MHP seçmeninin bir kısmı ne HDP’nin desteklediği Ekrem İmamoğlu’na oy vermeyi ne de Öcalan’ın mektubunun Cumhur İttifakı lehine kullanılmasını içine sindirdi. Abdullah Öcalan’ın kırmızı bültenle aranan kardeşi Osman Öcalan’ın devlet televizyonu TRT Kurdî’ye çıkarılması da pek çokları için bardağı taşıran damla oldu.
MHP 2002 yılı seçimlerinde parlamento dışı kaldıktan sonra yüzde 14 gibi yüksek bir oy oranıyla üçüncü en büyük parti konumuna geldi. Bundan sonra her zaman Meclis sıralarında olmaya devam eden MHP, AKP’nin Kürt hareketiyle yürüttüğü çözüm sürecini rafa kaldırdığı 1 Kasım 2015 seçimleri sürecinde en büyük oy kaybını yaşadı.
24 Haziran 2018 genel seçimlerine giderken AKP ve MHP’nin kurduğu Cumhur İttifakı ise artık parti için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Siyasi söylemini ve muhalefet dilini Erdoğan karşıtlığı üzerinden kuran Devlet Bahçeli, Cumhur İttifakı’nın geçirdiği ufak tefek sarsıntılarda en büyük koruyucusu oldu.
Buna rağmen tarihi bir yarışa şahitlik eden 23 Haziran seçimlerinde Devlet Bahçeli tabanını Cumhur İttifakı’nın adayına oy vermeye ikna edememiş görünüyor.
CHP’nin kampanya stratejisine yön veren Aksoy Araştırma’nın kurucusu Ertan Aksoy, Twitter’da MHP oylarındaki bir gün içinde yaşanan ani değişikliği şöyle açıklıyor:
“Biz araştırma raporumuzu 20 Haziran Perşembe günü bitirmiştik. 21 Haziran Cuma günü Öcalan’ın mektubu gündeme düşünce araştırmayı teyit etme durumunda kaldık.
Mektuptan önce ‘İmamoğlu’na oy vereceğim’ diyen MHP seçmeninin [oranı] yüzde 22, mektuptan sonra ise yüzde 50.”
Peki Ekrem İmamoğlu’nun 800 bin gibi büyük bir farkla İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi koltuğuna oturmasına yardım eden MHP tabanı bundan sonra ne yapacak? Öcalan’ın mektubuna beklenen tepkiyi göstermeyen ve bu nedenle herkesi şaşırtan Devlet Bahçeli’nin MHP’si, Cumhur İttifakı’nın içinde erime tehlikesi yaşıyor mu?
MHP’ye yakınlığıyla bilinen Ortadoğu gazetesinden köşe yazarı Ali Öncü sandığa gitmeyen seçmenlerden biri. Öncü, “Bir tarafta Öcalan mektubu ve Osman Öcalan’ın sahneye çıkarılması benim yıllardır yazdığım değerlere karşı düştüğü için oy vermedim” diyor.
Öncü, ayrıca “Devlet Bey’in büyük çabasına rağmen milliyetçi oyların ya sandığa gitmediğini veya nötr olduğunu söyleyebilirim” diyor.
31 Mart yerel seçimlerinde ortak adayların yarışması nedeniyle MHP’nin tam oyunu bilemesek de parti kazandığı il, ilçe başkanlıkları ve meclis üyeliklerinden memnun görünüyor. Parti içi muhalefet ise, muhaliflerin İyi Parti’yi kurmasıyla büyük ölçüde sakin. Uzun yıllar milliyetçi ve ülkücü tabanın neredeyse tek alternatifi olmayı sürdüren MHP’nin ilk kez aynı tabandan beslenen güçlü bir rakibi var. Zira ilk 2018 genel seçimlerine katılan ve seçmenlerin yüzde 9 oyunu alan İyi Parti, Millet İttifakı çatısı altında 43 milletvekilini parlamentoya sokmayı başardı.
İstanbul Ekonomi Araştırma Genel Müdürü Can Selçuki tam da bu noktaya dikkat çekiyor. “Burada MHP ile İyi Parti arasında bir mücadele alanı açıldı.” diyen Selçuki, “bu alanı İyi Parti’nin nasıl kullanacağını göreceğiz.” diye ekliyor.
