BBC'nin dış haberler editörü Jeremy Bowen, savaşın yeni bir eşiğe girdiği 7 Ekim saldırılarının yıldönümünde, bir yılda yaşananları analiz etti. Jeremy Bowen’in analizi şöyle:
Orta Doğu'da vahşet ve acı olmadan, sakin ve sessiz bir yaşam sürmek isteyen milyonlarca kişi, bir yılda bu hayallerinden daha da uzaklaştı.
Savaşla geçen bir yıl, insanların bu özleminin, derin siyasi, stratejik ve dinsel fay hatları kapatılmadan gerçeğe dönemeyeceğini gösterdi. Savaş bir kez daha Orta Doğu siyasetine gölgesini düşürdü.
Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısı, çözümsüz kalmış asırlık çatışmaların bir neticesi olarak patlak verdi. İsrail'in sıkı korunan sınırlarını geçerek çoğunluğu sivil 1200 kişiyi öldüren Hamas militanları, İsraillilere yakın tarihteki en büyük trajedilerinden birini yaşattı.
İsrail, Hamas saldırılarını "varlığına yönelik bir saldırı" olarak yorumladı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu saldırıdan sonra ABD Başkanı Joe Biden'ı aradığında, bunu "devletin tarihi boyunca yaşadıkları en büyük vahşet" olarak tanımladı.
O günden bu yana İsrail, Filistinlilere Gazze'de korkunç günler yaşatıyor. Gazze Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre çoğunluğu sivil olmak üzere 42 bine yakın kişi öldürüldü. Gazze'nin büyük kısmı enkaza dönüştü. Filistinliler, İsrail'i "soykırım yapmakla" suçluyor.
Savaş yayıldı. Hamas'ın ilk saldırısından tam bir yıl sonra, Orta Doğu daha kötü bir savaşın, yaygın, derin ve daha yıkıcı bir çatışmanın eşiğinde.
Yanılsamalara veda
Savaşın damga vurduğu bir yıl, birçok varsayımın ve yanılsamanın da sonunu getirdi.
Bunlardan birisi, Binyamin Netanyahu'nun, Filistinlilerin kendilerini yönetme isteklerine hiçbir taviz vermeden Filistin meselesini yönetebileceğini sanmasıydı.
Netanyahu'nun sanrısı İsrail'in "kaygılı" Batılı müttefiklerini bile rahatlatıyordu. İngiliz ve ABD'li liderler, yaşamı boyunca Filistin devletine karşı çıkan Netanyahu'nun, savaşı bitirmek için Filistin devletini kabul etmeye ikna edilebileceğini düşündüler.
Netanyahu'nun bunu reddetmesi, ABD'nın oldukça istekli olduğu "barış planının" da temeline dinamit koymuş oldu.
Biden'ın planı, İsrail'in Filistin'in bağımsızlığını kabul etmesinin karşılığında, en etkili İslami ülke olan Suudi Arabistan'ın İsrail'e tam diplomatik tanınma sağlamasını içeriyordu. Suudiler de ABD ile güvenlik anlaşmasıyla ödüllendirilecekti.
Biden'ın planı ilk engelde yerle bir oldu. Netanyahu Şubat ayında, devlet kurmanın Hamas için "büyük ödül" olacağını söyledi. Kabinesindeki aşırı milliyetçi Bezalel Smotrich de böyle bir devletin İsrail'in "varlığına tehdit olacağını" ileri sürdü.
Öte yandan, Hamas lideri Yahya Sinvar'ın yanılsamaları da boşa düştü. Bir yıl önce, İran'ın "direniş ekseninin" İsrail'e karşı bir savaşa tam güçle destek çıkacağını öngörmüştü. Ama yanıldı.
Sinvar 7 Ekim saldırısına ilişkin planını gizli tutarak düşmanına sürpriz yaptı. Ancak kendi tarafındakileri de şaşırttı. Diplomatik kaynaklar, Sinvar'ın saldırı planlarını, Katar'da sürgünde bulunan kendi örgütünün siyasi liderleriyle bile paylaşmamış olabileceğini kaydediyor. Hamas'ın iletişim kanallarının gevşek güvenlik protokollerine sahip olduğu ve dinlenebildiği biliniyor.
