Mektup, partiler üstü olarak tanımlanan bir şekilde her iki partinin üyeleri tarafından desteklendi. Biden'ın seçiminden beri Kongre'de Türkiye ile ilgili hazırlanan ilk mektup olma özelliğine sahip bu çağrıda, Erdoğan'ın muhalefeti marjinalleştirildiği hatırlatıldı.
Mektupta, Erdoğan yönetiminin ''...içeride ve dışarıda muhalefetin üstüne gitmesi hemen durmalı, siyasi ve düşünce tutukluları derhal serbest bırakılmalı ve tutulan otoriter yol tersine çevrilmelidir'' denildi.
Mektuba, Biden'ın dünyada yükselişe geçen otoriter dalgaya karşı demokrasi ittifakının sağlamlaştırılması düşüncesine atıf yapılarak, bu bağlamda Türkiye'de süreklilik arz eden insan hakları ihlallerini ele almak için mektubun yazıldığı kaydedildi. Türk hükümetine insan hakları ile ilgili rahatsız edici adımlarından dolayı 'baskı' yapılması talep edildi.
Mektup her iki partinin üyelerince yazıldığı için hayli büyük bir etkiye sahip. Zira Biden yönetiminin demokrasi ve insan hakları konularını dış ilişkilerde öne ve merkeze oturtulacağı ifade ediliyor.
Erdoğan'ın ülkedeki muhalefeti sistemik bir şekilde "marjinalize ettiği", eleştirel medya kurumlarını "susturduğu" veya kendisine "zorla ortak ettiğini", "bağımsız yargıçları işten alarak yerlerine partinin sadık üyelerini" koyduğunu ve gazetecileri de hapse attırdığı yazıldı.
Bu konuda Gazetecileri Koruma Komitesinin (JCP) Türkiye'yi Çin'in hemen arkasında sıraladığı hatırlatılırken, Freedom House'un Türkiye'yi ''Özgür Olmayan'' ülkeler arasında zikrettiğine dikkat çekildi.
Türkiye'nin dış politikasına da değinen mektup, Erdoğan'ın "daha saldırgan ve kavgacı" bir hale geldiğini vurguladı. Yakın yıllarda ABD'nin desteklediği ve IŞID ile savaşan Suriyeli Kürtlere Türkiye'nin saldırdığı, Erdoğan'ın Rusların savunma sistemini aldığı ve son olarak da Azerbaycan'ı Ermenistan'a karşı cesaretlendirerek şiddet yoluyla sınır anlaşmazlığını çözmeye giriştiği kaydedildi.
Erdoğan'ın ABD ve diğer ülkelere baskı kurarak Türk vatandaşlarını 2016 yılındaki darbeden sorumlu tutarak iade ettirmeye çalıştığı ifade edildi. Erdoğan hükümetinin ABD'nin NBA liginde basketbol oynayan Enes Kanter gibi muhalifleri ve insan hakları savunucularına, Türkiye'deki ailesinin üstüne de giderek ve hakkında INTERPOL kırmızı bülten çıkararak baskı yapıldığı yazıldı.
Mektubun sonunda Biden'dan Türkiye ile açık konuşulması talep edildi ve ABD'nin kendi müttefik ve ortaklarını yüksek standartlarda görmesi gerektiği anlatıldı.
Mektup Biden'dan Erdoğan ve yönetimi ile insan hakları ve demokrasi standartlarında geri kayış konularında açık konuşulması istendi.
''İçeride ve dışarıda muhaliflere baskı yapmasının derhal durdurulması, siyasi ve düşünce suçlularının serbest bırakılması ve gidilen otoriter yolun tersine çevrilmesi için Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yönetimine vurgu yapmanızı talep ediyoruz'' dendi.
Mektup, Cumhuriyetçilerin Senato'daki Azınlık Lideri Mitch McConnell dışında hemen tüm liderlerin imzasına sahip. Demokratların Senato Lideri, yani Senato Başkanı Chuck Schumer de var, Cumhuriyetçilerin iki numarası John Thune de var.
Mektubun içinde Fethullah Gülen cemaatine bağlı olduğunu ifade eden ve Türk hükümetinin hakkında Interpol Kırmızı Bülten için başvurduğu NBA oyuncusu Enes Kanter'in isminin geçmesi dikkat çekici. Kanter, son aylarda Kongre'deki etkinliğini çok artırdı. Sürekli farklı Senator ve Kongre üyeleri ile video konferans yoluyla görüştüğünü kendi sosyal medya alanlarında da gösteren Kanter'in bu mektubun oluşturulmasında da rol oynadığı tahmin edilebilir.
Ne var ki Erdoğan aleyhine olan Washington, DC ve Kongre'deki havanın tek faktörü tabi ki Kanter veya Gülenci cemaat değil. Erdoğan son yıllarda önceki başkan Trump ile olan dostluğu nedeniyle, şehirdeki başka hiçbir alana ilgi göstermeye gerek duymadı.
