1921 ‘deki ilk TBMM\'de Saruhan (Manisa) milletvekiliği yapan Çerkes Ethem\'in ağabeyi Reşid Bey, Mustafa Kemal’e ‘’Kürtlere zülm etmeyin memleketi bölersiniz’’ başlıklı bir mektup yazmış.
Mektubu yazan Çerkes Ethem\'in ağabeyi Reşid Bey, ilk TBMM\'de Saruhan (Manisa) milletvekiliydi ancak hain ilan edilince 8 Ocak 1921\'de milletvekilliği düşürülmüştü. Lozan\'dan sonra ilan edilen 150\'likler listesine alındığı için uzun yıllar Amman\'da yaşamış ve rejime muhalefetini her fırsatta dile getirmişti.
Reşid Bey\'in, aşağıda yayınlayacağımız ve aslı Cumhurbaşkanlığı Arşivi\'nde bulunan \'açık mektubu\', Şam\'da çıkan \"El-Kâbes\" gazetesinde Arapça olarak basılmış, Dışişleri Bakanlığı Basın Genel Müdürlüğü tarafından Türkçeye çevrilerek Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal\'e verilmiş.
Cumhurbaşkanlığı Arşivi
Mektup daha önce Mete Tunçay tarafından \"Tarih ve Toplum\"un Ekim 1992 sayısında yayınlanmıştır. Ancak belgenin ekinde bulunan gazetedeki kupürü dikkate alınmadığı için metin tam olarak yansıtılamamıştır. Gazeteci Mustafa Armağan Cumhurbaşkanlığı Arşivi\'nde A VII/I D 86 F I-90-91 numarada kayıtlı bulunan çeviriyi Arapça metniyle karşılaştırmak suretiyle anlaşılır bir hale getirmeye ve günümüz diliyle ifade edilecek hale getirdi.
Mektubun yazıldığı tarihte Türkiye kamuoyu biri Doğu\'da, öbürü Batı\'da olmak üzere iki kritik olaya gömülmüş durumdadır. Birincisi Türk siyasetinde fırtına gibi esen Serbest Fırka\'nın kuruluşu, öbürü de peş peşe çıkan 5 Kürt isyanı. Mektup, batısında yeni bir umut rüzgârının tutuştuğu, halkın CHP\'den kurtulma umudunun doğduğu, doğusunda ise en büyüğü Ağrı\'da gerçekleşen Kürt isyanının gerçekleştiği bir ortamda yazılmıştı.
Reşid Bey, son çare olarak Atatürk\'e \'Kürt açılımı\' tavsiyesinde bulunuyor, gerçekten namını Türkiye\'nin iki halkı, yani Türkler ve Kürtler arasında yükseltmek ve ebedileştirmek istiyorsa gerekirse kendisini feda etmesini istiyordu. Sertlikle, baskıyla, şiddetle Kürtleri yola getiremezsiniz diyor ve ekliyordu: Tek çare, ılımlı bir yönetimi iş başına getirip her iki millete de hak ve özgürlüklerini tanımaktır. Türkiye ancak böyle yapılırsa bölünmekten kurtulacaktır.
İşte 80 yıl öncesinden bugünlere seslenen o mektup:
\"İşittiklerime ve gördüklerime dayanarak şunu söyleyeyim ki, hem Kürtlerin dinlerine tutku derecesinde bağlılıklarına, hem de kamuoyunun vicdanına aykırı olan mevcut durum, bu necip milleti tehlikelere ve savaşlara sürüklemektedir.
İşte kanlar akmakta, canlar yok olmakta, hırs uyanmakta, intikam sevdası kalplerde kök salmaktadır. Ülkemin çöküşe doğru gittiği meydandadır. Dahası, cahil ve gafil Türk gazeteleri bu ayaklanmayı muhaliflerden yalnız birkaç kişinin üzerine yıkmaktadırlar.
Delil getirmeye gerek yok
Kürtlerin zulme gelemeyecekleri şüphesiz iken, şiddet, despotluk ve türlü imha yöntemleri ve Kürt beylerinin -Seyyid Abdülkadir de onlardandır- idamlarıyla sonuçlanan Şeyh Said İsyanı\'nın (1925) ikinci bir isyan doğurmayacağını mı zannediyordunuz? Kürtlerin intikamları da şiddetli olur. Tarihten delil getirmeye gerek yok, yalnız bu son isyan bile öldürme, zulüm, şiddet ve köklerini kazımanın (tenkil) sınırları olduğunu gösteriyor.
Ülkemizin 15 milyona ulaşan nüfusunun yarısını teşkil eden Kürtler, tarihin en eski zamanlarından beri kendi mamur beldelerinde yaşamakta iken, uygulamakta olduğunuz siyaset memleketlerini bölüp parçaladı.
Ülkenin harap ve bitap düşmesi
Halbuki çeşitli vesilelerle ve özel olarak da tarafınıza, Kürtlerin geleneklerine ve dinen kutsal bildikleri şeylere hücum etmenin, ülkemizin çöküşüne neden olacağını açıklamıştım. Ne var ki, hükümetimizin başı (İsmet Paşa) ve yoldaşlarının Türk milliyetçiliğinde ve ülkenin harap ve bitap düşmesinde ısrar, hatta inat ettikleri görülüyor.
Ey Gazi, şu an bu fırsattan yararlanmak için üzerinize büyük bir görev düşüyor.
1. Mert Kürt milletini harcamayın (zayi etmeyin) ve ona karşı düşmanlığın devamına meydan vermeyin.
2. Korkarım, tarih bizim geçmişteki beraberliğimizi tescil etmiş bulunuyor. Günahlarınız yüzünden ülkenin bölünmesinden kaygı duyuyorum. Unutmayın ki, en büyük ve uzun ömürlü şöhret, tarihin tescil ettiği şöhrettir. Ne mutlu ki ey Paşa, şimdiye kadar yaptıklarınız ve söyledikleriniz sizi tarihî nam ve şöhretten mahrum bırakıyor. Ancak bugün elinize bunu tersine çevirecek büyük bir fırsat geçmiştir. Bir an için kendinizi ölmüş farz edip namınızı yükseltmeye bakmalısınız. Kürtlerin dine tutkunlukları ve millî asaletleri, onları Türklerden ayrılmaktan men ediyor. Ancak bir şartla: Yönetimi cumhurdan, yani halktan ılımlı ve hür bir gruba emanet etmeniz gerekir. Böyle yaparsanız, himayeniz altındaki milletlerin (Türkler ve Kürtlerin) özgürlüğünü temin ve ülkemizin selametini muhafaza etmiş, böylece tarihte büyük bir ad ve şöhrete nail olmuş olursunuz.\"
Mektup burada bitiyor. Bitiyor mu sahiden de? İsmet Paşa ve yandaşlarının bugün de aynı kafada olduklarını gördükten sonra bu mektup hiç bitmez dostlar! ‘’
(Kaynak)