Gazze İsrail tarafından işgal edilirken ve Biden ABD güçlerini İsrail'i korumak için görevlendirirken, İran saldırıya geçmek bir yana, yaygın bir savaşı istemediğini açık şekilde dile getirdi.
Bunun yerine, İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'e yakın Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, Gazze'de ateşkes ilan edilinceye kadar İsrail'in kuzey sınırına roket ateşlemekle kendisini sınırladı. İsrail 60 binden fazla kişiyi bölgeden tahliye etti.
İsrail, Hizbullah'la ucu açık bir yıpratma savaşını kabul etmeyeceği konusunda netti. Hizbullah'ın önceki savaşlardan deneyimi bulunan ve füze stoğuna sahip Hizbullah tarafından engelleneceği şüpheleri de vardı.
Eylül'de İsrail saldırıya geçti. İran'ın en güçlü müttefikine bu kadar hızlı zarar verilebileceğine, İsrail ordusunun komutanları ve Mossad dışında kimse ihtimal vermiyordu.
Çağrı cihazları ve telsizler uzaktan patlatıldı, Hizbullah'ın iletişim kanalları tahrip edildi ve liderleri öldürüldü. Modern çatışmalar arasında en yoğun bombardımanlardan birisi gerçekleştirildi. İsrail, saldırıların ilk gününde birçoğu sivil olmak üzere 600 Lübnanlıyı öldürdü.
27 Eylül'de devasa bir hava saldırısıyla Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve önde gelen kurmayları öldürüldü. Nasrallah, İran'ın "direniş ekseninin" kilit ismiydi.
İsrail sınırda yeni bir çatışmaya girişti. Eğer amacı Hizbullah'ı ateşkese zorlamak ve sınırdan uzak tutmaksa, bunu başaramadı. Saldırı ve Lübnan'ın güneyinin işgali, İran'ı engellemedi.
İran, savaşın yayılmasına yönelik açık isteksizliğinin, İsrail'i daha güçlü saldırmaya yönelttiğini fark etti. Misilleme yapmak riskliydi ancak İran yönetimi bunun "kötünün iyisi" olduğunu düşündü. 1 Ekim'de İran İsrail'e balistik füzelerle saldırdı.
Travmalarla yüklü bir bölge
Gazze sınırının İsrail tarafındaki "Kibbutz" denilen çiftlikler, 7 Ekim'de Hamas'ın ilk saldırdığı yerleşimler oldu. Kfar Aza kibbutzu da sınıra oldukça yakın.
Bir yıl önce burada 62 kişi Hamas tarafından öldürüldü. 19 rehine Gazze'ye götürüldü, ikisi İsrail ordusunun operasyonlarında öldürüldü. Halen beş rehine, Gazze'de bulunuyor.
İsrail ordusu geçen yıl 10 Ekim'de gazetecileri Kfar Aza'ya götürdüğünde, burası hala bir savaş sahasıydı. İsrail askerlerinin Hamas militanlarına ait olduğunu düşündükleri binalara yaptıkları atışları duyabiliyorduk. Hamas'ın öldürdüğü siviller ceset torbalarıyla taşınırken, askerlerin öldürdüğü Hamas militanlarının cesetleri uzun süre yerde kalmıştı.
Bir yıl sonra artık yerlerde cesetler görülmese de bölgede çok az şey değişmiş. Burada artık bir yaşamdan söz etmek mümkün değil. Yıkılmış evler olduğu gibi bırakılmış. Yalnızca burada yaşayan ve öldürülen kişilerin isimleri ve fotoğrafları evlere asılmış.
Zohar Shpak, saldırıdan kurtulanlardan birisi. Öldürülen komşularının evlerini ve çevreyi bize gezdiriyor. Bir evin ön cephesinde genç bir çiftin fotoğrafı asılı. Çift burada öldürüldükten sonra, erkeğin babası, öldürülen oğlunun başını bulmak için haftalarca toprağı kazmış ancak ceset başsız şekilde toprağa verilmiş.
