“Kürd sorunu, Kürdçe’yi konuşma veya insan hakları sorunu değildir; bir toprak sorunudur” diyen Beşikçi, Kürdlerin ve Kürdistan’ın tarihsel ve sosyolojik olarak bir gerçeklik olduğunu söyledi.
Kürdlerin 1919’lu yılların sonlarından 1921’e kadar karanlık bir dönem yaşadığını kaydeden Beşikçi, Kürd coğrafyasının İngiltere, Fransa, Osmanlı İmparatorluğu ve İran tarafından parçalandığını ifade etti. İttihat Terakki anlayışının Anadolu’yu Müslümanlaştırma ve Türkleştirme politikaları izlediğini ve uluslararası çevrelerin buna göz yumduğunu dile getiren Beşikçi “O dönemde sermaye de ciddi biçimde el değiştirdi. Ankara’nın zenginlerinden Kürd ağalarına kadar varlıklı hemen herkes, Ermenilerin ve gayrımüslimlerin servetlerine konmuştur” dedi.
Batılı ülkelerin 1. Dünya Savaşı sonrası çizdiği uluslararası nizamın anti-Kürd bir nizam olduğunu ileri süren Beşikci konuşmasını şöyle sürdürdü:
“1920’lerdeki Miletler Cemiyeti dönemi de, 1945’deki Birleşmiş Milletler dönemi de böyledir. Bugün 28 üyeli Avrupa Birliği’nde Lüxemburg, Malta gibi nüfusu yarım milyonu bile bulmayan devletler vardır. Kıbrıs’ta da Rumlar ve Türklerin toplam nüfusu bir milyonu bulmaz. Avrupa Konseyi’nde, Liechtenstein, Andorra, San Marino gibi ülkelerin nüfusları 40-50 bin civarındadır. İslam Konferansı’nda, Arap Birliği’nde, Afrika Birliği’nde, Birleşmiş Milletler’de de böyle devletler vardır. Bu devletlerin ülke genişlikleri de Kürdistan’a nazaran çok küçüktür. Buna karşın Yakındoğu’da 40 milyondan fazla nüfusa sahip olmalarına rağmen Kürdlerin bir siyasal statüye sahip olmamaları dikkate değerdir. Ayrıca Kürdlerin gerçek nüfuslarına ilişkin bir sayım da yapılmamaktadır. Bana göre 50 milyonun üzerindedir. Bu konuda da Kürdlerin yaşadıkları, örneğin Kerkük gibi bölgelerde devletlerin neden ciddi, bir sayım yaparak Kürd nüfusunu saptamadıkları da irdelenmelidir. Bu da resmi olarak kabulü istenmeyen bir durumdur.”
‘İNGİLİZ PARLAMENTOSU’NDA YAPILAN PLANLAR AÇIKLANMALI’
İşçi Partili İslington North bölgesi Milletvekili Jeremy Corbyn’in ev sahipliğini ve moderatörlüğünü üstlendiği toplantıda konuşan Dr. İsmail Beşikci, anti-Kürd nizam olarak adlandırdığı uluslararası sistemin nasıl ve neden oluşturulduğunun araştırılması gerektiğini de vurguladı.
Tezini “Kürdistan nasıl bölündü, parçalandı ve paylaşıldı? Başına nasıl böyle çok büyük bir felaket getirildi? Lanetli bir çorap nasıl Kürdlerin başına sarıldı?” sözleri ile dile getiren Beşikci şunları söyledi:
“Ceftus’un etkinliklerinden anlaşıldığı kadarıyla bugün İngiliz Parlamentosu’nda azınlıklara ilişkin toplantılar yapılıyor. Eskiden böyle değildi. 1920’lerde bu salonlarda neler konuşuldu, araştırılmalı. Uluslararası nizamın neden anti-Kürd bir nizam olduğu sorgulanmalı.
1919-1922 yılları arasında Güney Kürdistan’da Şeyh Mahmut Berzenci’nin mücadelesi vardı. Şeyh Berzenci “Ben Kürdistan kralıyım” diyordu. İngiltere’den tanınmasını istiyordu. Dönemin emperyal güçleri olan İngiltere ve Fransa, değil bağımsız bir Kürdistan’ı sömürge bir Kürdistan’ı bile düşünmediler. Bu sorulması gereken önemli bir sorudur, bu soruya cevap aramamız gerekir. Ulusların kendi geleceğini tayin etme hakkının konuşulduğu bu dönemde neden Kürdlere bu hak tanınmadı, bilinmesi gerekir.”
Kürdler üzerine yazıları yüzünden çeşitli soruşturmalara ve davalara maruz kalmış olan, yaklaşık 17 yılını hapiste geçiren Dr. İsmail Beşikci, Londra programı kapsamında 8 Nisan günü SOAS Üniversitesi’nde, bir sonraki gün ise Kırkısraklılar Derneği’nde birer konferans verdi. PEN yazarlar Birliği ve BBC’nin de röportajlar yaptığı Beşikci, çok sayıda akademisyenle de toplantılar yaptı.
Türkiye’de ifade özgürlüğünün sembolleri arasına giren tanınmış sosyolog, 1987’de Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmişti. 75 yaşındaki Beşikci’nin toplam 36 kitabından 32’si Türkiye’de çeşitli dönemlerde yasaklanmıştı. (Demokrat Haber)