Davutoğlu: Çözüm sürecinde iki hata, yeni sürecin ise iki sütunu var

Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, çözüm sürecinde yapılan hataları anlatırken olası bir süreçte ise dikkat edilmesi gereken iki noktayı vurguladı: "Eksiksiz demokrasi ve tavizsiz kamu düzeni."
22.10.2024, Sal - 14:11
Davutoğlu: Çözüm sürecinde iki hata, yeni sürecin ise iki sütunu var
Haberi Paylaş

Yerel seçimlerin ardından siyaset önce normalleşme-yumuşamayı, şimdi de “iç cepheyi güçlendirme”, “Siyasette yeni bir dönem” başlıklarını konuşuyor. Tartışma Türkiye’nin önemli fay hatlarından biri olan Kürt sorununun çözülmesi için “yeni bir çözüm süreci olabilir mi?” sorusunu da beraberinde getirdi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamalarını çok olumlu bulan Davutoğlu, bir döneminde Başbakan olarak görev aldığı Çözüm Sürecinde yapılan hataları anlattı, yeni bir çözüm sürecini taşıyacak sütunların ne olacağına dair değerlendirmelerini paylaştı.   

Davutoğlu’nun Duvar’dan Nergis Demirkaya ile bir gerçekleştirdiği söyleşiden öne çıkan soru ve cevaplar şöyle:   

Yeni dönemde geçen 1.5 yılda reform yapamadıklarını söylediniz. Ama siyasette konuşulan bir iklim değişikliği var. CHP Genel Başkanı ile Cumhurbaşkanının görüşmeleri yumuşama, normalleşme olarak nitelendirildi. Ardından MHP lideri Bahçeli'nin DEM Parti’ye uzattığı el var. Sayın Bahçeli sizi de sert sözlerle eleştirirken Meclis açılışında aranızda olumlu diyalog geçti. Bu iklimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Arkasında hesaplar olduğu konuşuluyor. Sizce de var mı? Nasıl yaklaşıyorsunuz?

Ben böyle bir sürece siyasi bir hesaptan önce o adımın, o girişimin nasıl bir sonuç doğuracağı açısından bakarım. Kişilerin, yapanların hesabı iyi olur, kötü olur bilemem. Ama ben bunu olumlu görüyorum. Bahçeli’nin bana karşı söylediği sözlerden daha önemli olan bunun birkaç eylemle birlikte tutum haline dönüşmüş olması. DEM’le tokalaşması, bir hafta sonra yaptığı konuşma, çok iyi bir konuşma.

Türkiye için uluslararası konjonktür çok riskli hale geldi. Yeni bir dönemin önündeyiz. Böyle bir döneme Türkiye kendisini rehabilite ederek, kurumlarını güçlendirerek, siyasetini yumuşatarak mı girecek? Yoksa kutuplaşmanın devam ettiği, kurumların zayıflığının devam ettiği, siyasete güvenin azaldığı, devlet adamlarının birbiriyle ilişkilerinin olmadığı şekilde mi girecek? Soru burada. Genel seçim öncesi aşırı kutuplaştırıcı, beka söylemiyle herkesi tehdit gören, herkesi hain gören, kimseyle diyalog kurmayan bir Cumhur İttifakı yerine herkesle konuşabilen, ülkedeki kutuplaşma iklimini değiştirme eğilimi gösteren bir iktidarı tercih ederim. Bahçeli’nin verdiği demeçler bu açıdan önemli.

Bir de şu açıdan önemli. Türkiye'de 3 fay hattı var. Modernleşmeyle başlayan, 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde devam eden fay hatları. Etnik, mezhebi, laik-muhafazakar fay hatları… Üç fay hattını sert gerilimleri olan hatlar olmaktan çıkarmamız lazım. Bunlar sert hale döndüğünde Türkiye kırılgan bir iç yapıyla, riskli uluslararası konjonktürün arasına sıkışır.

'Kürtlerin sorunlarını Türkler dile getirmeye başladığında sorun çözülmeye başlar'

AK Parti'nin ilk 10-12 yılı niye başarılı oldu? Bu üç gerilimi de yönetebiliyordu. Bir taraftan terörle mücadele ediliyor, diğer taraftan kendi vatandaşlarımızın aidiyet bağlarını zayıflatmamaya özen gösteriliyordu. Maalesef Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden sonra AK Parti ve MHP öyle bir simbiyotik ilişki içine girdi ki AK Parti MHP'lileşti. MHP de AK Parti’nin yolsuzluklar konusunda tavrını değiştirdi, eski muhalefeti kalmadı.

