İran Ortadoğu sokaklarında kan kaybediyor.. Seküler Şiilik talebi güçleniyor

Irak’ta Sünni hâkimiyetindeki Baas rejiminin yıkılmasının ardından Ürdün Kralı II. Abdullah 2004 yılında Şii siyasal İslam’a dayalı dini-siyasi bir hareketin Orta Doğu’da yükselişe geçtiği uyarısında bulunmuş, buna önce “Şii Hilali”, sonra da “İran Hilali” demişti. Bu hilal İran’dan Körfez bölgesi ile Irak’a, oradan da Lübnan’a uzanıyor.
07.01.2020, Sal - 06:02
İran Ortadoğu sokaklarında kan kaybediyor.. Seküler Şiilik talebi güçleniyor
Haberi Paylaş

Ancak şimdi bu bölge, siyasal İslam’a karşı çıkan ve laik demokrasiyi savunan yeni bir Şiilik anlayışına tanıklık ediyor. Hilalin üç ana ülkesi olan İran, Irak ve Lübnan’daki bazı dini önderler laiklikten yana olan yeni bir teoloji geliştiriyorlar.

Irak’ın en kıdemli Şii din adamı Ayetullah Ali El Sistani’nin temsilcisi Necef’te 20 Aralık’ta okuduğu Cuma hutbesinde “Hâkimiyetin kaynağı halktır ve hâkimiyet meşruiyetini halktan alır” ifadesini kullandı, ardından da siyasetçilere mevcut krizin çözümü için halkın sesine kulak vermeleri, bağımsız bir seçim kurulu ve adil bir seçim yasası oluşturduktan sonra erken seçime gitmeleri yönünde çağrıda bulundu. Temsilci ayrıca Irak’ın iç işlerine dış müdahalelere karşı uyarıda bulundu. Uyarının adresi, İran başta olmak üzere Irak’ta etkili olan dış aktörlerdi.

Sistani’nin temsilcisi daha önceki konuşmalarında da din hukuku bilginlerinin vesayeti anlamına gelen ve İran’daki siyasi düzenin temelini oluşturan velayet-i fakih anlayışını eleştirerek şöyle demişti: “Dini merciler halkın menfaatleri doğrultusunda sadece tavsiye ve önerilerde bulunur ve halkın mevcut yaşamı ve geleceği için en iyisinin ne olduğuna başka hiç kimsenin vesayeti olmadan halkın kendisi karar verir.”

Sistani yıllardır velayet-i fakih anlayışına karşı “sivil devlet” kavramıyla laik bir siyasi doktrin tarif ediyor, devlet ile din kurumunun ayrılmasına destek veriyor.

Sistani’ye yakın kıdemli bir din adamı Al-Monitor’a yaptığı açıklamada Necef okulunun liberal laik demokrasiyi desteklediğini, teokrasinin tüm biçimlerine karşı olduğunu vurguladı. Din adamı, Sistani’nin açıklamaları ve konuşmaları takip edildiğinde İran rejiminin benimsediği istikametin tersi olan Batı’ya dönük bir istikametin açıkça görülebileceğini söyledi.

Lübnan’daki kitlesel gösterilere de Necef ekolünden etkilenen din adamları güçlü destek veriyor. Örneğin tanınmış Şii din adamı Şeyh Yaser Oda, Hasan Nasrallah ve Nebi Berri gibi Şii liderleri protestoculara yönelik tehditleri, gösterileri ABD ve İsrail’le irtibatlandıran ithamları nedeniyle ağır bir dille eleştiriyor.

Berri liderliğindeki Emel hareketi ile Nasrallah liderliğindeki Hizbullah’ın yandaşları 17 Aralık’ta Beyrut’taki göstericilere saldırmış ve bazı göstericileri yaralamıştı.

Oda Lübnan’da velayet-i fakih doktrinine karşı çıkan ekole mensup. Bu ekolü kuran Şii adamlarının en önemlisi, Sistani ile sınıf arkadaşı olan ve “sivil devlet” anlayışını paylaşan Muhammed Mehdi Şemseddin (1936-2001) idi. Şemseddin din adamlarının vesayetini değil, “insanın vesayetini” savunuyordu.

Hizbullah’ın eski genel sekreterlerinden Şeyh Subhi El Tufeyli de Necef’ten etkilenen ve velayet-i fakih anlayışına, Hizbullah’ın İran’la bağına karşı çıkan Lübnan’daki Şii liderlerden biri.

Tanınmış Lübnanlı din adamı Hani Fahs ise Al-Monitor’a 2014’te verdiği mülakatta “Dini, onu gelişigüzel devletle karıştıran bazı dindarların şerrinden korumak için yurttaşlık, hak hukuk ve insan hakları temelinde sivil, çağdaş, demokratik ve çoğulcu bir devlet çağrısı yapıyorum” ifadesini kullanmıştı.

Benzer şekilde İran’daki bazı Reformcular da ülkedeki protesto hareketini destekliyor ve Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney’in göstericilere yönelik acımasız tepkisini eleştiriyor. Kasımdaki gösterilerde yüzlerce kişi öldürülürken, önemli bir Reformcu isim olan Mir Hüseyin Musevi 30 Kasım’daki mesajında Hamaney’in tutumunu ve velayet-i fakih anlayışına dayanan mutlak otoritesini eleştirdi. Hamaney’e açık mektupla seslenen Musevi, Dini Lider’in göstericilere karşı zalim tavrının ileride yeni bir devrime yol açacağını söyledi.

Reformcu din adamı Mehdi Kerrubi’nin oğlu Muhammed Taci Kerrubi ise Hamaney’i, dini siyasi güç devşirmek için kullanan bir diktatör olarak tanımladı.

Abdülkerim Suruş, Muhammed Müctehid Şebusteri ve Mustafa Malikian gibi Reformcu ilahiyatçılar ise laik siyasal sistemden yana çağdaş bir Şii teolojisi inşa ediyorlar.

Görünen o ki İran, Irak ve Lübnan’daki reformcuların, ilahiyatçıların, din adamlarının geçen on yıllarda oluşturduğu birikim artık sokakta sonuç veriyor ve siyaset dışı bir Şiilik pek çok insanın talebi hâline geliyor. Bu, çağdaş bir Şii teolojisi doğrultusunda dini değerlerle barışık şekilde özgürlükçü ilkelere inanan, kapsayıcı, çoğulcu, milliyetçi ve laik bir Şiiliktir.

İran asıllı Amerikalı akademisyen ve yazar Veli Nasır 13 yıl önce Orta Doğu’da İran merkezli siyasal Şiiliğin yükselişe geçtiği tespitinde bulunmuştu. Ancak gelinen noktada Tahran’ın bölgedeki politikalarının pek de başarılı olamadığı ve ters teperek laik devlet taleplerine alan açtığı görülüyor.

Al-Monitor
Bu haber toplam: 6488 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:06:35:38