2015 yaklaşırken başta Ermenistan’dakiler olmak üzere pek çok STK, o dönemde yaşanan acıları tüm boyutlarıyla bugünkü kuşaklara aktarmak için çalışmalar yürütüyor. Arşivler taranıyor, röportajlar, araştırmalar yapılıyor. Bunlardan biri de merkezi Ermenistan’ın başkenti Erivan’da bulunan ‘Avrupa Entegrasyonu’. Normalleşme sürecine katkı yapmayı amaçlayan bu kuruluş, Ermenistan Haber Ajansı ‘Armedia’ ile birlikte ilginç bir araştırmaya imza attı. Bir tarafta 100 yıl önce katliam emrini verenler, diğer tarafta da Ermeni komşularını, dostlarını veya hiç tanımadıkları insanları ölümden kurtarmak için çaba gösterenler... Aynı topraklarda yaşamış iki grubun varlığı bu araştırmayla ortaya kondu.
Çalışma sonucunda yakınları Türkler tarafından Soykırım’dan kurtarılan 50 Ermenistan’lı aileye ulaşıldı. Bu 50 ailenin torunları ve yaşlılarından kurtarılma öyküleri sözlü tarih projesi olarak derlendi. Hikâyelerin özelliği, kahraman(lar)ın Ermeni Soykırımı’ndan doğrudan ya da dolaylı olarak, Türklerin yardımları sayesinde kurtulmuş olması. Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı ve İngiliz Milletler Topluluğu Ofisi’nin desteğiyle gerçekleştirilen 50 röportaj önümüzdeki Ekim ayında Türkiye’de, İngiltere’de ve Ermenistan’da Ermenice, Türkçe ve İngilizce olarak kitaplaştırılacak ve bir sergi düzenlenecek. Tanıkların aile albümlerinden paylaştıkları fotoğraflarla zenginleştirilen bu kitapta yer alan kurtarılma öykülerinden bazılarını Taraf sizlere sunuyor...
YÜZ YIL ÖNCE KURTULAN HAYATLAR - 3
ROMELA GYULANTS\'IN ANLATIMI:
Ben Romela Gyulants, bu hikâyeyi vaftiz babamdan duydum.
Kendisi aile toplantılarında sık sık büyükannesi Gülizar Smbulyan’ın hikâyesini anlatırdı. Gülizar 1899 yılında Sivas’ın Gemerek Köyü’nde dünyaya gelmiş, babası vilayetin orta düzey idarecilerinden biriymiş, evde ablası ve erkek kardeşiyle beraber üç kardeşlermiş.
Vaftiz babamın anlattıklarına göre, katliam günlerinde köye bir grup atlı gelerek Gülizar’ın babasını zorla alıp götürmüşler. Birkaç gün sonraysa Gülizar’ın annesi öldürülmüş. Çocuklar yetim ve kimsesiz kalmış. Daha sonra köye yapılan bir başka saldırıda atlılar bu sefer Gülizar’ı ve erkek kardeşini kaçırmişlar. Gülizar’ın ablası ve erkek kardeşi hakkında daha sonra herhangi bir bilgi alınamamış.
Vaftiz babam Gülizar’ı kaçıran Türk’ün, onu kendi evine götürdüğünü ve ailesi yıllarca bir çocuk sahibi olamadığı için Gülizar’ı kendi çocukları gibi baktığını anlatırdı. Onu hiçbir şekilde yetimhaneye vermek istememişler.
Birkaç yıl sonra Türk ailenin bir oğlu olmuş. Bu olaydan sonra Türkler Ermeni kızının evlerine uğur getirdiğini düşünmeye başlamış. Vaftiz babam Türklerin onlara: “Uğurlu çocuk Gülizar” dediklerini aktarırdı.
Türk ailenin evinde beş yıl kaldıktan sonra bölgeye Amerika Büyükelçiliği’nden, Soykırım’dan kurtulanları aramaya insanlar gelmiş. Köyde Türk ailelerden birinin evinde çalışan bir kadın Smbulyanların kızını tanımış. Gülizar’ın yerini onlara söylemiş ve Amerikalılar onu almaya gelmiş. Türk aile de Gülizar’ı vermek istememiş ancak yine de almışlar.