Bütün bu tecrübelerin öğrettiği bir şey var. Buna samimiyetle inanıyorum. Ben bir Türkmenim, yörüğüm, Sünniyim. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Kürtlerin sorunlarını Türkler konuşmaya ve dile getirmeye başladıklarında sorun çözülmeye başlar. Kürtlerin sorunlarını Kürtlere bırakmamak lazım. Türklerin gerektiğinde bunu dile getirmesi lazım. Bulgaristan'daki soydaşlarımız için ne talep ediyorsak burada bunlara da özen göstermek lazım diye bakar bir Türk. Kürtler de Türklerin kaygılarını gidermeli: Biz bu ülkenin vatandaşıyız, İstiklal Savaşı'nı beraber yaptık, Türkiye'yi bölme niyetimiz yok…

Aynı adımı başka bir siyasi atsa, Bahçeli kadar önemli olmayabilir. Benim attığım adım da önemli. Yörük Ahmet'in Diyarbakır'da Serok Ahmet olması benim için değerli. Aynı şey, Alevilerin cemeviyle ilgili taleplerini bir sünni olarak benim dile getirmem meseleyi çözer. Aleviliği ayrı bir din gibi tanımlama üzerinden acaba Müslüman kimliği bölme çabası mı var kaygısını gidermek de Alevilerin, canların görevleri. Sayın Kılıçdaroğlu, başörtüsüyle ilgili yasa teklifi getirdi. Eğer CHP’nin teklifiyle başörtüsü sorunu çözülürse bir daha kimse başörtüsü sorununu gündeme getiremez. Kimin sahiplendiği önemli.

'Çözüm sürecinde iki hata vardı'

Bahçeli’nin uzattığı el “Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor” sorusuna neden oldu. AK Parti’den ise ‘Yeni bir çözüm süreci yok’ açıklaması geldi. Siz de o dönem hükümetteydiniz. Çözüm sürecinde hata neydi?

Çözüm sürecinde iki tane hata oldu. Açık ifade edeyim. 2013 haziranında Türkiye'de silahlı tek bir kişi kalmayacaktı. Fakat aynı dönemde bir taraftan Gezi olayları, bir tarafta Mısır darbesi, bir taraftan Suriye’de kimyasal silah kullanımı ve İŞİD tehdidinin oratay çıkmasıyla değişen konjonktür gibi olaylar yaşanınca terör örgütü silahları bırakmak yerine şehirlere yığınak yapmaya başladı. Bu onların iyi niyetinin olmadığını gösteriyor. Bu tarafta hata ise, böyle süreçler kamu düzeni yok edilerek yürütülemez. 2014 yılında görevi devraldıktan kırk gün sonra 6-8 Ekim olayları yaşandığında ülkemizin bir kamu düzeni sorunuyla karşı karşıya kaldığını gördüm.

'Yeni çözüm sürecinin iki sütunu: tam ve eksiksiz demokrasi, tavizsiz kamu düzeni'

Çözüm süreci tecrübesinden hareketle yeni bir süreç olacaksa iki tane sütunu var. Birisi tam ve eksiksiz demokrasi. Kayyuma karşı olmaktan Kürtçenin sosyal hayatta kullanımına kadar… İnsanların kendilerini ait hissetmeleri için verdiği oyun değerli olması lazım. Kendi dilinin değerli görünmesi lazım.

İkincisi de tavizsiz kamu düzeni. Öyle illegal mahkemeler kurmak, alan hakimiyetine gitmeye çalışmak, devlet dışında yargı erkini kullanacak, vergi toplayacak bir yapı olamaz. Kamu düzeni Türklerin, Kürtlerin, Sünnilerin, Alevilerin hepsinin ortak düzeni. Bugün bu iki sütun ve birlikte olmazsa yeni bir süreç olmaz.

'Ak Parti’nin dili 90’lı yılların diline dönüştü'

Bizden sonra yapılan hata ise neredeyse sorunu örgüte değil Kürtlere ve Kürtçe'ye bağlayan bir yaklaşım sergilenmesi oldu. Süleyman Soylu dönemi. Giderlerse gitsinler Kürdistan'a sözleri… Kürtlere 90'lı yıllarda kullanan dile benzer bir dile dönüştü AK Parti'nin dili.

Bugün için uzatılan bir el var ama DEM Partililer ‘bir merhabayla bu iş olmaz, somut adımlar atılmalı’ diyor. Sizce nasıl bir adım atılırsa samimiyet testinden geçerler? Yeni bir çözüm sürecinin koşulları var mı?

