Nuri Çelik: PKK ile Türkiye'nin Hacıyatmaz oyunu

PKK’nın varlığı, Kürdistan’da Gülen ve AKP yayılmacılığı önünde temel engel. Bu nedenle AKP de tıpkı Devlet Bahçeli ve Recep Tayyip Erdoğan zihniyeti gibi, Kürt sorunu yok, \'PKK ve terör sorunu\' var söylemiyle temel bir yanıltma politikasında ısrarcı oluyor. Aralarındaki fark, Kürtleri yanına alarak, PKK’yı sonlamak ve Türk-İslam sentezinin yayılmacılığının önünü açmaktır
27.07.2015, Pts - 10:47
Nuri Çelik: PKK ile Türkiye'nin Hacıyatmaz oyunu
Haberi Paylaş

Hacıyatmaz, dünyada bir çok ülkede bilinen ve kullanılan bir oyuncak. Hacıyatmazın özelliği ayak tarafına gizlenen bir ağırlıktan dolayı ne yaparsan yap hep ayakta durur. Hacıyatmazı kafa üstü diktiğinde, bırakınca hemen yine ayaküstü durumuna geçer. Yani bizim ‘Hacı’ hiç yatmaz. Ne yaparsan yap hep aynı şekilde kalır. Hacıyatmazla oynayanlar bilirler ki hacıyatmaz hep ayakları üzerinde duracaktır.

Kürt sorunu da otuz yıldan bu yana Devlet ve PKK tarafından hacıyatmaz anlayışıyla olduğu yerde duruyor. Ne yapılırsa yapılsın ciddi bir değişiklik olmuyor. Çünkü amaç bir şey olmayacağını göstermek için oynamaktır. Bir PKK hacıyatmazı ders düz ediyor, kısa bir süre sonra hacı yatmaz eski durumuna geliyor, bir devlet benzer bir işlem yaparak hacıyatmazın yine eski durumuna geleceğini bile bile onu değiştirmeye çalışma numarası yapıyor.

Bir çoğumuz da bu oyunu izleyerek; hatta umutlanarak, eğlenerek, gülerek bu sonucu belli şovu temaşa ediyoruz. Arada bir TRT 6 gibi kostüm değişikliğiyle hatırlatılarak bu oyunu izleyenlere yeni şeyler olacakmış izlenimi veriliyor. Ara sıra saman alevi gibi yanıp sönen şovlarla durum idare ediliyor.

Son dönemde Devlet ve PKK koşulların dayatması sonucunda zorunlu olarak yine hacıyatmazla, birlikte oynamaya başladılar. Hacıyatmazın ayağına bağlanan ağırlıklara dokunmaya yanaşmadan hacıyatmazı kafa üstü durdurmayı deniyorlar. Bu oynama süreci Türkiyenin son olarak; bir program dahilinde Recep Tayyip Erdoğan’ın çağırısına kayıtsız kalmayıp PKK ile çatışmacı sürece dönmesi ile zirve yaptı.

Ancak bu zirveyle ilgili genel yorumlar yine içerikle ilgili değildi, daha çok hacıyatmazla nasıl oynandığı, yani biçimle ilgilidir. Herkes, sanki bu oyun ilk defa oynanıyormuş gibi alkış tuttu; tarafların verdiklri sözlere sahip çıkılmadığından söz edildi, olması gereken bir şey çok büyük bir öz veriymiş gibi sunuldu.

Oysa hacıyatmazla bu şekilde oynanması ilk değildi. En kritik dönemde en ırkçı Süleyman Demirel tarafından bile oynandı bu oyun. Kürt realitesinden söz ederek umut saçtı ve oyalamasını ustaca becerdi.

Tansu Çiller sıkışınca Bask modelinden söz ederek krizi atlattı. Mesut Yılmaz da Diyarbakır’ı AB için temel koşul olarak adlandırdı.

O dönemlerde de sonuç fiyasko oldu ve hacıyatmaz yine, hemen, her keresinde eski duruşunu aldı. Yine de istiyoruz ya, herkeste yeniden bir umut doğuyor. Benim gibi karamsar olan insanların kafasında bile bir soru işareti beliriyor.

Cumhurbaşkanı, başbakan, içişleri bakanı çok ciddi değişiklikler olacakmış gibi yarı kapalı, hatta gizemli açıklamalar yapıyorlar. Umarız yanılmış oluruz ve yeni bir Bizans oyunu tekrar edilmez.

