Partisinin hazırladığı parlamenter sistem önerisinin detaylarını, partisinin Meclis grup toplantısında paylaşan Akşener, Cumhurbaşkanlığı'nın 68 kararname çıkarırken milletin meclisinin 54 yasa çıkarmış olmasını yasamayı yürütmenin karşısında güçsüzleştirmenin ispatı olarak yorumladı.
Akşener, "İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem İlkeleri' olarak belirlediğimiz ilkeler, Demokratik Hukuk Devleti idealimizin özünü oluşturan, Özgür Birey, Güçlü Sivil Toplum Kuruluşları, Güçlü Devlet ve bunlarla birlikte Güçlü Milli Ekonomi hedeflerimizin inşasını sağlayacak, temel yapıtaşlarıdır" dedi.
"Peki o ilkeler neler? Şimdi dikkatle dinlemenizi rica ediyorum. Birinci ilkemiz; Tarafsız Cumhurbaşkanı" diyen Akşener, "İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, Türkiye Cumhuriyeti, Başbakan ve Bakanlar Kurulu tarafından yönetilecek. Cumhurbaşkanı’nın, hiçbir partiyle bağlantısı olmayacak. Cumhurbaşkanlığı makamı, tarafsız ve partiler üstü bir şekilde, devleti ve milletin birliğini temsil edecek. Çünkü, partili bir Cumhurbaşkanı’nın, siyaseten taraf olacağı için, milletin birliğini temsil etmesi mümkün olamaz. Nitekim olamıyor da…" yorumunu yaptı.
Akşener, Rize İkizdere'deki ziyareti sırasında kendisine AKP'liler tarafından gösterilen tepkiye de değindi ve şunları söyledi:
"İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetki alanı, demokrasinin tıkandığı alanlarda, kurumlar arasından hakemlik vazifesini ifa eden, devletin en üst organı şeklinde düzenlenecek. Böylece, partili Cumhurbaşkanı’nın, meclisimizi etkisiz hale getiren karar ve uygulamalarının önüne geçilecek. Keyfi uygulamalarla elinden alınan yasama gücü, yeniden Milletin Evi’ne, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne devredilecek.
Ancak tarafsız Cumhurbaşkanı sadece temsili görevler üstlenmeyecek. Türk siyaset pratiği gösteriyor ki, bazı görev alanlarının, siyasi tartışmaların dışında tutulması şart. Bu bakımdan, siyasi aidiyet dışında, sadece liyakatin gözetilmesi gereken, örneğin, Genelkurmay Başkanı, MİT Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı, büyükelçiler ve valilerin atanmasında, üçlü kararnameyle, Cumhurbaşkanı söz sahibi olacak.
Cumhurbaşkanı’nın birden fazla defa seçilmesi durumunda, ikinci dönem yeniden seçilmek amacıyla, gündelik siyasete dahil olması kaçınılmazdır. O nedenle, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, Cumhurbaşkanı, yalnızca bir dönem görev yapabilecek ve görev süresi 6 yıl olacak. Görevi sona eren Cumhurbaşkanı, aktif siyasete dönemeyecek. Aziz Milletim, değerli milletvekilleri; İkinci ilkemiz: Çoğulcu Demokrasi, Katılımcı Yönetim, Güçlü Meclis.
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçildikten sonra, Türkiye’de, Anayasa ve anayasal kurumlar etkisiz hale geldi, Millet Meclisi’nin etkinliği azaldı, ve demokratik yönetimin gereği olan, katılım süreçleri ortadan kalktı. Karar mekanizmaları tasfiye edilerek, bir kişinin iki dudağı arasına teslim edildi. Bu nedenle de ortaya sorunlu bir demokrasi çıktı. Dünyanın bugünkü şartlarında, sorunlu demokrasi, sorunlu bir yargı ve sorunlu bir ekonomi demektir.
İşte o nedenle İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, çoğulculuğa dayanacak. Çatışmacı, dışlayıcı siyasetin aksine, uzlaşmacı ve kapsayıcı siyasetin yapılmasını sağlayarak, öncelikle demokrasimizi güçlendirecek.
Burada bir noktanın altını çizmek istiyorum; Koalisyon hükûmetleri, bugüne kadar, Sayın Erdoğan tarafından, ülkenin kalkınmasının, ekonomik refahın, siyasi iradenin hızlı hareket etmesinin önünde, bir büyük engelmiş gibi gösterildi. Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin de, bu koalisyon dönemlerini bitireceği iddia edildi. Ama maalesef, işin pratiğinde, bu iddialı söylemin aksine, Türkiye bir ittifaklar rejimine muhtaç hale geldi. Nitekim, bugünkü iktidar yapısına baktığımızda, devletin ve milletin iyiliği için ortak paydada buluşma hedefinin, yerini, siyasi ikbal kaygısıyla kurulan, bir koltuk ittifakı anlayışına bıraktığını görüyoruz. Böyle bir anlayış Türkiye’yi geleceğe taşıyamaz. Nitekim taşıyamıyor. Bu durumu milletçe, geçtiğimiz 3 yılda, en acı şekilde yaşadık.
