Sünni militanlar ve isyancılar Irak\'ın başkenti Bağdat\'a ve çevre bölgelerine doğru hareket ederken, krizin çözümü için yavaş yürütülen çabalar ve sahada hızla ilerleyenler arasında bir yarış yaşanıyor.
Sahadaki hareketler, başkent Bağdat\'ı ve diğer bölgeleri mezhepsel çatışmaların yaşandığı bir kan gölüne, Irak\'ı da paramparça olmuş bir ülkeye dönüştürebilir.
Güç durumda kalan Başbakan Nuri Maliki\'nin askeri seçenekleri öne sürmesi ve üçüncü dönem için iktidarda kalmakta ısrarcı olması, siyasi çözüm çabalarını büyük ölçüde yavaşlatır ve çatışmaların da şiddetlenmesi riskini doğurur.
Suriye hava kuvvetlerinin Irak sınırı yakınlarındaki IŞİD mevzilerini bombaladığı haberlerinin doğrulanması, her iki ülkede çatışmalara neden olan kargaşaya işaret ediyor ve herkesi eski varsayımları tekrar düşünmeye zorluyor.
Irak hükümetinin ilk başta yaptığı açıklamada da olduğu gibi, saldırıları Amerikan insansız hava araçları veya savaş uçakları düzenlemiş olabilirdi.
Beyaz Saray, Suriye\'yle aynı safta
Silahların tekrar çekildiği bir dönemde Beyaz Saray da kendisini bir anda, son üç yıldır gönülsüzce devirmeye çalıştığı Suriye hükümetiyle aynı safta buldu.
ABD askeri uzmanlarını, durum değerlendirmesi yapmaları ve bir olasılığa göre de insansız hava aracı veya savaş uçaklarıyla saldırıları yapılabilecek hedefleri belirlemek üzere Bağdat\'a gönderdi.
Benzer bir adım da ABD\'nin eski düşmanı İran\'dan geldi. Tahran, haklı olarak, kendisine yönelik bir tehdit teşkil ettiğini düşündüğü hareketi durdurma çabalarına dâhil oldu.
Diğer yandan, Irak Başbakanı Maliki, Rusya\'nın Irak hükümetine, militanlara yönelik saldırılarda kullanılmak üzere ikinci el Sukhoi savaş uçakları sattığını söylüyor.
IŞİD, birçoklarının başaramadığını başardı ve uluslararası toplumun, kendilerine tehdit oluşturan veya oluşturabilecek bir oluşuma karşı harekete geçmesini sağladı.
Kürt siyasetçi Barham Salih, \"11 Eylül\'den önce, insanlar El Kaide\'nin yalnızca Afganistan\'ın mağaralarında hapsolmuş bir hareket olduğunu düşünüyordu. Şimdi geldiği hale bakın\" diyor.
\"Şimdi El Kaide, Arap dünyasının her sokağına nüfuz etmiş halde. Ölümcül bir tehdit, kimsenin göz ardı edemeyeceği bir şekil aldı.\"
Eğer IŞİD, Irak ve Suriye\'nin iç içe geçen bölgeleri, önemli kent ve kasabalarında kontrolünü sağlamlaştırırsa, dünya, Tora Bora\'yı yalnızca küçük bir gözlem kampı olarak bırakabilecek kadar geniş boyutlu bir radikal oluşumla karşı karşıya kalabilir.
IŞİD, yalnızca 500 savaşçısıyla 10 Haziran\'da Musul kentini ele geçirerek kabiliyetinin ne seviyelere çıkabileceğini de göstermiş oldu.
Sünni bölgeler IŞİD için \'elverişli\'
Bölgeden kaynakların aktardığına göre, Irak ordusu Musul\'dan ve Kerkük\'ten ayrılırken arkalarında şu mühimmat ve araçları bıraktı:
4000 orta makineli tüfek, 1500 Humvee (Yüksek Hareket Kabiliyetli Çok Amaçlı Vasıta) ve diğer askeri araçlar, \"kesin nişancılar tarafından kullanılabilecek\" ve 40 km mevziden hedef alabilen 50 adet dürbünlü tüfek tipi 155mm GPS yerleştirilmiş topçu silahları, 50 T-55 tankları ve iki helikopter.
IŞİD militanlarının ayrıca Irak Merkez Bankası\'nın Musul şubesinden 427 milyon dolar çaldıkları söyleniyor. Bu da bağımsız hareket edebilmelerini sağlama amacıyla kasalarını güçlendiren bir kazanım.
IŞİD\'in ayak bastığı topraklar kendileri için \'elverişli\' olmasaydı, militanlarının Dicle kıyısından güney kesimlere doğru ilerlemesi ve Batı Anbar vilayetindeki kazanımları da mümkün olmazdı.
Irak ordusunun eski yetkilileri, muhalif aşiretler ve iyi organize olan Baasçılardan oluşan Irak\'ın farklı Sünni fraksiyonları, IŞİD\'e yerel destek sağladı ve ilerlemelerini kolaylaştırdı.
Iraklı Sünni fraksiyonların desteği olmadan IŞİD, bölgede yalnızlaşır ve kontrolü daha kolay bir grup olarak kalırdı.
Yaklaşık 40 milyar dolarlık Irak ordusunun çöküşünde Başbakan Maliki\'nin siyasi rakiplerinin bir rolü olsun ya da olmasın, IŞİD artık, Şii hâkimiyetindeki iktidarda kendilerini marjinalleştirilmiş ve mağdur olarak gören Sünniler arasında, içinden çıkılamayacak kadar birbirine girmiş bir sorun haline geldi.
