İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile İranlı ve Arap düşünür ve uzmanlardan oluşan seçkin bir grubun katılımıyla, 13 Mayıs 2024 tarihinde el-Cezire Araştırmalar Merkezi ve İran Dış İlişkiler Stratejik Konseyi tarafından İran'ın başkenti Tahran'da düzenlenen Arap-İran Diyalog Konferansı'nın üçüncü oturumunun faaliyetleri "İşbirliği ve Etkileşim için Diyalog" başlığı altında başladı.
Diyalogun üçüncü oturumu marjında İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan şunları söyledi: "Bu tür konferansların karşılıklı etkileşimin artması, bölgede barış, istikrar ve güvenliğin tesisi ile sonuçlanabileceğine eminim." Ardından "Bugün İran-Arap diyalogu aşamasını geçip bölgesel diyalog ve iş birliği aşamasına girmiş bulunuyoruz. Eğer bu toplantının kurucuları da aynı görüşte olursa, gelecekte İran-Arap diyalogunun yerini bölgesel diyalog alabilir. Çünkü birbirimizin yanındayız ve olumlu, güçlü bir bölgesel diyalog ve iş birliğinin olumlu bir aşamasındayız" diye ekledi.
Emir Abdullahiyan "Bugün, anlaşmalara varmak için diyalogu sürdürmeye ve aramızdaki etkileşimi artırmak için bölgesel iş birliğine ve tabii ki zorlukların farkına varmaya ihtiyacımız var” diye vurguladı. "Ortak noktaların yapay ve dışarıdan empoze edilen anlaşmazlık noktalarından çok daha fazla olduğuna" dikkat çekti.
İranlı yetkili "Bugün, bazıları tarihi olayların yanlış yorumlarının yankısı olan ve birçoğu da çağdaş döneme ait, yabancı kökenli, bölge ülkeleri arasında anlaşmazlık yaratmak için gündeme getirilmiş olan algıları gözden geçirmek için kararlılığa ve cesarete ihtiyacımız var" açıklamasında da bulundu.
Teorik olarak Abdullahiyan'ın açıklamaları kusursuz sayılabilir, zira bölgenin ihtiyacı olan şey diyalog, anlayış ve ardından iş birliği. Ancak gerçek, açıklama ve konuşmalardan tamamen farklı çünkü Ortadoğu, kendisini oluşturan devletlerin etkileşimlerinin rekabet ve çatışmaya dayalı olduğu, çatışmalı doğaya sahip bir bölge olarak nitelendiriliyor.
Aslında herhangi bir bölgesel ortamın rekabetçi doğası, ülkeleri arasında diyalog ve iş birliğini engellemez. Avrupa ülkeleri onlarca yıl süren savaşların ardından birbirleriyle ilişkiler kurdular. Avrupa Birliği kuruldu ve Batılı siyaset bilimciler, demokratik ülkelerin birbirleriyle savaşa girmediğini söyleyen demokratik sistemler teorisini oluşturdular.
Ortadoğu'da ise pek çok çevre arasında bir rekabet ve çatışma hali mevcut, bu da Arap ülkeleri ile Türkiye, İran ve İsrail gibi diğer komşu ülkeler arasında rekabet ve çatışmaya neden oluyor. Öte yandan Arap olmayan komşu ülkelerin de kendi aralarında rekabet ve çatışma var. Burada İran ile İsrail arasındaki çatışmayı gözden kaçıramayız.
Ortadoğu'da çatışma ve rekabet halinden bölgesel iş birliği durumuna geçiş, bölgesel topluluk durumuna geçiş demektir. Burada bölgesel sistemi oluşturan ülkeler birbirlerinin çıkarlarını tanır, tehdit kaynaklarını tespit eder ve bölgesel iş birliği ile entegrasyonu sağlamak için bölgenin kaynaklarını seferber etmeye çalışırlar.