İşte o nedenle, biz diyoruz ki; İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de ülke yönetimi, tek bir kişinin değil, Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu’nun yetkisinde olacak. Hükûmeti kurma ve hükûmet etme süresi, adil ve serbest seçimlerle oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından belirlenecek. Tek bir partinin milletvekili sayısının, hükûmet kurma yeterliliğine sahip olmaması hâlinde, elbette koalisyon hükûmetleri kurulacak. Ama koalisyon hükûmeti kurulmadan önce, şeffaf yönetim anlayışıyla, partiler arasında yapılacak koalisyon protokolü, milletimizle açık bir biçimde paylaşılacak.
Değerli milletvekilleri; Bugünkü sistemde, Cumhurbaşkanı, bakanların atanmasında ve görevden alınmasında tek yetkili. Meclis onayı aranmıyor. Dolayısıyla bakanların Meclise karşı sorumluluğu yok. Bu sorumsuzluk, demokrasi, hukuk ve ekonomide yaşadığımız yıkımın en önemli nedenlerinden biri.
İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de ise, Meclis dışından Bakan atanamayacak. Bakanlar, Başbakan tarafından milletvekilleri arasından seçilecek ve tek kişiye karşı değil, hem kurul olarak birlikte, hem de her bir bakan ayrı ayrı olmak üzere, milletin seçtiği meclise karşı sorumlu olacak.
Dava arkadaşlarım; Güçsüz meclis, eksik demokrasi demektir. Ancak bu ucube sistem, Gazi Meclisimizi devre dışı bıraktı. Milletin Evi, tarihinin en büyük yetki kaybını yaşadı. Bir dönem düşünün ki, 68 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle, devlet teşkilatına ilişkin çok önemli düzenlemeler yapılırken, aynı dönemde, milletin meclisi, ancak 54 yasa çıkarabilsin. Bu, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin, yasamayı yürütme karşısında güçsüzleştirdiğinin, apaçık bir ispatıdır.
Çoğulcu demokrasi, katılımcı yönetim, güçlü meclis... Partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra anayasa ve anayasal kurumlar etkisiz hale geldi. TBMM'nin etkinliği azaldı. Karar süreci bir kişiye teslim edildi. Ortaya sorunlu bir demokrasi çıktı. Sorunlu bir yargı, sorunlu ekonomi demektir. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem, çoğulculuğa dayanacak. Uzlaşmacı ve kapsayıcı siyasetin yapılmasını sağlayarak demokrasimizi güçlendirecek.
Dördüncü ilkemiz, bağımsız ve tarafsız yargı. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde milletimizin her bir ferdi kanun önünde eşit olacak. Bu ülkenin hiçbir vatandaşı sahte delillerle cezalandırılmayacak.
Milletimizin en önemli hasletlerinden biri olan ev sahipliğini, Karadeniz'in mertliğine yakışır şekilde yerine getirdiler. Allah onlardan razı olsun. Biz ziyaretlerimizi yaparken İkizdere ve Çayeli'nde Ak Parti teşkilatlarının sağdan soldan topladıkları küçük gruplar üzerinden bazı provokasyon girişimleri oldu. Ancak ne Rizeli kardeşlerim ne de Rizeli dava arkadaşlarım bu girişime prim vermediler. Onlara da buradan teşekkür ediyorum.
Yanlış anlaşılmasın, ben Sayın Erdoğan ve arkadaşlarını anlayabiliyorum. Bu arkadaşlar son dönemde çok zor günler geçiriyorlar. Kaçmak zorunda oldukları birçok soru, sektirmek zorunda oldukları bir dolu iddia, sulandırmak zorunda oldukları koskoca bir millet gündemi var. Bunun için de benim sözlerimi çarpıtıp acaba buradan bir yol olur mu diyorlar. Varsın desinler ben bunu anlarım. Bazen bu tür siyasi işler olur. Tırnak içi söylüyorum işleri. Bunu bilirsiniz ama... Bunu yaparken Rizeli kardeşlerimi zan altında bırakmaya cüret etmelerini asla kabul etmem. Kimse heveslenmesin. Bana Türkiye'nin hiçbir yerinde zarar gelmez. Ben Rize'nin geliniyim. Hele Rizeliden bana hiç zarar gelmez.
