Alper Görmüş: Devlet PKK’yi silahsızlandıracak, böylece ‘bindiği dalı’ kesecek mi?

Müstafi amiral Cihat Yaycı’ya göre devletin PKK’ye silah bıraktırmaya çalışması yanlış. Çünkü PKK’nin silah bırakıp kendini feshettiğini ilan etmesi Türkiye’nin Suriye’de askeri müdahalede bulunmasının meşruiyetini ortadan kaldıracak, bu da “kendi bindiği dalı kesmesi” anlamına gelecek (ben yorumlamıyorum amiral görüşünü bu kelimelerle anlatıyor). Yani Cihat Yaycı’ya ve anlaşılıyor ki devletin bir kesimine göre PKK ve silah Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bir şeydir, üzerine bindiği ‘dal’dır.
21.11.2024, Per - 13:57
Alper Görmüş: Devlet PKK’yi silahsızlandıracak, böylece ‘bindiği dalı’ kesecek mi?
Haberi Paylaş

Serbestiyet yazarı Alper Görmüş, TSK’dan istifa eden Amiral Cihat Yaycı’nın geçtiğimiz hafta bir TV programında söylediği ‘’Devletin PKK’ya silah bıraktırmaya çalışması yanlış bir politika. Çünkü olur da PKK devletin bu isteğine uyup kendini feshederse Türkiye’nin Suriye’de askeri müdahalede bulunmasının meşruiyeti ortadan kalkacak, bu da Türkiye’nin “kendi bildiği dalı kesmesi” anlamına gelecektir’’ sözlerini değerlendirdi.

Görmüş’ün yazısının ilgili kısmı şöyle

‘’Müstafi amiral Cihat Yaycı geçtiğimiz hafta -bir samimiyet krizi kazası mı diyelim, bir lapsus mu diyelim bilemiyorum- bağrından çok acayip birkaç cümle çıkarıp ortaya seriverdi. (Lapsus: Beynin gizlemeye çalıştığını dilin fâş etmesi.) Yaycı’ya göre devletin PKK’ya silah bıraktırmaya çalışması yanlış bir politika. Çünkü olur da PKK devletin bu isteğine uyup kendini feshederse Türkiye’nin Suriye’de askeri müdahalede bulunmasının meşruiyeti ortadan kalkacak, bu da Türkiye’nin “kendi bildiği dalı kesmesi” anlamına gelecektir (ben yorumlamıyorum, amiral görüşünü bu kelimelerle anlatıyor). Yani Cihat Yaycı’ya göre PKK ve silah Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bir şeydir; üzerinde durduğu, kesilirse yere düşeceği ‘dal’dır.  

Bu ‘görüş’ bana, kabaca 20 yıl kadar önce üniversitelerde başörtüsü yasağı katı bir şekilde uygulanırken ima yoluyla dile getirilen, fakat karşı tarafın bunu büyük bir koz olarak kullanacağı fark edilince hızla geri çekilen bir uyarıyı hatırlattı. Bu uyarıya göre, mesele sadece başörtüsünün ‘siyasi simge’ olması değildi, mazallah ‘türban’ üniversitelerde serbest bırakılır da korkulan olmazsa bütün paradigma çökerdi. (“Korkulan”dan neyi kast ettiğimi, bu sayfalarda daha önce de aktardığım bir söyleşiyi hatırlatarak yapacağım. 2007’de Radikal yazarı Tarhan Erdem (“bile” mi demeliyim) Neşe Düzel’e verdiği söyleşide tamı tamına şöyle konuşmuştu: “AKP üniversitelerde türbanı serbest bırakırsa, iki sene içinde, hiçbir üniversitede başı açık kız göremezsiniz. Çünkü toplumsal baskı oluşturulur. Çok kısa bir zaman sonra da insanlar başörtüsü takmamazlık, üniversiteye başörtüsüz gidememezlik edemezler” – Radikal, 10 Eylül 2007.)

Demokrasiden ‘kaçınmak’ için ‘derin Ankara’nın kullandığı yararlı araçlar ya da ‘bindiği dallar’

Altan Tan birkaç gün önce Medyascope’a verdiği bir söyleşide (kendisine Cihat Yaycı’nın yukarıda aktardığım cümleleri hatırlatılınca) Ankara’da birilerinin -o ‘derin Ankara’ dedi- PKK’nın silah bırakmasını istemediğini söyledi ki haksız sayılmaz.

Bu hep böyle değil miydi? Ömrümüz korkutarak yönetme filmiyle geçmedi mi?

Filmin yönetmenleri, her dönemde farklı korku nesneleri, farklı “öcü”ler üzerinden (komünizm, irtica, Kürtler, misyoner tehdidi, vb.) toplumun bazı kesimlerini kendilerine mecbur hissettiriyor, kendileri olmasa “öcü”nün onları “ham yapacağını” söylüyordu.

Korkutulanlara gelince; onlar da dönem dönem öylesine korkutanın arzu ettiği kıvama geliyorlardı ki, “öcü”nün haddinin bildirilmesi yolunda kendi haklarından bile feragat edebiliyorlardı…’’

 

Bu haber toplam: 11267 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:23:06:12