İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, yerel seçimde İstanbul ve Ankara dahil 81 ilde kendi adaylarını çıkaracaklarını söyledi; gazeteci Fatih Altaylı'nın "İki büyükşehirin CHP tarafından kaybedilmesini göze alıyor musunuz?" sorusuna "Hepsini alıyoruz, belki bizimki seçilecek" yanıtını verdi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan karşısında ikinci turda yüzde 47,82'yle kaybettiği cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından ilk kez kapsamlı bir şekilde açıklamalarda bulundu.
26 Ağustos'taki ittifak karşıtı açıklamalarını sürdüren Akşener, bugüne dek İstanbul ve Ankara özelinde, Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş'ı cumhurbaşkanı yardımcısı adayı gösterdikleri için kapıyı aralık bıraktıklarını, ancak partililerin 'müstakil siyaset' niyetini ortaya koyduklarını belirtti:
"Dediler ki arkadaşlarım, 'Evet biz onları aday gösterdik. Sonra onlara çağrıda bulundunuz, ikisi de kabul etmedi. Sen onları kötülemek zorunda değilsin. Sen onları övebilirsin sorun yok. Ama biz her yerde ayrı gideceğiz. İstanbul ve Ankara da dahil.' Bugün itibariyle... Ne annem kalacak ne babam kalacak. Buna hazırım. Canı isteyen istediğini yapabilir. Ben bu ittifak siyasetine şiddetle karşıyım."
Akşener, gazeteci Fatih Altaylı'nın "Bu durumda İstanbul ve Ankara'nın altılı masadaki eski ortağınızın partisi (CHP) tarafından kaybedilmesini göze alıyor musunuz?" şeklindeki sorusuna şu yanıtı verdi:
"Hepsini alıyoruz, belki bizimki seçilecek. Öyle adaylar çıkaracağız ki...
'İzmir'de Ümit Özlale çalışıyor, 'ben adayım' dedi bize'
Mesela İzmir'de 'CHP ceketini assa seçilir' diye bir kanaat var. Ümit Özlale şu an itibariyle çalışıyor. 'Ben adayım' dedi bize. Bugün ben buradan ilan ediyorum. Bursa'da ilçe başkanımız biz, senelerdir belediyeye çalışıyor. Onu ilan ettik. Bütün büyükşehirlerde, ilçelerde aday çıkaracağız. 81 ilde aday çıkaracağız. Ama mesela küçücük illerde öyle şeyler oluyor ki... Teşkilatlar yapıyorlar bunu kendi aralarında. Kişiyi çekiyorlar geriye, kalıyorsunuz. Onlar yapılabilir, zaten 'hayır' diyemezsiniz.
Masayı neden terk etti?
Söyleşide Akşener'in altılı masayı terk ettiği, ancak sonrasında İmamoğlu ve Yavaş'ın 'cumhurbaşkanı yardımcıları' olması kaydıyla geri döndüğü süreçte yaşananlar da masaya yatırıldı. İki isim arasındaki diyalog şöyle şekillendi:
- Bugün sansüre gerek kalmadı. Niye 10 ay masada aday konuşulmadı?
Gerçekten konuşulmadı. Ben, iki yıl evvel bütün siyasi -daha masa da yok orta yerde - o zaman yeni kurulmuştu Fatih Erbakan'ın partisi dahil, partileri dolaştım. Fakat Sayın Davutoğlu'na, Sayın Gültekin Uysal Bey'e, Sayın Babacan'a, Sayın Karamollaoğlu'na bir soru sordum. 'Sayın Kılıçdaroğlu adayım derse ne yapacaksınız?' diye. Oradan cevaplar aldım. Sayın Kılıçdaroğlu ile beraber de Sayın Kuşoğlu, Sayın Böke gibi arkadaşlar var. Karşılıklı oturduk. Ben bir genel giriş yaptıktan sonra şunu söyledim; dedim ki 'Bu iki belediye başkanımız ita amiri sizsiniz bizler de destekledik. Seçmenin bu iki arkadaşımızın yanında yer aldığı ve taraftar olduğu bir durum haline geldik. İkisini birden aday göstermeyeceksiniz ikisini de geri çekin. Bu şahitli. Ben zannettim ki böyle olacak.