Selçuki tabanın olası hamleleri üzerine ise, “MHP seçmeni ile ilgili hızlı yorum yapmayı doğru bulmuyorum. 2002 seçimlerinden sonra, artık MHP diye bir parti kalmadı dersiniz. Ama öyle olmadı. Türkiye’de kimi seçmen hizmete duyarlı, kimi seçmen için ise milliyetçilik alanında olmak önemli.” diyor.
Euronews Türkçe’nin sorularını yanıtlayan eski MHP’li siyasetçi Namık Kemal Zeybek de yorumlarında MHP’nin politikalarını kayıtsız şartsız haklı bulan bir kesimin varlığına dikkat çekiyor.
Zeybek’e göre “MHP’de takım tutar gibi parti tutan, üç hilale aşık bir takım mensuplar vardır. Onların bir kısmı yeter artık diye bırakırlar. Ama bir kısmı ne olursa olsun bu adam yanlış ama yine gider üç hilale basarım der. Burada çok akılcı değerlendirmeler yok”.
MHP’nin Cumhur İttifakı içinde, eriyen, politika üretmeyen bir parti konumuna geldiği yorumlarını da değerlendiren Zeybekçi, “MHP’nin bir anlamı kalmadı ki. Nedir MHP? Ne söylüyor, ne istiyor, niye var? MHP’nin herhangi bir iddiası, davası filan kalmadığı için iş buraya kadar geldi uzandı. MHP’nin erimesi de umurunda değil.” diyor.
Zeybek, Devlet Bahçeli’nin asıl kaygısının MHP Genel Başkanlığı koltuğunu kaptırmamak olduğunu söylerken, “Bahçeli o koltuğa aşık.” diyor. Partinin geldiği durumu da, MHP içerisindeki muhaliflerin kongre için bastırdığı dönemde alınan tartışmalı yargı kararlarıyla Erdoğan’a bağımlı hale gelmesiyle açıklıyor.
Zeybekçi bugünün MHP’sini ve Devlet Bahçeli’nin tutumunu şöyle yorumluyor: “Devlet Bahçeli koltuğu kaybederse yaşayamaz. Meral Hanım [Akşener] ve diğer arkadaşlar bu koltuğu elinden alıyordu. Ancak AKP ve Recep Tayyip Erdoğan bunu istemedi. Meral Hanım’ın genel başkanlığında MHP’nin büyük sıçrama göstereceğini, bunun da AKP’ye zarar vereceğini bildiklerinden Bahçeli’nin orada kalması için bütün imkanlarını seferber ettiler ve Devlet Bahçeli’nin aşkını korudular. Devlet Bahçeli de öyle bir derin minnet duygusuna girdi ki... Bir de sığınmacı olarak AKP’ye sığındı. Şimdi onun AKP yandaşlığı, kraldan çok kralcılıktır. AKP’liden çok AKP’liliktir.”
Peki bundan sonra ne olacak? Hem Suriye’deki dengeler hem de bölgesel gelişmeler nedeniyle hem Öcalan ile hem de bölgedeki Kürtlerle daha esnek ilişkiler geliştirdiği düşünülen Erdoğan bu süreçte MHP’yi ittifak içinde tutmayı başarabilecek mi?
MHP’yi yakından takip eden siyaset bilimci Prof. Kürşad Zorlu, her ne kadar AKP’nin “beka söylemi” ve terörle mücadele pratiğinin MHP’li seçmende önemli bir karşılığı olsa da muhtemel bir açılım sürecinin bu dengeleri değiştirebileceğini belirtiyor.
Zorlu, “Yakın gelecekte MHP’yi zorlayacak meselelerden biri de işte burasıdır. Zira ülke içerisindeki 50+1 dengesinin meydana getireceği siyasal fotoğraf farklı işbirliği seçeneklerini gündeme getirebilir. En önemlisi de Suriye’nin kuzeyinde, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ekseninde yeni bir döneme girilirken MHP’nin olası müzakere ya da açılım çabalarına karşı çıkmaması mümkün değildir.” diyor.