda hükümet kurduğunu, Türkiye’de on yıl içinde önemli ekonomik ilerlemeler yaşandığını belirtti.
Ekonomik alandaki gelişmeleri yeni yolların yapılması, sanayinin büyümesi, 2012 yılında Türk Hava Yolları’nın Avrupa’da birinci olması, Ankara’da gecekonduların azalması, Türk filmlerinin dünyaya açılması olarak sıralayan Hope, Türkiye’nin dünyanın 18. büyük ekonomisi olmasına ve 2023 yılında ilk on arasına girmeyi hedeflemesine rağmen bu hedefe ulaşamayacağı değerlendirmesini yaptı.
Türkiye’nin demokrasi ve ifade özgürlüğünde ekonomik performansa uygun bir gelişme gösteremediğine uluslararası düşünce kuruluşları ve basın örgütlerinin raporlarından alıntılar vererek dikkat çeken Pope, 2009 yılında Kürt Özgürlük Hareketine karşı yapılan operasyonlarda binlerce politikacı ve aydının cezaevlerine gönderildiğini söyledi.
TÜRKİYE EĞİTİM SİSTEMİNDE İRAN’IN GERİSİNDE
Erdoğan’ın televizyon kanallarını denetim altına aldığını ve kendisine yönelik eleştirileri bastırmaya çalıştığını dile getiren Pope, Türkiye’nin eğitim alanındaki karnesinin de pek parlak olmadığına, Türkiye’deki eğitimin İran’ın gerisinde kaldığına dikkat çekti.
AKP iktidarı döneminde Türkiye’nin giderek Müslümanlaştığı tespitini yapan Pope, “Türkiye’de kariyer yapmak isteyen namaz kılmak ve türbanlı bir bayanla evlenmek zorunda” dedikten sonra, Erdoğan’ın geçen yıl patlak veren Gezi eylemlerinden sonra daha da otoriterleşmesinin kendi çevresindekileri bile korkuttuğunu söyledi.
TÜRKİYE’NİN AB ÜYESİ OLMASI İMKANSIZ
Pope, Avrupa Birliği’nin AKP ve Erdoğan’ın özgürlükleri kısıtlayan tavrından hoşnut olmadığını, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki en büyük sorunun basın ve ifade özgürlüğü olduğunu söyledi. “Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olması imkansız görünüyor” diyen Pope, Erdoğan’ın AB’ye yönelik sert açıklamalar yapmasına rağmen Türkiye’nin AB’ye ihtiyacı olduğunu söyledi.
Avrupa Birliği ile Türkiye’nin bir birleriyle oyun oynadıklarını, Avrupa Birliği’nin genişleme politikasının başarısızşlığa uğradığını itiraf etmemek için “Türkiye’ye üye olamazsın” diyemediğini söyleyen Pope, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün daha da kısıtlanacağı uyarısında bulundu.
KÜRTLERİN ANA DİLDE EĞİTİM TALEPLERİ KARŞILANMADI
Pope’un konuşmasından sonra söz alan Stockholm Yüksek Ticaret Okulu Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Erik Meyersson, İsveç Hükümeti’nin Türkiye’deki ekonomik gelişmeleri öne çıkarttığını ancak ülkede yaşanan insan hakları hlallerini görmezden geldiğini belirterek İsveç’in Türkiye politikasına eleştiriler yöneltti. Türkiye ile İsveç arasında iyi ilişkilerin geliştirilmesine karşı olmadığını ancak politikacıların tutuklanarak cezaevinde tutulmalarını gündeme getirmek gerektiğini söyledikten sonra özel okullarda parası olanlara Kürtçe ana dil eğitimi verilmesine izin verilmesinin Kürtlerin taleplerini karşılamadığını ifade etti.
TÜRKİYE’DE POLİS ŞİDDETİ ŞEKİL DEĞİŞTİRDİ
Olof Palme Merkezi’nin eski Türkiye şimdiki Mısır sorumlusu Helin Şahin, son yıllarda Türkiye’deki polis şiddetinin şekil değiştirdiğini, cezaevlerinde ve karakollarda işkence azalırken kitle eylemlerine katılanlara yönelik şiddetin arttığını söyledi. Şiddet kullanan polisleri yargı karşısına çıkarmanın ve cezaya çarptırılmalarının daha da güçleştiğine dkkat çeken Şahin, son dönemde yasalarda yapılan değişikliklerin ülkeyi yönetenlere ve güvenlik güçlerine daha fazla yetkiler tanıdığını dile getirdi.
Uzman Björn Fegärsten, önceki gün Gezi Eylemlerinin yıldönümünde Taksim’in 25 bin polis tarafından kuşatılırken, aynı zamanda Mavi Marmara baskınını protesto etmek için yapılan yürüyüşte tek bir polis bile olmadığına dikkat çektikten sonra, olanların devletin kimlerin gösteri yapıp yapmayacağına karar verdiğini, izin verilmeyen göstericilere aşırı şiddet uyguladığını söyledi.
TÜRK HÜKÜMETİ BASIN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ CİDDİYE ALMIYOR
İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt’in Danışmanı Olof Ehrenkrona, Türkiye ile daha çok İran’ın nükleer programından vaz geçmesi için ne yapılması gerektikleri tartıştıklarını itiraf ettikten sonra, Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik ciddi kısıtlamalar yapıldığını, seçimler sırasında internetin tamamıyla yasaklanmaya çalışıldığını, bu kararın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesine rağmen olanların Türk Hükümetinin basın ve ifade özgürlüğünü ciddiye almadığını gösterdiğini söyledi.
