Selahattin Demirtaş, 29 gazetecinin 29 sorusunu yanıtladı.
Her gazetecinin birer soru gönderdiği Demirtaş\'ın yanıtlarını Artı Gerçek yazarı İrfan Aktan, köşesinde yayınladı.
Öne çıkan soru ve cevapları sizler için derledik;
Yücel Göktürk(Express dergisi, birartibir.org) - Metropoll\'ün eylül sonunda açıkladığı ankette HDP\'nin yüzde 12-14 bandında olmasını nasıl yorumluyorsunuz? Bu oranın daha yukarılara çıkarılabilmesi için nasıl bir söylem, nasıl bir politika geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz? Sorusuna Demirtaş;
‘’HDP’nin oy potansiyelinin yüzde 20 – 25 bandında olduğunu biliyoruz. Bu potansiyeli açığa çıkarabilmenin yolu, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın açıkladığı bildirgede yer alan hedeflerin somut bir program, söylem ve eyleme dönüştürülmesinden geçiyor. Adı üstünde, emek politikası çerçevesinde net bir sınıf bakış açısıyla işçiden, çalışandan yana bir ekonomi programı ilan edilebilir. Bu program sade, anlaşılır ve inandırıcı bir sol program olmalı. Demokratik ekonomi anlayışıyla işsizliğin, sömürünün ve yoksulluğun nasıl bitirileceği, geniş kitlelere ikna edici bir dille aktarılabilmelidir. Özgürlükler başlığı altında da ayırımsız herkesin bireysel ve kolektif haklarının nasıl güvence altına alınacağı, madde madde ve yine en sade şekilde ilan edilebilir. Belki bu programı uygulayacak bir gölge kabine de isim isim kamuoyunun huzuruna çıkıp halka güven vermeyi hedefleyebilir. Bunlar benim arkadaşlarıma naçizane önerilerim tabii ki. Daha fazlasını ve doğrusunu kendileri yapacaklardır.’’ Yanıtını verdi
Ali Haydar Fırat (Politik Yol) - İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 27 Eylül’de katıldığı bir TV programında Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylık ihtimalinin önüne çeşitli bariyerler koydu. HDP ile de hiçbir biçimde aynı masada olmayacaklarını söyledi. Sizce Sayın Akşener hangi toplumsal ve siyasal güçlerle bu seçimi kazanmayı düşünüyor? Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması, karşımıza nasıl bir tablo çıkarır? Sorusuna ise Selahattin Demirtaş;
‘’Doğrusu, ben kendisinin konuşmasını bir bariyer gibi algılamadım ama Altılı Masa, kendi adayını nasıl belirleyeceğine kendisi karar verecek. Bu bizim dahil olabileceğimiz bir süreç değil. Nasıl kazanacakları sorusunun muhatabı da doğal olarak kendileridir, bunu onlara sormak daha doğru olur.’’ Yanıtını verdi
Candan Yıldız (T24) - Siz Ahmet Davutoğlu’nun katılım ve şikayetinin de olduğu bir davadan yargılanıyorsunuz. Davutoğlu’nun şikayetten feragat etmesinin sizin açınızdan ne gibi bir anlamı olacak? Sizce 7 Haziran-1 Kasım 2015 süreciyle ilgili kimler konuşmalı? Sorusu üzerine Demirtaş şu yanıtı verdi;
‘’Hukuki açıdan değişen pek fazla bir şey olmaz ama siyasi tutum açısından olumlu bir adım olur. Özgürlükleri savunmak pratikte de tutarlı olmayı gerektirir. 7 Haziran 2015 - 1 Kasım 2015 arasında yaşananları birilerinin anlatmasını bekleyerek gerçekleri öğrenemeyeceğiz. Seçimden sonra bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmalı ve o dönem tüm yönleriyle araştırılıp rapor alarak TBMM \'ye sunulmalı. Ben de o komisyona beyanda bulunmaya, katkı sunmaya hazırım. O dönemde son derece sinsi, kirli ve karanlık bir operasyonlar silsilesi yaşandı. 15 Temmuz şaibeli darbe girişiminin taşları da o dönemde döşendi. Bunların hepsinin ortaya çıkarılması hayati önemdedir. Bugünkü tek adam rejimini inşa süreci de o dönemin yıkımı üzerinden planlandı. Gerçekler mutlaka ortaya çıkarılmalı, hesaplaşma ve yüzleşme gerçekleşmeli ki, bu tür kirli oyunlar bir daha sahnelenmesin.’’