7 Ekim'de öldürülenlerin ve rehinelerin hikayeleri, İsrail'de artık çok detaylı biliniyor. Yerel medya hala ülkedeki kayıplardan bahsediyor.
Zohar, hala travmanın içerisinde olduklarını söylüyor ve hayatlarını nasıl yeniden kuracaklarını bilmediklerini ekliyor:
"Savaşın bitmesini istiyoruz. Zaferle bitmesini istiyoruz. Ancak bu bir askeri zafer değil, savaş zaferi değil.
"Benim zaferim, burada yaşayabilmektir. Oğlumla, kızımla, torunlarımla, barış içinde yaşamaktır. Barışa inanıyorum."
Zohar ve diğer Kfar Aza sakinleri genellikle İsrail siyasetinin sol kanadıyla özdeşleştiriliyor. İsrail'in tek barış şansının, Filistinlilere bağımsızlık vermek olduğuna inanıyorlar. Netanyahu'nun, onları 7 Ekim gibi bir saldırıda savunmasız hale getiren "kötü bir başbakan" olduğunu düşünüyorlar.
Ancak Zohar, eskiden İsrail'deki hastanelerde tedavi almalarını sağladığı Filistinlilere, 7 Ekim'den sonra "artık güvenmediğini" söylüyor.
Gazze'deki felaket
Hamas liderleri, İsrail'e yönelik saldırıların bir hata olduğunu düşünmüyor. Yıkım ve ölümle bir tuttukları işgali suçluyorlar.
İran'ın 1 Ekim'de İsrail'e saldırmasından bir saat önce, Katar'da Hamas'ın Gazze dışındaki en kıdemli yöneticisi olan Halil el Hayya ile görüşüyorum.
Hamas militanlarının sivilleri hedef aldığını reddediyor. "İnsanlara, onlarca yıldır işgal altında yaşayan bir halk olduğunu anlatmak için bir şey yapmamız gerekiyordu" diyor.
İsrail, 7 Ekim'de güçlerini Gazze sınırına yığdı ve Netanyahu "ağır bir intikam" sözü verdi. Savaşın hedefi olarak Hamas'ın devre dışı bırakılması ve rehinelerin eve döndürülmesini belirledi.
Netanyahu "mutlak zaferin" hala mümkün olduğunu ve güçlerinin rehineleri İsrail'e döndüreceğini söylemeye devam ediyor.
Siyasi olarak onu eleştirenler ve rehinelerin aileleri, onu ateşkesi ve rehine anlaşmasını engellemekle suçluyor. Hükümetindeki aşırı milliyetçilere hoş görünmek için bunu yaptığı söyleniyor. Siyasi hedeflerini, İsraillilerin yaşamının önüne koyduğu eleştirisi yapılıyor.
Lübnan'a yönelik saldırı Netanyahu'ya yönelik ülke içindeki desteği artırmış görünse de, Netanyahu'nun birçok siyasi "düşmanı" olduğu söylenebilir. Onunla ilgili tartışmalar sürüyor ama İsraillilerin çoğunluğu Gazze'deki savaşı tereddütsüz destekliyor.
Savaşın başında İsrail'in Savunma Bakanı Yoav Gallant, Gazze Şeridi'nin "bütünüyle kuşatılmasını" emrettiğini açıkladı ve ekledi:
"Elektrik, gıda, yakıt olmayacak. Her şey kapalı olacak. Biz insansı hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre davranacağız."
O zamandan beri dünyadan, İsrail bu ablukayı hafifletmesi baskısı yapılıyor. Netanyahu ise Gazze'lilerin ihtiyaç duydukları temel ihtiyaçlara eriştiğini iddia ediyor.
Kanıtlar ise bunun doğru olmadığını açıkça gösteriyor. Birleşmiş Milletler'in (BM) yardım çalışmaları yapan kuruluşları, Gazze'de insani bir felaket yaşandığını defalarca kez dile getirdi:
"2 milyondan fazla Filistinli, su, gıda, temizlik, barınma, sağlık, eğitim, elektrik ve yakıt gibi temel ihtiyaçlar olmadan hayatta kalmaya çalışıyor. Aileler defalarca kez yer değiştirmek zorunda bırakıldı."