PKK ile Türk devleti arasında barış görüşmelerin yapılmasına rağmen hala 43 gazetecinin cezaevinde tutulduğunu söyleyen Ehrenkrona bu sayının geçtiğimiz yıl 105 olduğuna dikkat çekti. AKP Hükümeti’nin TCK’nun 301. Maddesini kaldırdığını ancak bunun yerine terörle mücadele yasalarını kullanarak çok sayıda Kürt gazeteciyi cezaevlerinde tutuğunu dile getirdi.
KOPENHAG KRİTERLERİ UYGULANMADIKÇA MÜZAKERE YOK
Ehrenkrona,Türk Hükümeti ile yaptıkları görüşmelerde bu konuyu sürekli gündeme getirdiklerini belirttikten sonra “Türkiye söz konusunda ekonomi mi yoksa Kopenhang Kriterleri mi önemli?” sorusunu sorduktan sonra konuşmasını “Tabii ki Kopenhag Kriterleri. Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin önündeki en büyük engel Kopenhag Kriterlerinin gereklerini yerine getirmemesidir” şeklinde konuştu. Türkiye’nin bu kriterlerin gereğini yerine getirmediği sürece AB üyelik müzakerelerinin süremeyeceğinin altını çizdi.
Rusya’nın Helsinki Sözleşmesi’nin 10 maddesini, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan tüm güvenlik anlaşmalarını ihlal ettiğini öne süren Ehrenkrona, tüm bu olanların Türkiye’nin stratejin önemini artırdığı değerlendirmesinde bulundu.
ERDOĞAN’IN TUTUMU TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİNİ ZORLAŞTIRIYOR
İsveç Devlet Radyosu’nun Güney Avrupa Muhabiri Alice Petren, Fransa’da yapılan son seçimlerden birinci çıkan Maria Le Pen’in partisinin Türkiye’nin AB üyeliğine açıkça karşı çıktığına dikkat çektikten sonra Erdoğan’ın tutumunun ve yurt dışında yaşayan Türklere yaptığı çağrıların Türkiye’nin AB’ye üye olmasını daha da zorlaştırdığını dile getirdi.
Fransa ve Almanya başta olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde sadece politikacıların değil, sıradan halkın da Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıktığını, bu yılın Ocak ayında Fransa’da yapılan kamuoyu yoklamalarının Fransızların % 83’nün Türkiye’nin alınmasına karşı olduğunu gösterdiğini söyleyen Petren, Fransa’da Türkiye deyince halkın aklına ifade özgürlüğü olmayan ve gazetecilerin cezaevinde tutuldukları bir ülke geldiğini gözlemlediğini dile getirdi. Gösterilerilere acımasızca saldıran polisleri televizyon ekranlarında izleyen, Erdoğan’ın insanları karşı karşıya getiren demeçlerini duyan Avrupa halkının “Böyle bir ülkeyi mi AB’ye alacağız?” sorusunu kendi kendine sormaya başladığını ifade etti.
BARIŞ SÜRECİNİN AĞIR GİTMESİ DEVLETİN GELENEKSEL POLİTİKASINDAN KAYNAKLANIYOR
Etknliğin ardından görüştüğümüz Hugh Pope’e barış süreci ve Gezi Parkı eylemlerinin yıldönümünde yaşanan polis şiddeti ile ilgili sorular yönelttik. Tek taraflı bir ateşkes sürecinin devam ettiğini belirten Pope, geçtiğimiz Mart ayından bu yana çatışmalarda hiç kimsenin yaşamını yitirmemesini büyük bir kazanç olarak değerlendirdi.
Pope, barış sürecinin çok ağır ilerlemesinin Türk devletinin geleneksel yapı ve tutumundan kaynaklandığı değerlendirmesini yaparak “Türkiye hiç bir zaman önceden düşünülmüş ve planlanmış şeyler yapmıyor. Türkiye çok karışık bir bölgede bulunduğu için dengelerin her an değişebileceğini, yeni durumlar ortaya çıkabileceğini düşündüğü için ağırdan alıyor” diyor.
POPE: HAKİKAT KOMİSYONU KURULACAK MI?
Pope, sürecin sağlıklı yürüyübelmesi için her iki tarafın da hedeflerini açıkça belirlemesi ve kamuoyuna açıklaması gerektiği düşüncesinde. “PKK bağımsız bir devlet kurma düşüncesinde olup olmadığını söylemeli. PKK bazen demokratik özerklik, bazen de bağımsız bir Kürdistan istiyor görünümü veriyor ama aynı zamanda bağımsız bir Kürdistan istemiyorum diyor. Kürt Özgürlük Hareketi bunu ve Ankara’da mı yoksa sadece yerel düzeyde mi politika yapacağını netleştirmeli. Türk devletinin de PKK’lıların geri dönmelerinin koşullarını yaratacak mı? Hakikat Komisyonu kurulacak mı? Tüm bunlar çok önemli ve açıkça tartışmak gerekiyor” diyen Pope, tüm bunlar tartışıldığı ve netleştirdiği takdirde bir barış sürecinden söz edilebileceğini söylüyor.
Yaşanan sürecin bir ateşkes ve barışa başlama dönemi olduğu değerlendirmesini yapan “Bu çok önemli. En azından hiç kimse ölmüyor ama bunu geliştirmek gerekir. Çerçeve çizmek ve talepleri açıkça ortaya koymak gerekir. Görüşmelerin yasal statüye kavuşturulması gerekir” diyor.
Pope, Gezi yıldönümünde yaşananlardan büyük bir üzüntü duyduğunu ancak kendi örgütlerinin çatışma ve savaşların sonlandırılması üzerinde çalışmalar yaptığı için bu konuda yorum yapmasının doğru olmayacağını ifade etti.