Teorik olarak dünyadaki bölgeler, ülkeler arasında var olan düşmanlık ve dostluğun derecesi üzerine inşa edilmiştir. Dostluk, ülkeler arasındaki, gerçek dostluk ile koruma veya destek beklentisi arasında değişen ilişkileri ifade eder. Düşmanlık kelimesi ise ülkeler arasında şüphe ve korkuyla koşullanan ilişkileri ifade eder.
Dostluk ve düşmanlık kalıpları, sınır anlaşmazlıklarından ideolojik ittifaklara, olumlu ya da olumsuz uzun süredir devam eden tarihsel bağlara kadar çeşitli konulardan doğar. Araplarla İsrailliler ya da İranlılar ile Iraklılar arasında olduğu gibi, özellikle halklar arasında tarihi bir nitelik kazandığında düşmanlığın sürmesi mümkündür.
Bölgesel sistemin durumu, Barry Buzan'ın ülkeler arasındaki dostluk ve düşmanlık kalıplarından kaynaklanan oluşumları adlandırmak için kullandığı "güvenlik kompleksi" terimini içerir. Güvenlik topluluğu, bu terimi “temel güvenlik çıkarları birbiriyle yakından bağlantılı olan, dolayısıyla ulusal güvenlikleri birbirinden ayrı düşünülemeyecek bir devletler grubu” olarak tanımlar. Dolayısıyla terim, grubu tanımlayan özelliğin doğasını ve herhangi bir grubu komşularından ayıran karşılıklı bağımlılık kavramını ifade eder. Güvenlik toplulukları buradaki karşılıklı bağımlılık ve rekabetin yanı sıra, ortak çıkarların da altını çizer.
Güvenlik kompleksi tanımını uygularsak, Ortadoğu'yu temel güvenlik çıkarları, ulusal güvenlikleri tek başına istikrara kavuşturulamayacak kadar yakından birbirine bağlı devletlerden oluşan bir bölge olarak tanımlayabiliriz.
İran Dışişleri Bakanı'nın Arap-İran diyalogunda yaptığı çağrıya dönersek şu soru ortaya çıkıyor: İran ile Arap ülkeleri arasında diyalogun, iş birliğinin ve ortak çıkarların gerçekleşmesini engelleyen nedir? Öncelikle bir diyalog ve uzlaşının bulunması, çıkarların eşgüdümünün sağlanması ve her ülkenin diğer ülkelerin çıkarlarını tanıdığı ve onlara tehdit oluşturmadığı bir bölgesel topluluk durumuna geçmek mümkündür. Burada rekabet, herhangi bir insani organizasyonunun temeli olduğu için halen mevcut olabilir, ancak her zaman şüphe ve korku yaratan çatışma, anlaşmazlık ve artan güvenlik ikilemleri olmadan.
Bu nedenle İran, İbrahim Reisi'nin çağrıda bulunduğu ve Arap, Körfez ülkelerinin de karşılık verdiği komşuluk diplomasisi ilkesine dayanarak deklare edilen ilkeden gerçekçi uygulamaya geçiş yapmalı. Bunun için de dosyaları iç içe geçirme, Arap gerilim noktaları ile Filistin sorununun çözümünde ortak bir görüşe varmak için yapılan diyalogları kızıştırma politikasından vazgeçmeli. Her şeyden önce de çerçevesini bölgesel hegemonyanın, Arap meselelerini kullanarak bölgesel statünün büyük güçler tarafından tanınmasını sağlamaya çalışmanın oluşturduğu siyasi söylemi terk etmeli. Tarihin ve geçmişin komplekslerini ve bunların İranlı karar alıcının kendi bölgesel rolüne ilişkin algısı üzerindeki etkilerini bir kenara bırakmalı, çünkü benlik algısı, İran dış politikasının psikolojik çerçevesini temsil ediyor.
O zaman Abdullahiyan'ın Arap-İran diyaloguna ilişkin açıklamaları; ekonomik, siyasi ve güvenlik açısından bütünleşmiş bir bölgesel ortam için gerçeğe dönüştürülebilir.
Hüda Rauf- Şarku'l Avsat