Sayın İmamoğlu Türkiye'yi gezdi. Mansur Bey'e müthiş bir sempati vardı. 20 Ocak 2020'de, masa kurulmak üzere. Ben ilçe ilçe, il il gezmeye başladım. Daha iki yıl var seçime. Bu iki arkadaşı Antalya'da da söylüyorlar, Trabzon'da da söylüyorlar, Niğde'de de söylüyorlar. Nasıl bir şey... Ya Hakkari'de söylüyorlar. Hakkari'de 'Mansur Yavaş' da söylendi. Birden bire masa kuruldu. Masayı tetikleyen Sayın Davutoğlu'dur, ama kuran Sayın Kılıçdaroğlu'dur. Sonra o masada parlamenter sisteme dönüşle ilgili karar alındı. Çok güzel bir çalışma yapıldı. Bu masanın siyasi politikalar metni hazırlandı. Sorun tespit edilip cevapları bulundu. Binlerce maddelik bir şey. İş geldi diğer mevzunun nasıl olacağına. Benim 3 Mart'ta masaya giderken...
'Kılıçdaroğlu, Meral Hanım imzalamazsa imzalamasın' dedi'
- Siz o pazartesi Kemal Bey'le bir araya geldiğinizde ne konuştunuz?
Böyle şeyler konuşulmadı. Saadet Partisi geldi, adaylıkla ilgili düşündüklerini sordu. Ben gittim DEVA Partisi'ne gittim kendim sordum. Gültekin Bey'e gittim. Bir resim çıktı ortaya. Ben de bizim GİK'ten bir yetki aldım. Ben bekliyorum ki yöntemi konuşacağız. Bir iki arkadaş çok önde olduğu için ben bunların isimlerini söyleyeceğim, diğerleri de aklındakileri söyleyecek. 'Her partinin güvendiği bir şirketin araştırma yapması ve oradan çıkan isim de aday olsun.' Önerimiz buydu. Enteresan bir şey oldu. Birden konuşma 'kim aday olsun'a evrildi.
İlk sözü Gültekin Bey'e verdiler. 'Kemal Bey' dedi. Ali Bey'e söz verildi, 'Kemal Bey' dedi. Davutoğlu'na söz verildi, şimdi Allah var ben düzgün anlatayım. 'Sayın Akşener aday olmadığına göre Kemal Bey' dedi. Bana geldi sıra, 'Ben böyle böyle aldım geldim yetkiyi, bunu doğru bulmuyorum. Siz 'Kemal Bey' dediniz, benim ona saygım sevgim sonsuz. Ama bu iki arkadaş var. Bunlar benim babamın oğlu değil. Bunları meşhur eden de ben değilim. Ama böyle oldu. Benim yetkim bu, siz de adaylarınızı söyleyin.'
Bir yöntem önerdim. Sonra bu yöntemle böyle bir gökyüzüne bakma oldu. Sonra Sayın Kılıçdaroğlu dedi ki; Meral Hanım imzalamıyorsa imzalamasın. Biz beşimiz imzalayalım çıkalım' dedi. Ben de aldım dosyamı, 'o zaman size başarılar diliyorum' dedim. Denildi ki; madem yetkiyi böyle aldınız. O zaman partinize Kemal Bey'i götürün. Öyle bir duygu ki çok dürüst söylüyorum... Bir tarafta yani içi titreyerek bize bakan sizin kızınız yaşında çocuklar, bir tarafta içimizden geçen bambaşka bir şey. Sonuç itibariyle 'peki' dedim. Meşhur kağıdı imzaladık...
'Arkadaşlarımız 'kesinlikle o masaya dönmeyeceksin' dedi'
Derhal arkadaşları topladım. Olanı anlattığımda arkadaşlarımız çok sert bir tavır koydular. 'Kesinlikle o masaya dönmeyeceksin' dendi. Bir arkadaşımız sadece 'bunu bu kadar sertlikte yapmayalım' dedi. Haydi söyleyeyim, Bahadır Erdem Bey. Kendi aralarında insanlar ne konuştu bilmiyorum, ama yüksek sesle konuşma bu. Sonuç itibariyle ben o konuşmayı yaptım ve gittik. Arkadaşlarımızla düzenli toplanmaya başladık. 'Sen aday ol' dediler.
'YANDAŞ MEDYAYLA CHP'Yİ DESTEKLEYEN SEKÜLER MEDYA AYNIYMIŞ'
Şimdi Aliya İzzetbegoviç'in 'rakibimize benzediğimiz zaman kaybederiz' sözü vardır. Fatih Bey, yandaş medyayla CHP'yi destekleyen seküler medya aynıymış. Aynı şeyi ben Sayın Ekrem İmamoğlu'nun Saraçhane'deki meselesinde yanında olduğumda da yaşadım. Biz sizlerle kavga ettik zamanında... Ne namuslu adamlarmışsınız siz ya. Ne benim namusuna ne oğluma ne kocama... Diye diye 'zeyna' dediniz. Sizden bahsetmiyorum tabii.
Tayyip Erdoğan'la anlaşmış diyebilirsiniz, bu başka bir şey. 'Yanladı'. Seçilen kelimelerdeki pislikten bahsediyorum.
Neyse, 'benim adaylığım doğru değil' dedim ben arkadaşlara. Ersan Şen'le konuştuk biz, o kabul etti.
