İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin 19 Mayıs Pazar günü gece bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesi bir sonraki dinî liderin kim olacağı konusunda spekülasyonlara yol açtı. Reisi’nin 80’li yaşlarının ortasında olan, sağlığının da kötü olduğu söylenen Ali Hamaney’in yerini alabilecek adayların başında bulunduğu düşünülüyordu. Olası adaylar listesinden çıkması, rejim için ılımlı ve reformist figürlerin yeniden bazı devlet kademelerine getirilmesiyle ülkede siyasi katılımın genişletilmesine fırsat sunup sunmayacağı sorusunu gündeme getirdi.
Reisi’nin ölümünün siyasi katılımda bir genişlemeye yol açması pek olası görünmüyor. Son birkaç yıldır İran’da rejimin iç çemberi daralıyor, daralmaya devam da edecek. Reisi’nin ölümüyle İran bu yönde daha da ileri gidecek.
İran’daki iktidar rejimi hakkında yaygın bir mit, İran’ın sertlik yanlıları ve reformistler olmak üzere iki karşıt siyasi akım barındırdığı ve belirli bir noktada bu iki akımdan birinin diğerine üstün geldiğidir. Sertlik yanlıları İran’ın hegemonik Batı’ya karşı bir direniş gücü olduğuna inanan katı İslamcılardan, reformistler ise uluslararası düzenle bir dereceye kadar ilişki kurmaya inanan daha pragmatik ılımlılardan oluşmaktadır. Bu iki akım var olmakla birlikte devlet sistemi içinde farklı yerlerde bulunurlar. Sertlik yanlıları genellikle reformculara baskındır, gerek gördüğünde de reformcuları kullanır.
İran rejimi en üst makamlarda sertlik yanlıları eliyle yönetilmektedir. Politika ve strateji sertlik yanlısı dinî lider tarafından belirlenir. İran’ın dış politikasını ve Ortadoğu ve ötesindeki askeri müdahalelerini yürüten elit askeri kurumu Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) da dinî lidere karşı sorumludur. Ruhani ve askeri yapılar arasında belirgin bir ayrım yoktur.
Reformistlerin devlet bürokrasisinin daha yumuşak unsurlarında, karar verici rollerden ziyade idari rollerde yer almasına izin verilmekteyse de bu varlıkları bile yıllar içinde azalmıştır. Sertlik yanlılarının İran’ın dış dünyaya reformist bir imaj yansıtmasının fayda sağlayacağına karar vermesi halinde reformist figürlerin üst düzey kamu görevlerinde yer almasına izin verilir. Hasan Ruhani’nin nükleer anlaşma müzakereleriyle aynı dönemde, 2013’te cumhurbaşkanı seçildiğinde olan buydu.
Dinî lider tarafından atanan Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin onayı olmadan hiçbir adayın cumhurbaşkanlığı ya da parlamento seçimlerine katılmasına izin verilmediği için sertlik yanlıları seçim sürecini yönlendirebiliyor.
“Tahran Kasabı”
Reisi reformist değildi; ona “Tahran Kasabı” denilmesinin nedeni 1980’lerde toplu idamlardan sorumlu olmasıydı. 2021’de cumhurbaşkanı seçilmeden önce Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin inceleme süreci, seçimi ciddi bir sorunla karşılaşmadan kazanacağı anlamına geliyordu. Ruhani’den sonra göreve gelmesi, ABD’nin nükleer anlaşmadan çekildiği, dinî liderin de uluslararası arenada artık İran için daha yumuşak bir imaj çizme ihtiyacı hissetmediği bir döneme denk düşmüştü. Hâlihazırda İsrail ile gergin bir çatışma içinde olan İran siyasetin yönünü değiştirmeyi istemiyor. 28 Haziran’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Reisi’nin yerine gelecek kişi de muhtemelen dinî lidere yakın bir başka sertlik yanlısı isim olacak.
Hamaney 80’li yaşlarına yaklaşırken, İran rejimini giderek daha içe kapalı bir hale getirmeye başladı. Hamaney halefi konusunda endişeli, kendisinin yerine aynı politika ve stratejiyi devam ettirecek birinin geçmesini istiyor. Dinî lideri seçen ve Hamaney’in üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu bir müzakere organı olan Uzmanlar Meclisi’nin üyelerinin seçildiği her dönem, Hamaney’e sadık olanların giderek sertleşmesini de beraberinde getirdi.
ABD’nin 2018’de nükleer anlaşmadan çekilmesi ve 2020’de Devrim Muhafızları’nın üst düzey komutanı Kasım Süleymani’ye suikast düzenlemesi, Hamaney’e rejimin bekasının farklılıkları ayıklamaktan ve güvenilmesi mümkün olmayan bir Batı’ya karşı meydan okuyan bir imaj çizmekten geçtiğini gösterdi. Bu nedenle de 2022’de Reisi’yi Kadın, Yaşam, Özgürlük hareketini ezmekle görevlendirdi ve yine bu nedenle 2024’ün Mart ayında yapılan son parlamento seçimlerinde sandalyelerin çoğunluğunu sertlik yanlıları kazandı.
İran rejimi kontrolü sıkılaştırma ve içe kapanma konusunda geri adım atamayacak kadar ileri gitti. Herhangi bir taviz, dinî liderin zayıf olduğunu gösterme tehdidini beraberinde getiriyor. İsrail’in Lübnan, Suriye ve Irak’taki İran uzantılarına yönelik stratejik saldırılarının yanı sıra geçen ay İsfahan’a düzenlediği sembolik saldırıyla İran’ın askeri zayıflıklarını ortaya çıkarmaya devam etmesi, İran’daki rejimi bir sızma tehlikesine karşı teyakkuza geçirmiş durumda. Yani sertlik yanlısı rejimin elini yumuşattığı ya da kendisine aşırı bağlı olanlar dışındakilere uzattığı bir zamanda değiliz.
Bununla birlikte, görevi kimin üstleneceği belirsizliğini koruyor. Reisi’nin sahneden çekilmesi ve rejimin içe kapanıklığının artması, Hamaney’in oğlu Mücteba’nın koltuğa oturma ihtimalini artırabilir. Bazı gözlemciler İran rejiminin monarşizmle arasına mesafe koymak istediği için nepotizmden kaçındığı görüşünde. Ancak Reisi’nin eşi, sıkı bir Hamaney destekçisi (ve aynı zamanda olası bir dinî lider adayı) olarak bilinen bir Uzmanlar Meclisi üyesinin kızı; Süleymani’nin kızı Zeynep ise Hizbullah’ın Yürütme Konseyi Başkanı Haşim Safieddine’nin oğluyla evli; Safieddine aynı zamanda Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın anne tarafından kuzeni.
Reisi’nin ölümü olsa olsa İran’da haleflik konusundaki kararı hızlandırmaya yarayacak, ne uluslararası alanda ne de ülke içinde ülkenin siyasi istikametinde bir değişikliğe neden olmayacaktır. Etrafta güvenilecek çok daha az insan varken, İran rejiminin yakın çevresi daralmaya devam edecek, rejimin dinî ve askeri unsurları her zamankinden daha sağlam bir şekilde bir arada olacaktır.
Lına Khatıb-The Guardian/Çeviri