İlk yıllarda Türkiye’ye yakın kalmak isteyen Ermeniler, gün geçtikçe kendilerini uzaklaşmada buldu. Kimileri Avrupa, kimileriyse daha da uzaklara, okyanusları aşarak Amerika ve Avustralya’ya yerleşti. Mesela 15 yıl süren Lübnan İç Savaşı 100 bin Ermeni’nin Ortadoğu’yu terk etme sebebi oldu. Şimdi sıra Suriye savaşında. Savaşın ilk yılında çatışma bölgelerinden uzak olan Ermeniler, şehirlerini ve köylerini terk etmediler. Ama Temmuz 2012’de Halep’te patlayan ilk bomba ve ondan sonra gelen Halep cehennemi 20 bin Ermeni’yi Halep’i terk etmeye zorladı. Geçen hafta Türkiye sınırındaki bir kasaba olan Kesab’ta başlayan olaylar yeni bir Ermeni tehcir dalgasına tanık olmamızı sağladı.
Ama Kesab Halep değil. Kesab Beyrut ya da İstanbul da değil. Kesab Ermeniler için Ortaçağ’da var olan Ermeni krallıklarından kalma bir hatıra. Bir devamlılık unvanı. Ermenistan devletine bağımlı olmaksızın, Ermenilerin devamlı olarak yaşadığı yerlerden biri, ki öyle yerleri saymak için bir el parmakları bile çok gelir. Kısacası 1915’ten sonra Ermenilerin hâlâ yaşamaya devam ettikleri azıcık yerlerden biri. Kesab’ın bir diğer önemi ise, Ermenilerin orada köy ortamında yaşamaları. Tehcirlerden sonra Ermenilerin şehirleşen hayatı, geçmişle bağın kopmasının en önemli sebeplerden biri. Kesab gibi birkaç yerleşim yeri, bu geçmişle bağın korunduğu noktaları oluşturmakta.
ETKİSİ SADECE KESABLILARA DEĞİL
Böyle bir halkanın yok oluşu, başta Kesablılar olmak üzere, başka birçok Ermeni’nin hayatına da etkisi olacak. Her yıl Kesab’ı ziyaret eden, yazlarını orada geçiren, Kesab’la manevi bağı hep koruyan büyük bir topluluktan bahsediyoruz. Suriye ve Lübnan gençlik örgütlerinin kamp yapma merkezi idi Kesab. Avrupalı ve Amerikalı Ermeniler için ise Kesab, Ermeniliği simgelerdi. Gerçek ve otantik Ermeniliği yaşamak, o hissin tecrübesini almak isteyenlerin dünyada tek bir yeri Kesab’tı.
Her ne kadar da maceracı ve oryantalist görünse de, diaspora için kimlik böyle bir şeydir işte. Masal gibi hatırlanan geçmişin yaşanabileceği bir tek yer vardı belki de, o da Kesab’tı. Ama bunu da yok oluşu söz konusu olduğu bu günlerde diaspora umudunu nasıl kaybetmesin? Son bir umut damlası. Eski bir vatandan kalma hatıranın kaybolması nasıl etkiler bırakır bir toplumun üzerinde? İşte tam da bu sebepten dolayı, bu nedenle diaspora umudunu kaybetmek üzere. Hâlâ Halep’te olan Ermeniler bile Kesab’la umutlarını bir kez daha yitirdi. Her gün bombalar altında olan Halepliler bile “Kesab elden gidiyor, ne yapacağız?” diye soruyorlarsa, demek ki gerçekten Kesab önemli bir yermiş.
1915 HİSSİYATI
Kesablılar için deneyim başka olmalı. Onlar 1915’te Muş’tan ya da Urfa’dan çıkan Ermeniler gibi hissediyordur. “Yarın öbür gün döneriz” diyorlardır. Evlerinin anahtarları saklıyorlardır. Biz o yoldan yürüdük bir kere. En zoru, gerçekten en zoru, birinin üzerine umut koymak ve sonra hayal kırıklığı yaşamaktır. Ne tuhaf ki şimdiki umudumuz Suriye nizami ordusunun üzerinde. Ki onlar el Nusra cephesini mağlup edecek, yolu açacak, Ermenilere de, “Buyurun, geri dönün evlerinize” diyecek. Bundan daha pembe masal olur mu? Hiçbir zaman öyle olmadı, Kesab’da da öyle olmayacağını düşünsek, kim bizi kötümserlikle suçlayabilir ki?
Umut böyle yok olup gidiyor. Yok, yok olmuyor, mum gibi eriyor. Her gün umudu kaybetmek için yeni bir gündür diasporada. Tamam, hadi diyelim savaştı Ermeniler. Silahlandı, Kesab dağlarına çıktı ve direnişe başladı. Ama ne yapsalar da hiçbir şey aynı olmayacak artık. Neden? Çünkü işte o halka, bugünü geçmişe bağlayan geçit artık yok oldu. Hayal filmlerinde olduğu gibi, geçit kapandı bir kere. Kahramanlar geçidi bulmak için her gün çabalayabilirler, ama artık ne bugün aynı bugün, ne gelecek aynı gelecek, ne de geçmiş aynı geçmiş.