Bütün süreçlerin en asli, en önemli, en kritik boyutu psikolojik boyuttur. Uygulamalar ayrı. Psikolojik boyutta tutarlılık görmek ister insanlar. Bir de sonrasında ne yapmak istiyor bunlar diye bakarlar. Şimdilik durumu idare edelim, anayasa tartışmalarından sonra böyle bir tartışmayla ekonomiyi, çeteleşmeleri unutturalım gibi taktikler varsa buradan bir hayır çıkmaz. Stratejik bir adım ise şöyle bakarız: Dünya değişiyor. Biz bu değişen ve gittikçe daha fazla risk üreten uluslararası iklimde Türkiye’ye çekidüzen vermek lazım. Nasıl çekidüzen verilir. Orada en kritik kavram, aidiyet bilincinin güçlendirilmesi. Bu ‘Kürtlerin, Türklerin, Sünnilerin, Alevilerin aynı anda ‘bu devlet benim devletim’ diyebilmesiyle güçlenir. Bugün bunun söylenmesine ne engelse o engeli kaldırırsın. Kürtçe bir levhadan rahatsız olmaya başlamışsan Kürtlerin bu aidiyet kurmalarını imkansızlaştırırsın. Alevilerin Cemevine gitmesinden rahatsız olursan Alevilerin bu devleti sahiplenmesini isteyemezsin. Kürtçe de bizim dilimiz. Yabancı dil denmez. Bu toprakların dili.

Koşulları beklersek devlet adamı iş yapamaz. Devlet adamı koşulları değiştirir. Sayın Erdoğan'ın bu konuda umut uyandırması, koşulların hiç uygun olmadığı dönemlerde bile gereken adımları atmasıydı. Kimsenin ne diyeceğine bakmaksızın yapması gereken o.

Sayın Cumhurbaşkanı da DEM’e uzatılan el tartışmasıyla ilgili Bahçeli reddetse de yeni anayasa çalışmalarına işaret etti. Muhalefette de yumuşayan iklim yeni anayasa umuduna bağlanıyor. Siz durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İkisini ben ayrı değerlendiriyorum. AİHM kararlarını yok sayarsanız, yeni anayasa getirseniz ne yapacaksınız. Bazı AİHM kararları doğrudan bu sorunlarla ilgili. Bunları tedavi mi edeceğiz, yoksa hastalıkları derinleştirecek miyiz? Cumhur İttifakı bu hastalıkları derinleştirerek iktidarını korumaya çalıştı. Tedavi edeceksek bu konuda cesur adımlar atmak lazım. Bunu görürsek destek veririz.

Yeni anayasada birbirimizi aldatmayalım. Anayasa toplum sözleşmesi, hukuki referans ve devlet kurumlarının birbirleriyle ilişkisini tanımlar, denge kontrol mekanizmaları kurar. Numan Bey'le konuştuk. Net bir soru sordum. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bu tartışmanın içinde olacak mı? Olmayacak dedi. Şu anda anayasanın kritik konusu, ilk dört madde de değil, insan haklarıyla ilgili konular da değil. Anayasanın kritik sorusu, cumhurbaşkanı hükümet sistemi devam edecek mi, etmeyecek mi? Bizim anayasaya bakışımız çok net. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini de içine alan kapsamlı bir anayasa değişikliğini tartışmaya da, destek vermeye de hazırız. Ama kamuoyunda gündem değiştirmeye odaklı ya da ilk dört madde etrafında ideolojik kutuplaşmalar yaratmaya odaklı yeni anayasa tartışmalarını faydalı bulmuyoruz.

Sizin ilk dört maddeye bakışınız nedir?

Çok açık söylüyorum. 12 Eylül anayasasının tümünün yeniden yazılmasını doğru görürüm. İlk dört maddenin özüyle ilgili kimsenin bir sorunu olduğu kanaatinde değilim. Ankara'nın başkent olması, cumhuriyet olması, cumhuriyetin nitelikleriyle ilgili sorun yok. Ama özgüvenle benimsenen şeylerin illa bir koruma altına alınması gerekir mi? Bu ayrı bir tartışma konusu. Ama bugün sorun da gündem de Anayasa’nın ilk dört maddesi değil. Konuyu buna odaklamak konuyu mecrasından saptırmak olur.

Erken seçim olasılığı görüyor musunuz?

Türkiye’de iki şeyi bilemezsiniz. Her an hazır olmanız lazım. Biri ecel, diğeri de erken seçim. İnanmış bir kişi her an Azrail'in gelebileceğini bilmeli, ona göre yaşamalı. İyi bir siyasetçiyseniz de her an erken seçim sandığının gelebileceğini bilmeli ve ona göre siyasetinizi yapmalısınız. Ekonominin bu kadar kötü, asayişin bu kadar problemli olduğu bir yerde erken seçimin toplumsal baskıyla zaten gelmesi lazım. Kararsızlar yüzde 30-40’ı bulmuşsa bu iktidara güvenoyu yok demektir. Doğal olarak seçime gitmesi gerekir. Bu toplumsal, ekonomik şartlar devam ederse ülke 2028’e kadar seçimsiz gidişi kaldıramaz.

Parlamenter sisteme geçiş olasılığı görüyor musunuz?

AK Parti yaşamak istiyor, varlığını Türk siyasetinde devam ettirmek ve tekrar toparlanmak istiyorsa parlamenter sisteme geçmeli. Şu anda bunu tartışmaz ama tartışacağı günler gelir.

 

Bu haber toplam: 6927 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:20:58:53