Konuyla ilgili Amerikan Spectator dergisindeki makalesinde William S. Smith, “Okuyucu, Ayasofya’nın dönüştürülmesinin sorumluluğunun Cumhurbaşkanı Erdoğan’da değil, Türkiye’de olduğunu söylediğimi fark etmelidir. Bu ayrım önemlidir, çünkü Ortadoğu ile ilgili dış politikamız Samuel Huntington'ın 'İslami Yeniden Diriliş' olarak adlandırdığı şeyi anlamada başarısız olmuştur. İslam'ın tarihi bir yeniden uyanışa sahne olduğunu ve Batı'ya karşı düşmanlığının keskinleştiğini kabul etmek yerine, İslam-Batı gerginliğini bir avuç kötü adamla sınırladık: İran'daki Ayetullah Humeyni, Afganistan'daki Usame bin Ladin, Irak’ta Saddam Hüseyin, Suriye'de Beşar Esad ve son zamanlarda General Kasım Süleymani. Ayasofya'nın dönüşümü ile bazı dış politika yorumcuları Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı da listeye eklemek istiyor” diyor.
Amerikan Katolik Üniversitesi Devlet Araştırmaları Merkezi kıdemli araştırma görevlisi ve genel müdürü olan Smith, dış politikanın dümenindeki kötü adamların Amerikalı politika yapıcıları Ortadoğu’ya yeterli sayıda drone, komando ve deniz piyadesi gönderilince ve bu kötü adamları devre dışı bırakınca İslam-Batı dostluğunun gelişeceği konusunda yanlış yönlendirdiklerini belirterek, “Bu şekilde demokrasiler ortaya çıkacak, anayasal sözleşmeler yapılacak, Müslüman George Washington’lar ortaya çıkacaktı. Tabii ki bunların hiçbiri gerçekleşmedi” ifadesini kullanıyor.
Huntington’ın 1996’da İslami yeniden uyanışla ilgili yazdıklarını hatırlatan Smith şunları kaydediyor:
"1970'lerden başlayarak, İslami semboller, inançlar, uygulamalar, kurumlar, politikalar ve kuruluşlar, Fas'tan Endonezya'ya ve Nijerya'dan Kazakistan’a bir milyardan fazla Müslümanın yaşadığı dünyanda artan bir bağlılık ve destek kazandı. 1995 yılına gelindiğinde İran hariç, ağırlıklı olarak Müslüman nüfusa sahip tüm ülkeler, kültürel, sosyal ve politik olarak 15 yıl öncesine göre daha İslami ve İslamcıydı.”
“Bu derin İslami yeniden uyanış göz önüne alındığında, Batılı liderler, Batı orduları tarafından Ortadoğu'ya müdahale politikasının gerçekleşebilecek en kötü strateji olacağını kabul etmelilerdi” diyen Smith, akabinde yapılan hataları şu ifadelerle dile getiriyor:
“Ancak, Kuveyt'te Saddam Hüseyin’in petrolünü çalabilecek iğrençlikte küçük bir şeyhliği desteklemek için İslam’ın en kutsal yerlerine yüz binlerce Batılı askeri gönderdiğimiz Birinci Körfez Savaşı’yla başlayan politikamız tam olarak bu. Bu durum, Usame bin Ladin'in Batı'nın İslam medeniyetini işgal ettiği iddiasıyla İslami kızgınlık temelinde bir terör örgütü kurmasını oldukça kolaylaştırdı. 11 Eylül'deki şeytani terörizm bizim Ortadoğu bataklığına daha fazla saplanmamıza sebep oldu ve bu bataklıktan çıkmanın imkansız olduğu görüldü.”
Batılı dış politika seçkinlerinin son derece laik olduklarını ve İslami yeniden uyanışı anlamadıklarını aktaran Smith, “Eğer bazı diktatörleri ağır ateş gücü ile kovabilir ve sonra küçük bir demokrasi yayabilirsek (biraz da paranın etrafından dolaşarak) Ortadoğu'nun ABD'yi sevmeyi öğreneceğini düşünüyorlardı. Ancak bunun yerine, sürekli müdahalelerimizden dolayı İslam dünyasının ABD’yi daha da kötüleşen bir obje olarak görmeye başladıklarını hatta hor gördüklerini öğrendik” diyor.
“Türkiye için ne yapmalıyız? sorusunun neden gündeme geldiğini” ise Smith şu ifadelerle izah ediyor:
“İslami yeniden uyanış Türk kültürüne nüfuz ettiği için “Batı” ittifakının ve NATO'nun en rahatsız edici üyesi olmaya başladı. Soğuk Savaş'ın sona erdiği dönemde NATO dağılmakta olan Balkanlar'da barış sağlamaya çalışırken, Türkiye Bosnalı Müslümanlara kaçak yollardan silah temin ediyordu. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik başvurusu, Avrupalıların, özellikle Almanların, Türkiye'nin insan hakları sicilinden duydukları rahatsızlıktan dolayı reddedildi. 2003 yılında, Türk Parlamentosu ABD'nin Irak'ı Türkiye'deki üsleri kullanarak işgal etme talebini reddetti. Son zamanlarda, Türkiye Rus hava savunma sistemlerini satın aldı; Batı Avrupa'ya daha fazla Suriyeli mülteci göndermekle tehdit ediyor; Türk donanması Libya'ya silah ambargosu uygulamaya çalışan Fransız gemilerini taciz etti. Türkiye ve NATO arasındaki en ciddi ihlal belki de, Türk ordusunun, ABD'nin IŞİD’le mücadelesinde en iyi müttefiki olan Kürt savaşçıları yok etmek için Suriye'ye saldırı başlatmasıyla ortaya çıktı. Senatör Lindsey Graham, bu saldırı için Türkiye'yi NATO'dan uzaklaştırmakla tehdit etti.”
“Türkiye'nin İslam medeniyetinin öncülüğünü yaptığı ve NATO'nun önceliklerinin muhtemelen kendisi için bu kadar önemli olmadığı aşikar mıydı?” diye soran Smith, “Sözde laik bir Türkiye dönemi sona erdi ve Türk milleti şimdi karakter ve kültür olarak kesin bir şekilde daha İslami. Bu gelişmeyi göz önünde bulundurarak Soğuk Savaş sırasında Sovyet komünizmine karşı gösterdikleri destek için teşekkür etmeli ve NATO'dan çıkmalarını kolaylaştırmalıyız” görüşünü dile getiriyor.
“NATO ittifakı, eğer hayatta kalmak istiyorsa, anayasal özgürlükler ve hukukun üstünlüğü gibi Batı medeniyetinin en yüksek değer ve geleneklerini temel alan bir ortaklık olmalıdır” iddiasını dile getiren Smith, “NATO’nun varlığı için başka hangi olası bir gerekçe var? Şimdi Ayasofya camiye dönüştürüldüğüne göre, Türkiye'nin Batı değerlerine sahip Batılı bir ulus olmasını istiyormuş gibi davranmayalım. Geçmişteki ortaklığımız nedeniyle Türkiye'yi atmayı bir gaye olarak değil, İslam'a dönüşlerinin kendi uluslarına fayda sağlayacağını umarak atmalıyız. Ve sonra, hoş karşılanmadığımız Orta Doğu'dan çıkmalıyız” çağrısı yapıyor.