ABD Lübnan Özel Temsilcisi Amos Hochstein ile geçen yüzyılın doksanlı yıllarında New York'ta bir bankada çalışırken oluşan, gündemden ve medyadan uzakta, günümüzde de devam eden eski bir dostluğu bulunan Lübnanlı bir bankacı, Amos'un Lübnan'a yaptığı son ziyarette ateşkes anlaşmasına yakında varılacağına dair büyük bir iyimserlik taşıdığını söylüyor.
Meclis Başkanı Nebih Berri ile görüşmesi sırasında Berri, hemen söze girerek Hizbullah'ın daha önce Amos'un teklif ettiği ve kesin bir dille reddettiği Litani Nehri'nin gerisine çekilme planını kabul ettiğini söyledi.
Berri bu teklifi reddettiği bir önceki görüşmede Hasan Nasrallah'ın Litani Nehri'ni sınıra taşımanın Hizbullah'ın geri çekilmesinden daha kolay olacağı yönündeki açıklamasını yinelemişti.
Son görüşmeden sonra ise Hochstein, Lübnanlı arkadaşına, Hizbullah kabul ettiklerini 1 yıl önce kabul etmiş ve o dönemde uzlaşma gerçekleşmiş olsaydı kurbanların sayısının bu kadar olmayacağını, tüm bu yıkımın yaşanmayacağını fısıldamış.
Meclis Başkanı Berri, Hochstein'a son görüşmelerinde Hizbullah'ın Lübnan için müzakere sürecini Gazze sürecinden ayırmayı kabul edeceğini, ateşkes şartlarına uyacağını, ancak bunun için İsrail'in Mavi Hat'ın ötesine çekilmesini ve şehirlerin bombalanmasının durdurulmasını şart koştuğunu söylemiş.
Amerikan Özel Temsilcisi de, İsrail'e gideceği ve mevcut veya yeni Amerikan yönetiminden Netanyahu'ya baskı yapmak ve ateşkesi dayatmak için mutlak yetkiye sahip olduğu karşılığını vermiş.
İkilinin vedası, Berri'nin misafiriyle tokalaşmadan ayrıldığı bir önceki görüşmenin aksine sıcak olmuş.
Tel Aviv'de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hochstein'ı kabul etti ve kameraların önünde ona alaycı bir şekilde "Beyrut'taki keyifli konaklamanızı böldüğüm için üzgünüm" dedi.
Amerikan Özel Temsilcisi bu sözü duymazdan geldi ve Başbakan'ın önüne geçerek toplantı odasına girdi.
Bu, İsraillilerin, ABD'nin Güvenlik Konseyi'nde İsrail'i ateşkesi kabul etmediği için kınayan herhangi bir karar için veto yetkisini kullanmayacağına, Başkan Joe Biden'ın, başkan seçilen Donald Trump ile Beyaz Saray'daki görüşmelerinde bunun üzerinde anlaştığına dair açık ve net sözler duyduğu fırtınalı bir toplantı olmuş.
Netanyahu öfkeyle elini masaya vurup, yüksek sesle şöyle demiş:
Bu bizi sırtımızdan bıçaklamaktır. Hizbullah'ın gücünü yeniden toparlaması ve İran'ın nefret edilesi nüfuzunun devam etmesi ihtimaline yol açacak büyük bir hatadır.
Hochstein toplantıdan asık bir yüzle ayrıldı ve medyaya şunları söyledi:
Ateşkes anlaşması sürecinde ilerleme var.
Netanyahu, kabine üyelerini acil bir toplantıya çağırarak Hochstein ile aralarında geçenler hakkında bilgi verdi ve İsrail'in elde edebileceği en iyi şeyin geçici bir ateşkes anlaşması olduğunu söyledi.
Lübnan savaşının büyük olumlu sonuçları bulunduğunu ve bunlardan ilkinin Hizbullah'ın yıpratılması ve Lübnan'ın Gazze'den sonsuza kadar ayrılması olduğunu belirtti.
Netanyahu'ya yakın medya kaynakları, ateşkesi kabul etmesinin Hizbullah'tan geriye kalana kendisini asması için bir ip uzatmak olduğunu, anlaşmanın, İsrail ordusunun Lübnan'ın herhangi bir yerine müdahalesine uluslararası meşruiyet kazandırdığını söylüyor.
Ateşkes anlaşmasının test edileceği altmış günlük süre içerisinde ne olursa olsun, kesin olan, Güney Lübnan cephesinin 1960'lardan bu yana ilk kez İsrail ile çatışmanın dışında kaldığıdır.
Bazıları, anlaşmanın hükümlerinin ihlali durumunda İsrail'e herhangi bir yeri vurma hakkının verilmesinin ardından bunun tüm Lübnan için geçerli olduğunu iddia ediyor.
Hizbullah'ın yeni Genel Sekreteri'nin her düzeydeki kayıplardan sonra kazanılan zafere dair iddialarını, her ne kadar kendisine bir alaycılık ve zafer ile yenilginin anlamını sorgulama eşlik etse de herkes anlıyor.
Hizbullah'ın adamlarının çaldıkları zafer çanlarına rağmen geçmişteki aldatmacaya dönüş yok.
Naim Kasım, "zafer mesajı"nda Hizbullah'ın Taif çatısı altında olacağını söyledi.
İç savaşı sona erdiren Taif Anlaşması, 1990'lı yılların başından itibaren Lübnan rejiminin üzerine kurulduğu yeni çerçeve haline geldi.
Buna rağmen belge tüm milislerin silahsızlandırılmasını öngördüğü için tam olarak uygulanmadı.
Hizbullah, kendisinin bir milis grup değil İsrail'e karşı savaşan bir direniş grubu olduğunu savunarak silahını dış destek ve Suriye ile İran'ın müdahalesi yoluyla korudu.
Hizbullah'ın Lübnan'ın ikinci kez yıkımına neden olmasından sonra bu yıkıcı denkleme geri dönüş yok.
Hizbullah'ın silahsızlandırılması, Güvenlik Konseyi'nin Lübnan ile ilgili kararlarının tam olarak uygulanmasında kritik bir faktör olmaya devam ediyor.
Lübnan ve Hizbullah için en faydalı senaryo hâlâ 1701 sayılı kararın uygulanmasıdır.
Çünkü bu, Hizbullah'ın çevresini, meclis ve hükümetteki hiçbir ortağı dışlamadan Lübnan siyasetinin birbirine bağlı doğasını koruyacaktır.
Lübnan ve Hizbullah, şu anda ortaya çıkmakta olan, bölgesel yansımaları yıllar boyu sürecek kapsamlı değişiklikleri dikkatli bir şekilde yönetmeli.
Hizbullah'ın herhangi bir şekilde silahsızlandırılması olasılığının bölgesel politikalar üzerinde, özellikle de yeni gerçekliklerle veya potansiyel kazanımlarla karşı karşıya kalabilecek ABD, İsrail ve İran açısından önemli sonuçları olacaktır.
İran'ın Hizbullah'a olan yoğun desteği ve yatırımları nedeniyle Hizbullah'ı kaybetmesi düşünülemez.
Öte yandan ABD ve İsrail, böyle bir senaryoyu yakın gelecekte İbrahim Anlaşmaları'nın ikinci turunu düzenleme fırsatı olarak benimseyecektir.
Her halükarda ve popülist söylemler bir yana, kesin olan şu ki, destek savaşı öncesi ile sonrası aynı değil, zira Hizbullah'ın Lübnan'daki büyük kayıplarından sonra direniş ekseni dengesini kaybetmiş durumda.
Hüda Huseyni-Şarkul Avsat