Gazze Sağlık Bakanlığı, yaklaşık 42 bin Filistinlinin 7 Ekim'den bu yana İsrail saldırılarında öldürüldüğünü belirtiyor.
ABD'deki araştırmacılar Corey Scher ve Jamon Van Den Hoek, Gazze Şeridi'ndeki tüm binaların yüzde 58,7'sinin yıkıldığını ya da hasar aldığını kaydediyor.
Ölüm ve yıkımlar dışında, bu savaşın insani bir maliyeti daha var: Zorunlu yerinden edilen insanlar. İsrail ordusu sürekli olarak siviller için tahliye emirleri çıkarıyor.
Uydu görüntüleri, çadır yoğunluğunun sürekli yer değiştirdiğini ortaya koyuyor.
BBC Verify, İsrail ordusu tarafından paylaşılanlar dahil 130 sosyal medya gönderisini inceleyerek, Gazze'nin yüzde 80'inden fazlasını kapsayan 60 tahliye emri çıkarıldığını tespit etti.
Bu emirlerin birçoğunda, belirtilen metinle tutarsız sınırlar çizildiği ve detayların anlaşılmaz olduğu ortaya çıktı.
Öte yandan insani alan olarak işaretlenen bölgeler de İsrail uçakları tarafından bombalandı. BBC Verify, güvenli bölge olarak belirlenen Al-Mavasi bölgesine 18 hava saldırısı yapıldığını tespit etti.
Bölge belirsizliğe sürükleniyor
İsrailliler ve Filistinliler kuşaklar boyunca karşıtlık içerisinde yaşamaya alışmışlar. Diken üstünde de olsa yan yana yaşayan toplumlar, ateşkes şartlarında ve yeni liderlerin yetişmesiyle, barışa bir adım daha yaklaşabilirdi.
Ancak bu şimdilik uzak bir gelecekte görünüyor. Yılın geri kalanı ve 2025, Beyaz Saray'a gelecek yeni başkanla birlikte, belirsizliklere ve tehlikelere gebe.
Savaşın yayılması endişesi, gerçekleşmiş görünüyor. İsrail ile İran karşı karşıyalar. Henüz gerginliğe sürüklenmemiş ülkeler ise bundan uzak duramayacak gibi görünüyor.
İsrail henüz 1 Ekim'deki İran saldırılarına yanıt vermedi. Buna "ağır bir karşılık" vereceklerini söylüyorlar.
ABD ve diğer müttefiklerin krizden çıkış yolu sunabileceğine dönük de iyimser bir tablo yok.
İsrailli yetkililer, ellerinin güçlü olduğuna inanıyor. Ancak şimdiye kadar İsrail taktik zaferler elde etti. Stratejik zaferler için, düşmanlarının davranış kalıbını değişmeye zorlamaları gerekiyor. Hizbullah savaşmaya devam etme niyetinde. İran bir kez daha balistik füze saldırısı düzenlerse savaş başka ülkelere de yayılabilir. Irak'ta İran'a yakın savaşçılar ABD'yi hedef alabilir.
İsrail'in Hasan Nasrallah'ı öldürmesi ve İran'ın "direniş eksenine" verdiği zarar, İsrail ve ABD saflarında yeni yanılsamaların ortaya çıkmasına neden olabilir. Tehlikeli olan düşünce, Orta Doğu'yu zor yoluyla şekillendirme fırsatına sahip olduklarını sanmaları olur.
En son 2003'teki Irak işgalinde dönemin ABD Başkanı George W. Bush ve İngiltere Başbakanı Tony Blair bu yolu tercih etmişti. Irak işgali Orta Doğu'daki aşırılıkçı şiddeti yok etmediği gibi, işleri daha da kötüleştirdi.
Bu savaşı bitirmek isteyenlerin önceliği, Gazze'de ateşkes olmalı. Olayları yatıştırmanın ve diplomasiye alan açmanın tek yolu bu. Bu savaş yılı Gazze'de başladı ve belki de orada sona ermesi mümkün.