Kürd sorunuyla ilgili olarak geçtiğimiz hafta bir rapor yayınlayan İHH’nın Genel Başkanı Bülent Yıldırım’a göre dindar Türkler, hak ve özgürlüklerin ne anlama geldiğini artık çok iyi biliyor ve anadilde eğitime de itirazları yok.
İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsan Yardım Vakfı (İHH), Kürd sorununa dair raporunu geçtiğimiz hafta kamuoyuyla paylaştı. 2008’den beri Kürd sorunu hakkında rapor yayınlayan vakıf, bu yılki raporda, temel hak ve özgürlüklerin pazarlık unsuru olamayacağını, bu nedenle devletten Kürdlerin haklarını tanımasını talep etmişti.
PKK’den de, eylemlerini bitirmesini isteyen İHH raporunda, ayrıca PKK’den “tehdit ederek sindirdiği ya da bıktırdığı kesimler” üzerindeki “baskısını” sona erdirmesi istemişti.
Al Jazeera’ye bir mülakat vererek bir çok konuda görüş belirten İHH genel Başkanı Bülent Yıldırım’ın öne çıkan bazı görüşleri şöyle.
Kendilerini “Biz dindar insanlarız” diyerek tanımlayan Yıldırım’a göre dindar Türkler ulusalcı söylemden kopmaya başladı ve milliyet kimliği, yerini yavaş yavaş “Türkiyelileşmeye” bırakıyor.
Anadilde eğitimin “anne sütü gibi helal” olduğunu belirten Yıldırım, dindar Türkler’in de bu hakları kabullendiğini ve çatışmalı döneme geri dönülse bile bu düşüncelerinden vazgeçmeyeceklerini söyledi.
Kurulduğumuz günden beri Kürd meselesine ilgiliyiz
Kürd sorununa sürekli ilgili olduklarının ve kuruldukları günden beri Kürdler zerine rapor hazırladıklarını belirten Bülent Yıldırım, “Yalnızca bir yardım kuruluşu değiliz. İsmimiz; İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı. Kurulduğumuz günden beri insan hakları ihlâllerini insani yardımla birlikte değerlendiriyoruz. Eğer insanların temel hak ve özgürlükleri verilirse, yardıma ihtiyaçları olmayacağını düşünüyoruz.” diyerek sözlerine şunalrı ekliyor
“Kürd meselesi de temel hak ve özgürlüklerin Türkiye’de yıllardır ihmâl edildiği ve o bölgedeki insanların haklarının da verilmediği bir mesele. ”
Sürece tüm kesimler dahil olmalı
Bölgede sadece hükümet ve PKK olmadığının altını çizen İHH genel başkanı Yıldırım, farklı düşünen bazı Kürd milliyetçi gruplar, demokrat, liberal, sosyalist veya İslamcı gruplarında sürece dahil edilmesini, bu grupların da sesini yükseltmesini vurguluyor.
Yıldırım ‘’ Kürd halkı sadece hükümetin de inisiyatif kullanacağı bir halk değildir, PKK’nin de.’’ diyerek sözlerini tamamlıyor.
Öcalan direkt mesaj verebilmeli
PKK içinde farklı görüşler olduğunu savunan Yıldırım üçüncü bir kuşağın örgüt içinde geliştiğini vurgulayarak ‘’ Markist, toplumun ve İslam’ın değerleriyle çok örtüşmeyen bir grup. Bu üçüncü kuşak kendini daha çok Abdullah Öcalan’a ait hissediyor. Yaptıklarını Abdullah Öcalan’ın emirlerini yerine getirmek gibi kabul ediyor. Biz de diyoruz ki “Madem öyle, bu üçüncü kuşakla Öcalan arasındaki iletişim kanallarını açık tutun.” Bunun nasıl olacağı devlete aittir’’ diyor.
Yıldırım’a göre Abdullah Öcalan, PKK içindeki genç kuşağın eylemlerinin önünün kesilmesi için mesajlarını doğrudan vermeli, hatta bunun için televizyona bile çıkabilmeli.
‘Sadece özür yetmez’
Dersim tartışmalarıyla ilgili olarak devletin “Sadece özür dilemesi yetmez” diyen Yıldırım, 1938’deki harekâta katılan Sabiha Gökçen’in adının da, verildiği yerlerden silinmesi gerektiğini belirtiyor.
Yıldırım sözlerini şöyle sürdürüyor:
‘’Dersim’in ne istediği oturup Alevilerle konuşulmalı. Bir kere ismi kesinlikle değiştirilmeli. Sabiha Gökçen’in ismi kesinlikle kaldırılmalı. Seyit Rıza’ya atfedilen olumsuz şeyler Sabiha Gökçen’e atfedilmeli. Sabiha Gökçen o suçu işlemiştir ve bir kadın olarak annelerin üzerine, çocukların üzerine bomba attıktan sonra kendisini kahraman olarak kabul ettirmiştir. Şimdi sen bir de Sabiha Gökçen ismini yaşatıyorsun. Şimdiye kadar bu isim durmamalıydı.’’
Kendilerinin ırk,din mezhep ayrımı yapmayarak zulum gören herkesin yanında olduklarını belirten Yıldırım, Rojava bölgesine çok sayıda yardım götürdüklerini hatırlatıyor. İHH’nın Rojava bölgesine yardım götüren tek kuruluş olduklarının da altını çizen Yıldırım ‘PKK de bu zulmü yaşasa ona da yardım ederiz.’ dedi.