AKP hükümeti Washington, DC'deki düşünce kuruluşları ile ilişkisini kesti, İnsan Hakları kurumları ile zaten köprüler atıldı. Başkentteki Büyükelçilik ise ''Erdoğan Sevenler Derneği''nin veya AKP'nin bir şubesi yapıldı. Önceki Büyükelçi Serdar Kılıç sağa, sola haddini! bildirdi. İtibarlı Türkiye uzmanları taşlandı. Kongre, Pentagon ve Dışişleri Bakanları saf dışı bırakıldı. Trump'ın iki dönem seçileceği tahmini üzerinden gidildi.
Eğer Washington'da Türk hükümeti için birilerine randevu bulunacaksa o da giderek artırılan lobicilik kesesi üzerinden, lobiciler aracılığı ile ayarlandı. Türkiye-ABD İş Konseyi Başkanlığına getirilen Mehmet Ali Yalçındağ, Beyaz Ev'deki Trump'ın damadı Jared Kushner ve Ankara'daki damat Berat Albayrak ile birlikte ilişkilerin iyi olduğuna dair yanıltıcı resimleri lobiciler aracılığı ile çizdiler. Lobicilerle bu yağlıboya renklendirildi. Hatta bu yanıltıcı tablo, seçimlerde Biden kazandıktan sonra bile sürdürüldü.
Bütün bu 'iyi' giden iş Biden'ın seçimi ile yıkıldı. Şimdi Biden yönetimi üçüncü haftasında işbaşına girmişken, ve üç aydır seçilmişken, bir kez dahi Ankara'yı aramadı. Savunma Bakanı Hulusi Akar, daha düne kadar bağımsızlık nişanı olarak anlattıkları Rus S-400'lerin, Salı günü Türk basınına verdiği mülakatlarda kullanılmayabileceğini, hatta Rumların Girit adasına gönderdikleri S-300 gibi bir çözüm bulunabileceğini ileri sürdü.
Akar, Mahmut Övür ve Sedat Ergin'e verdiği o mülakatın, Övür versiyonunda ayrıca ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'e gönderdiği tebrik mesajına karşı da Washington'dan bir cevap alınamadığını da öğrendik. Ergin'in Hürriyet gazetesindeki versiyonunda ise sadece Akar'ın Austin'i tebrik ettiği yazıldı.
Akar halen böyle bir S-400 çözümü için ABD'nin YPG ile ilişkisinin kesilmesini şart olarak koşuyor. Bu da halen Akar'ın Trump ve Jeffrey döneminden uyanıp, yeni dönemin kahve kokusunu alamadığını gösteriyor.
İşin doğrusu Trump ve Erdoğan'ın dostu James Jeffrey Suriye Özel Temsilcisi olduğunda bile ABD'nin YPG veya SDF ile ilişkisini kesemeyen Akar, Brett McGurk'un Beyaz Ev Ulusal Güvenlik Konseyinde Suriye işlerine bakması için atandığında mı bu ilişkiyi keseceğini düşünüyor?
Hayır. Durum şu. Akar ve elli bin türlü AKP sözcüsü halen Saray'a oynuyor. Erdoğan'ın kulağına hoş gelecek türküler söylüyor ve saz çalmaya devam ediyor. Kendileri de çok iyi biliyor ama S-400'den nasıl vazgeçme bağlamına gelmişlerse, daha birçok konuda o tavize gelmek zorundalar. Neden mi? Çünkü tutturdukları Kürt düşmanı politikanın Türkiye sınırları dışında hiçbir geçerliliği yok.
Biden'ın AB ile birlikte hareket edeceği sinyallerinin arttığı bu zamanlarda, Erdoğan'ın ardı sıra Avrupa Birliğinden liderlere 'uyumlu' ve 'barışçıl' mesajlar vermesi yeterli olacak mı?
Erdoğan bir taraftan anayasa tartışmaları ve reform sözleri, diğer taraftan S-400 tavizleri ile Biden'a zeytin dalı uzatmaya devam ediyor. Bunlara karşı Biden'dan telefon ve 'işler yolunda' mesajları bekliyor.
Gerçek reformlar yapmadan, içeride Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini bile teröristleştirirken nasıl olacak bu?
ABD Dışişleri Bakanlığı da, dünya da, Türkiye'nin içini çok rahatça seyrediyor. Ne olduğunu Mahir Ünal'dan veya Fahrettin Altun'un İletişim Başkanlığı'ndan öğrenmiyor.
Eninde sonunda Biden'dan Austin'e, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'den başka yetkililere telefon açılacaktır. Ama o telefonlardan Ankara neler duyacaktır veya duyacaklarından mutlu olacak mıdır? Birlikte izleyeceğiz.