Türk aile ertesi gün Amerikan Büyükelçiliği’ne giderek Gülizar’ı geri istemiş, Amerikalılar sadece kısa bir görüşmeye izin vermiş. Görüşmeleri sırasında aile Gülizar’a para vermiş ve istediği zaman eve geri dönmesini istemiş. Vaftiz babam o evin adresinin uzun yıllar Gülizar’ın cebinde olduğunu söylerdi.
Büyükelçilik çocuğu Türkiye’den Yunanistan’a, Itipsos Yetimhanesi’ne göndermiş. Gülizar orada eğitim almış, Hovsep diye biriyle evlenmiş.
Kayinvalidesi, Andranik Ozanyan’ın halasının kızı olur. Gülizar evlendikten sonra adını Ermenice bir isim olan Hasmik’le değiştirmiş. Hasmik’le Hovsep’in evlendikten bir yıl sonra ilk erkek çocukları Grigor dünyaya gelmiş. 1936’da da Yerevan’a yerleşmişler, burada da ikinci oğulları Armenak doğmuş. Yerevan’da rahat bir hayat sürmelerine rağmen Stalin döneminin baskılarından korkarak, tüm mal varlıklarını satıp Tebriz’e taşınmışlar. Hasmik’in kayınpederi orada vefat ettikten sonra Yunanistan’a, Selanik’e göç etmişler. Selanik’te Hovsep’i de kaybettikten sonra ailenin tüm yükü Hasmik’in omuzlarında kalmış.
Hasmik’in çektiği eziyetlere dayanamayan kayınvalidesi onu evlendirmeye karar vermiş. Selanik’te yaşayan, yine Hasmik gibi Soykırım’dan kurtulmuş bir bahçıvanla evlenmiş. Vaftiz babamın anlattığına göre bu kişi Soykırım hakkında hiç konuşmak istemezmiş, yüzünde de o dönemden kalma bir iz taşırmış.
Söylenene göre o izi, çocuğa öldü süsü verip kaçırabilmek için bilerek yapmışlar.
Hasmik’in ikinci evliliği çok sıkıntılı geçmiş, üçüncü oğlu Hagop doğduktan sonra mali durumları zora girmiş, Selanik’ten ayrılıp köye taşınmışlar, gebelik sırasında görme yetisini kaybeden Hasmik 5-6 ay bu şekilde yaşamak zorunda kalmış. O dönemde büyük oğulları aileye yardım etmek için Almanya’ya çalışmaya gitmiş, aile de birkaç ay sonra onun yanına taşınmış. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’yı da terk etmek zorunda kalıp tekrar Yunanistan’a dönmüşler. Bir süre komşularda kalmışlar daha sonra bir şekilde ayağa kalkmayı başarmışlar.
Hasmik’in eşinin Bulgaristan’da yaşayan ağabeyi 1947’de Ermenistan’a taşınmış, Hasmik ve ailesi de daha sonra onun yanına gitmeye karar vermiş ve Yerevan’ın Arabkir semtine yerleşmişler. Hasmik’in çocukları ve onların aileleri hâlâ Avan’da yaşıyor.
Hasmik ise 107 yaşında 2006’da vefat etti.
“BİRÇOK ERMENİ ÇOCUĞU HAYATINI KOMUTANA BORÇLU\"
MANVEL KUMAŞYAN\'IN ANLATIMI:
Bu hikâyeyi büyükannem Narigül Karagözyan’dan dinledim.
» Yarın: Sargis Suvaryan, Ruben Sarkisyan, Donara Tarcumanyan’ın anlatımları
Babası Yesayi Karagözyan, Yozgat’a yakın köylerin birinde yaşarmış. Osmanlı ordusunun düşük rütbeli subaylarından biriymiş. Katliam günlerinde, aynı zamanda hemşerisi olan Türk komutan, Yesayi’yi yanına çağırmış ve kurtulmak için din değiştirmesini tavsiye etmiş. Yesayi bunu reddetmiş, ancak komutandan kendisini ve ailesini kurtarmasını rica etimiş. Yesayi’ye çok büyük saygısı olan komutan her ne pahasına olursa olsun en azından çocukları kurtarma sözü vermiş, ancak yetişkinlerin kendi gücünün üstünde olduğunu söylemiş.
Böylece, katliamdan önce büyükannem, kız ve erkek kardeşleriyle birlikte Türk komutanın evine geçmişler. Ailenin diğer üyeleri, maalesef kurtulamamış.