- O biraz komik oldu ama.
Hoş bir şey ama...
'İmamoğlu - Yavaş formülünü kabul ettim, öğrendim ki masadakilerin haberi yok'
Neyse pazar gününün akşamı iki belediye başkanı bana geldiler. Bu seçenekler onlardan geldi. Ben bu iki belediye başkanının yardımcı olmasını öneren ben değilim. Onlar bana başka seçenekler de sundular. İkisini kabul ettim. Bundan Kemal Bey'in bilgisinin olduğunun ispatlanmasını istedim. Üç kişi hariç herkes bu fikri, 'kazanacak adaydan' 'kazanacak formüle' geçildi onayladı.
Bu formüle Bilge Yılmaz, Tolga Akalın, Ümit Dikbayır ve Rıdvan Uz yine de 'Hayır' dedi. Yavuz Ağıralioğlu 'evet' dedi.
Ertesinde biz dördümüz buluşmak üzere çıktık. Kemal Bey, ben, iki belediye başkanı... Bu iki arkadaşın icracı ve yetkili başkan yardımcılığını teyit ettik. Bundan sonrası çok vahim. Öğrendim ki masadakilerin haberi yok... Önce ben kağıdı imzalıyoruz zannettim.
'Allah var, Sayın Davutoğlu devreye girdi ve orta yol bulundu'
Önce Temel Bey 'ne oluyor' dedi. Şaşırdım. Ali Bey 'böyle bir şey olamaz' dedi. Sonra ben en başından anlattım, teklifi benim getirmediğimi, bu teklifin CHP'den geldiğini söyledim. 'Yani bu teklif size CHP'den geldi, öyle mi?' dedi. 'Ben bir arkadaşlarımla görüşeyim' dedi, sonra geldi 'kabul etmiyorlar' dedi ve dışarıda 10 bin kişi var...
Sonra Allah var. 'Bu yine kalsın benim üstüme' dediğimde Sayın Davutoğlu devreye girdi ve orta yol bulundu. Bunları o gün nasıl anlatacaksınız? Kazanmak istiyorsunuz. O masadaki bazı arkadaşlar başkan yardımcılığı yerine bir danışma kurulu gibi olalım dedi. O da gitti. Olduk yedi tane şey... Ben ne zannettim, Allah var, biz de danışma kurulu gibi partilerimizin başında dururuz...
Ben yaptığım her şeyin arkasındayım. Ben doğru yaptığıma vicdanen inanıyorum. Kendime dair herhangi bir hesap kitap yapmıyorum.
'Kemal Bey '60 milletvekili verelim size' dedi, kabul etmedik'
Bir şey daha var, bunlar bilinsin istiyorum. Mesela Kemal Bey geldi bize, evime geldi seçimden önce. Artık liste mevzusunda. '60 milletvekili verelim size' dedi, 'hepimiz cümbür cemaat girelim' dedi. Ben bu partiyi bunun için kurmadım ki... Biz arkadaşlarımızla ne bedeller ödedik. Evim basıldı ya, arkadaşlarımın çocukları işten atıldı, oradan oraya sürüldüler. Biz bir iddiayla yola çıktık, önce şu sistemin değişmesi açısından ittifak içindeyiz. Biz seçime ayrı girdik. Çemkirmeler... post post post truth.
Sayın Babacan'ı izledim geçenlerde, 'biz bir teklifte bulunmadık' diyor. CHP ve Kemal Bey kendi kendine gizli vermedi ki. Aynı şey diğer partiler için de geçerli. Sonuç olarak biz gittik seçime. Karadeniz ve İç Anadolu ağırlıklı çalıştım ben. İddia ediyorum ki bizim yüzde 10'luk oyumuzu hem İYİ Parti hem Kemal Bey'e verildi.
'Yüzde 60'la seçimi kazanacağımızı iddia edenler ertesi gün Kemal Bey'i kıyma makinesinden geçirdi'
- Yani siz olmasaydınız Kemal Bey yüzde 38 oy alacaktı. O da zaten Ekmeleddin Bey kadar...
14 Mayıs oldu, sonuçlar açığa çıktı. Biz başarılı mıyız, değiliz. Başarısız mıyız, yüzde 100 değiliz. 'Gözleyeceğim sizi' dedi seçmen, uymak zorundayız. Kaybettik. Kaybeden biziz, kazanan Sayın Erdoğan değil. Bu kayıpta hepimiz elbette sorumluyuz. 'Biz hariç diğer beş parti suçludur, Kılıçdaroğlu suçludur' demedim.
Yüzde 60'la seçimi kazanacağımızı iddia edenlerin ertesi gün Kemal Bey'i kıyma makinesinden geçirdiklerini gördüm. (...)