Ayaklanma ve çatışmaların sonucunda, ülkede Sünni nüfusun yoğun yaşadığı başlıca bölgeler hükümet kontrolünden çıktı.
Şiiler ve Kürtler
Irak ordusu henüz militanları püskürtecek stratejik bir karşı saldırıya geçemedi.
Üç farklı Şii milis grubunun da Irak ordusuna katılmasıyla, \"Şii ordusunun Sünni bölgelerinde Şii iktidarı oluşturmak istediği\" algısını güçlendirdi.
Kaybedilen toprakların yeniden ele geçirilmesi ihtimali çok zayıf. Ele geçirilse bile, ordu bölgede ezici olabilir ve dumanı tüten enkazın üzerine devletin bayrağını dikmek uğruna, Sünni nüfusu yerinden edebilir.
Çoğu Iraklı siyasetçi, Sünnilerin kendi bölgelerini ele geçirdikleri gerçeğini kanıksıyor ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyor.
Barham Salih, \"1991, Kürt varlığının doğuşunu, 2003 Şii hâkimiyetinin yerleşmesini, 2014 Sünni bölgelerinde şiddetin doğuşunu gördü\" dedi.
Bağdat ve diğer bölgelerde yaşanan ve Amerikalılar ile birçok farklı aktörün de dahil olduğu yoğun siyasi hareketliliğin perde arkasında, bazı temel varsayımlar göz önünde bulunduruluyor:
Kriz yalnızca askeri yöntemlerle çözülemez
IŞİD, Sünnilerin de bir sorunu haline getirilmeli. Sünni topluluklar, kendi geleceklerini belirlemek için siyasi süreçte gerçek bir paya sahip olmalı
Merkezi gücün Bağdat\'ta toplandığı günler geride kaldı. Gevşek bir federal formül bulunmalı, belki de Kürdistan benzeri bir oluşum Sünniler için de doğmalı
Yalnızca bu yolla ayaklanmaya katılan Sünnilerin, 2006-2007\'de Anbar vilayetinde olduğu gibi IŞİD militanlarına karşı durmaları beklenebilir
Bağdat\'taki politikalar doğru giderse, ABD hava kuvvetlerinin de desteklediği Irak ordusuna bağlı unsurlar ve Kürt Peşmerge birlikleri, IŞİD\'e karşı ılımlı Sünnileri destekleyebilir
Birçoklarının mezhepsel politika izlemekle ve krizi tetiklemekle suçladığı Nuri Maliki, ihtiyaç duyulan uzlaşı ve yeniden yapılanma sürecinin başında olamaz
Maliki tabi ki karşı çıkıyor. Irak meclisi için 1 Temmuz\'da oturum ayarlayan Maliki, seçim sonrası anayasal sürecin başlaması için bastıracak. Daha önce hükümet kurma çalışmaları dokuz aydan uzun sürmüştü.
Radikal bir değişiklik olmadıkça, mecliste yeterli sayıya ulaşılamaz.
Maliki yeniden başbakan adayı olursa, Kürt ve Sünni milletvekilleri meclis oturumuna katılmayacak. Muktada el Sadr da dahil olmak üzere, Şii liderlerin çoğu Maliki\'nin gitmesini istiyor.
İran, Maliki\'den vazgeçer mi?
El Sadr, Çarşamba günü televizyondan yaptığı açıklamada Maliki\'yi \"kendi mezhebi ve ulusu üzerinden, çıkarlarının peşinde olan bir zalim\" olarak tanımladı.
Irak\'ta başbakanlık seçimi gibi Şiilerle ilgili bir mesele olduğunda, son söz İran\'ın olur.
İran, ülkeyi uçurumun eşiğinden kurtaracak ve tüm tarafların üzerinde anlaşacağı biri için, ayrımcı görülen Maliki\'den vazgeçmeye hazır mı?
Üst düzey yetkililer, İran\'ın vazgeçmeye hazır olduğuna inanıyor. İran, komşusunu istikrara kavuşturacak bir çözüme ihtiyaç duyuyor. Arap devletleri Sünni mücadelesini kamçılarken, İran hükümeti ucu açık bir mezhep savaşının ortasında Şii lideri savunmayı göze alamaz.
İran\'ın çıkarları, stratejik müttefiki Suriye\'ye açılan toprakları tehdit altında, dolayısıyla Lübnan\'daki Hizbullah\'a erişimi kesilmiş durumda.
ABD\'nin F-18 uçakları, Irak hava sahasında devriye geziyor, bu da bağlarını olumsuz etkiliyor.
Bu nedenlerden dolayı, bilgi sahibi kaynaklar, Şii din adamı Ayetüllah Ali Sistani ve İran Devrim Muhafızları\'nın elit birimi Kuds Güçleri Komutanı Kasım Süleymani\'nin de Maliki\'nin gitmesi gerektiği görüşünü savunduğunu söylüyor.
Maliki\'nin yerine sıkça dile getirilen isimler Adil Abdülmehdi ve Ahmed Çelebi. Her ikisi de önde gelen ve Kürtlerle, Sünnilerle güçlü bağları olan, İran ve ABD tarafından da kabul gören Şii politikacılar.
Ancak Maliki ayak diremekte kararlı görünüyor. Eğer İran hükümeti Maliki\'den vazgeçmeye karar verdiyse, üst düzey bir politikacının da dediği gibi \"artık hiç şansı yok.\"