Dün de küçük ortak çıkıp acınası çabalarını bana cirolamaya kalkmış. Neymiş efendim benim Rize'ye gitmem provokasyonmuş. Neymiş efendim, esnaf gezmeyecekmişim. Bak sen hele. Sayın Bahçeli, ben gezmezsem kim gezecek muhterem; büyük ortağın saraydan çıkmıyor ortada yok, sen zaten hiç yoksun. Ben de gezmezsem bu esnafı kim gezecek. Milletimizin derdini kim dinleyecek. Buradan sormak istiyorum; en son ne zaman esnaf ziyareti yaptın, en son ne zaman çiftçinin elini sıktın, en son ne zaman işsize iş buldun, en son ne zaman milletin derdini merak ettin. Biz bu yolculuğa çıkarken milletimize söz verdik; koltuk değil, ayakkabı eskiteceğiz dedik. Allah'a bin şükür olsun, ben size verdiğim sözü tuttum, sizi de bana verdiğiniz ve hep birlikte milletimize verdiğimiz sözü tuttuk.
Bizim ayakkabılarımız eskimeye devam ediyor ve eskitmeye de devam edeceğiz. Sen iktidarın küçük ortağısın. Madem bizim esnafa gitmemizden rahatsızsın, o zaman bir zahmet o çok değerli koltuğundan kalkacaksın, milletinin ayağına gideceksin. Aynı benim yaptığım gibi gideceksin, Rizeli esnafın, Ispartalı çiftçinin, gül yetiştiricisinin, kiraz, elma yetiştiricisinin, veteriner olup iş bulamadığı için besicilik yapıp iflasın eşiğinde olan üniversite mezunu gencin halini hatırını soracaksın. Yani kürsüden öfke tiratları atmayı bırakıp işini yapacaksın. Nefret siyasetiyle değil, millete hizmet siyasetiyle rekabet edeceksin. Eğer bunları yapamıyorsan da, bize gölge etmeyeceksin.
Aziz milletim; İktidarlar, millet iradesiyle göreve gelir. Çünkü iktidar olmak demek, sizi o makama getiren millete, hizmet etmek demektir. Milletin, huzur ve refah içinde yaşamasını sağlamak, zengin ve mutlu bir ülke inşa etme sorumluluğunu, üstlenmek demektir. Nitekim, iktidar işini iyi yapar, milleti mutlu ederse, görevine devam eder. Aksi olursa da, millet sandıkta iradesini koyar, iktidar gider.
Mesela, yolsuzluk her yanı sarıyor ve yapanın da yanına kar kalıyorsa, iktidar gidiyor demektir. Mesela, yoksulluk çığ gibi büyüyor, işsizlik zirve yapıyor, ülkenin parası pul oluyorsa, iktidar yolcudur demektir. Mesela, enflasyon canavarı sahneye çıkıyor, vatandaş, sürekli artan fiyatlara ezdiriliyorsa, İktidar için yolun sonu görünüyor demektir. Mesela, ülkeyi yönetenler, iktidara gelirken verdiği sözleri unutuyor, hatırlatanları da terörist ilan ediyorsa, dönülmez akşamın ufkuna gelinmiş demektir. Mesela, vatandaş hayatta kalma mücadelesi verirken, İktidar, ülkenin bütün kaynaklarını eşe dosta yandaşa aktarmaya devam ediyorsa, O ülkede, o iktidar ömrünü tamamlamış demektir.
İktidardakiler, ömür boyu iktidar hayalleri kursalar da, bu durum hep böyledir. İktidardakiler, yetkinin ve kararın millete ait olduğu gerçeğini hesaba katmayıp, o sandık bir gün gelmeyecekmiş gibi, günlerini gün etseler de, bu gerçek hep böyle olmuştur, hep de böyle olacaktır.
Geçen hafta tane tane anlatmıştım. Sayın Erdoğan iktidara gelirken, vaatlerde bulundu, milletimiz de ona güvendi ve yetkiyi verdi. Ancak 19 yılın sonunda, bırakın vaatleri gerçekleştirmeyi, Sayın Erdoğan ve bol maaşlı danışmanları, saraya kapanarak koptukları milletimizi, fakirlik, işsizlik ve yolsuzlukla baş başa bıraktı. Bakın, size en yakın ve güncel örneği hatırlatayım. Biliyorsunuz Sayın Erdoğan, bozulan ekonomi ve pandemi karşısında, bunalan milletimize, el uzatmadı.
Ara ara, lütuf gibi sunduğu, küçük pansuman tedbirler dışında, pandemi boyunca milletimiz, devletini yanında göremedi. Buna rağmen geçen hafta, kendisi çıktı, zor durumdaki esnafımıza sözüm ona müjdeler açıkladı. Yine kredi verdi, yine borç verdi. Paket kapsamında, 1.4 milyon esnafımıza da, 4 milyar 622 milyon lira hibe verileceğini açıkladı. Olmadığı zaman, bir lira bile kıymetlidir, amenna. Ama, o dört milyarı öyle bir anlattı ki, şaşarsınız. Mesela, 4 milyar demedi, '4 milyaaaaaaar' dedi. Ciddiyetsizliğe bakar mısınız?"