Türk komutanı çocuklara birkaç ay baktıktan sonra Amerikan yetimhanesine teslim etmiş. Ardından çocuklar Yunanistan’a gönderişmişler. Büyükannem daha sonra orada evlenip yeni bir hayata başlamaya çalışmış.
Bundan yirmi yıl önce, Buenos Aires Ermeni cemaatinin düzenlediği bir etkinlikte daha önceden Narigül Karagözyan’ın torunu olduğumu öğrenen biri bana yaklaştı ve duygu yüklü sesiyle hayatta kalmasını büyükanneme borçlu olduğunu söyledi. Tabii, ben neden söz ettiğini ilk önce anlamadım, ta ki hikâyesini anlatana kadar.
Köye saldırı olduğunda dört beş kişilik bir çocuk grubu kaçıp yakınlardaki bir mağarada saklanmış. Bir süre sonra, büyükannem Narigül Karagözyan saklandıkları yeri öğrenip geceleri açlıktan güçsüz düşen çocuklara kaldığı Türk komşularının izniyle yemek götürüyormuş.
TEHCİR EDİLENLERİN ÜZERİNE ATEŞ AÇMA EMRİNE UYMADI:
TATEVİK GRİGORYAN\'IN ANLATIMI:
Annemin büyükannesi Gayane Diatyan ailemizin en uzun ömürlüsüydü. 2004 yılında, 93 yasındayken vefat etti. Hepimiz ona karşı özel bir saygı duyuyorduk. Vefat ettiğinde henüz ondört yaşındaydım ve birçok şeyin bilincinde değildim. Şu an da geriye dönüp baktığımda, onun sıradan biri olmadığını ve Soykırım’ın izini taşıyan farklı kadere sahip olduğunu anlıyorum. Annemin büyük büyükannesi ve büyük büyükbabası Arusyak ve Hmayak Diatyan iki kızıyla Kars’ta yaşamışlar. Çok zengin olduklarını duydum, ticaretle uğraştıklarını tahmin ediyorum. Benim büyük büyükannem Gayane, Soykırım yaşandığı sırada çok küçük, sadece dört yaşındaymış, ablası Nazik’se duyduğuma göre çok güzelmiş ve onu hep Türklerden saklamışlar.
Bu hikâyenin ilginç yanı, Soykırım’da yaşanan vahşet ve zulme rağmen, duygusal bir tarafının da olması. Kars’tan tehcir edilenlerin geçtiği yol üzerinde bir Türk asker, kendisine tehcir edilenler üzerine ateş açma emir verilince, uymamış ve sadece havaya ateş açmış. Çok iyi hatırlıyorum, Gayane büyükannem bunu sulu gözlerle anlatırdı.
Gayane’nin ailesi tehcirden sonra Gürcistan’ın Cavak Bölgesi’ne yerleşmiş. Orada Ermenice öğretmeni olmuş ve zorluklarla dolu bir hayat yaşamış.
Türk askerle ilgili bu hikâyeyi hep hatırlıyoruz. Ama yine de herşeye rağmen, katliammın sonuçları çok daha büyük Bunun en açık örneklerinden biri de Karabağ’lı dedem Melik Hovhannisyan’ın yaşadıklarıdır. Türkler 1918’de dedemin gözünün önünde annesini ve babasını öldürmüş, kendisi de görme özürlüsü olan dedesinin yardımıyla Alazani Nehri’ni geçmiş, daha sonra dedesini de kaybedip tümden yetim kalmış. Soykırım, dedemin hayatının tüm seyrini değiştirmiş.
Soykırım’dan kurtulmayı başaran insanlardan sonra gelen dördüncü nesildenim. Çocukluğumdan beri büyükannemin anne ve babasının ilginç hikâyelerinin olduğunu biliyordum, Soykırım konusu benim için hep ayrı öneme sahipti. Bu nedenle gazeteci olarak ben de Soykırıma tanık olanların hikâyelerini toplamaya başladım. Hikâyelerin her biri çok büyük duygusallık ve acı içeriyor. İlginç olan diğer şeyse Soykırım’dan kurtulanların memleketlerine dönme arzusu. Kars veya Musa Dağ onların gözünde en güzel yerlerdir.
Kaynak:Taraf