Niye bu gelişmeleri bir oyun olarak görüyorum ve niye hacıyatmazın inatçı, kararlı, değişmeyen durumuna benzetiyorum. Çünkü Devlet ve PKK Kürt sorununda ciddi, geleceği rahatlatacak, uluslar arası norm ve değerlere uygun bir süreç başlatmak istemiyor.

Görüşmelerin içeriğine baktığımızda yeni bir şey görmüyoruz. Tam tersine karşı olduğumuz ve bu güne kadar boşlukta olan uygulamalar, görüşler, anlayışlar yasal bir zemine oturtulmak isteniyor. İstenilen yeni bir şey yok ama, ‘bakın siz istediniz biz de verdik’ türünden bir rahatlık sağlanmak isteniyor.

Oysa Kürt sorununun ayaklarına öylesine ağırlıklar bağlanmış ki dengelerin değişmesi imkansız görünüyor.Kürt sorununun ayaklarına bağlanan ağırlıklara bakalım.

Tek devlet (üniter yapı) korunacak. Resmi dil ve eğitim dili Türkçe olacak. Bu alanlarda başka dil kullanılamayacak. Anayasada etnik kimlikten söz edilmeyecek. Etnik kimlikle siyasi parti kurulamayacak ve siyasi çalışma yapılamayacak.

Kürt sorununun ayaklarına yüz yıldan bu yana bağlanan yukarıda sıraladığım ağırlıklar çözülmediği sürece ciddi, doğru, demokratik, insani çözümlerin olacağını sanmıyorum. Çünkü yukarıda sıraladığım ağırlıkların hiç biri doğru, ciddi, demokratik ve insani değildir. Her şeyden önce insani değildir.

Süreçte, baştan beri bir yöntem yanlışlığı var. Sürekli bir şekilde, şu ya da bu şekilde, doğru yada yanlış içerikle Kürtler taleplerde bulunuyor. Devlet de bu talepleri en zalim, en acımasız en katı biçimiyle ret ediyordu. Bu herkese zarar verecek şekilde bir kısır döngü formatında sürüp gidiyor.

Oysa yapılması gereken doğru yerde, zamanda, biçimde evrensel taleplerin korkusuzca tartışılabileceği zeminin yaratılmasıdır. İsteyen istediği sözü söyleme olanağı bulamadığı sürece üzerinde tartışılan çözümlerin hiç biri gerçekleşmez. En radikal, ama en gerçekçi çözüm budur.

Daha somut deyişle, Kürtler kendi kimlikleriyle siyaset yapma hakkını elde edemediği sürece, en basit taleplerden tutun da bağımsızlığına kadar olan taleplerden hiç biri gerçekleşmez ve ne Kürt sorunu ne de terör sorunu çözülür.

Şu anda tek olumlu gelişme, sağdan soldan muhalefetin ırkçı tavrına rağmen Kürtlerin de kendini içinde bulacağı yeni anayasa çalışmalarına CHP’in Kürtleri yüzde yüz temsil etmeyen HDP’yle diyalog olanaklarının zorlanmasıdır. Bu gelişme olumludur. Umarız ve dileriz bu süreç olumlu, doğru, evrensel, insani içeriğe uzanan yolun başlangıcı olur.

İkinci temel yanlışlık da “terörü” sonlandırdıktan sonra Kürt sorununu çözme anlayışıdır. Oysa tersi yapılması gerekir. Kürt sorununu çözerek “terör” sorunu çözülür.

Ancak Devlet Bahçeli ve Türk ümmetçi AKP bu gün de yanlış yöntemde ısrar ederek ırkçılıklarından vazgeçmiyorlar. CHP’nin de ne kadar samimi olduğu tartışma konusu. Çünkü PKK’nın varlığı, Kürdistan’da Gülen ve AKP yayılmacılığı önünde temel engel. Bu nedenle AKP de tıpkı Devlet Bahçeli ve Recep Tayyip Erdoğan zihniyeti gibi, Kürt sorunu yok, “PKK ve terör sorunu” var söylemiyle temel bir yanıltma politikasında ısrarcı oluyor. Aralarındaki fark, Kürtleri yanına alarak, PKK’yı sonlamak ve Türk-İslam sentezinin yayılmacılığının önünü açmaktır.

Ama ne yazık ki her iki duruşta da Kürtlerin ayaklarına bağlanan ağırlığı çözme niyetinin olmadığını henüz kavrayamayan ve AKP kuyrukçuluğu yapan Kürtlerin azımsanmayacak kadar olması.

Son söz: Dilerim yanılıyorum.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 6456 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:23:15:49