\'En ideal günah keçisi olarak gösteriliyorum’
Nergiz Demirkaya (Gazete Duvar) - Yüzlerce insanın hayatını kaybettiği 7 Haziran - 1 Kasım 2015 sürecinde HDP Eş Genel Başkanıydınız. Türkiye yeni bir seçime giderken son Mersin saldırısı ile benzer bir sürecin ortaya çıkacağı endişesini yaşıyor, bu yönde uyarılar yapılıyor. O döneme dair bir siyasetçi olarak özeleştiriniz var mı, bugün başta kendi partiniz olmak üzere muhalefete önerileriniz nedir? Konularını yanıtlayan Demirtaş ;
‘’Özeleştirim var Nergis Hanım. Daha etkili bir barış söylemiyle çatışmaların önünü alabilmeliydik. Fakat ne hikmetse o dönem yaşanan ve yaşatılan dehşet senaryolarına ilişkin herkes benden özeleştiri istiyor. Oysa o dönemin faturasını bir kişiye ya da birkaç kişiye çıkarmak doğru değil. Bu, kolaycı bir yaklaşımdır ve büyük haksızlıktır. Eğer bu her şeyi çözecekse tüm haksızlığına rağmen ben sorumluluk üstlenirim ama durum öyle değil. O sürecin iki taraftan da aktörleri tek kelime özeleştiriye yaklaşmazken en ideal günah keçisi olarak gösteriliyorum. Oysa işin içinde darbeci çeteler var, IŞİD çeteleri var; istihbaratın, JÖH ve PÖH’ün de dahil olduğu SADAT çeteleri var. Hepsi açığa çıkmalı. Seçimden hemen sonra bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulsa ve o dönem tüm yönleriyle araştırılsa çok daha sağlıklı olur. Cizre bodrumlarında diri diri yakılan onlarca kişinin varlığı bile halen kabul edilmemişken hangi gerçekleri konuşabiliriz ki? Muhalefet bu defa daha dikkatli ve cesur olmalı, barış söyleminden ve ısrarından geri adım atmamalı. Çünkü AKP-MHP ittifakı savaş politikasından beslenen bir çizgiyi yıllardır uyguluyor. Herkesin çok dikkatli olması lazım. Siz gazetecilerden bir de ricam var, o dönemde sokağa çıkma yasağı uygulanan ve yakılıp yıkılan şehirlerde operasyon sorumlusu komutanlar kimlerdir ve sonları ne oldu, buna bir bakın lütfen. Ben mahkemede savunmam sırasında bunları kayda geçtim. Röportajın sonuna o listeyi de ekliyorum. Bundan bir şeyler sezilebilir ve işe oradan başlanabilir.’’ İfadelerini kullandı.
‘’Bağnazlık tutuculuk bir etnik kimliğe mal edilemez ‘’
Orhan Bursalı(Cumhuriyet) - Sizce HDP, Kürtlerin yoğun yaşadıkları bölgelerde dini bağnazlıktan bağımsızlaşması ve daha demokratik bir toplumsal yapının inşa edilmesi için ne yapıyor, ne yapmalı? Neden böylesi toplumsal bir sorun üzerine politika ürettiğini görmüyoruz? Sorusana Demirtaş;
‘’Sevgili Orhan Bursalı, sorunuzda iyi niyet olduğundan hiç şüphem yok ama soruda sanki dini bağnazlık Türkiye’de Kürtlerde var ve bunu çözmekten sorumlu olan da HDP’dir gibi bir alt metin var. İkisine de katılmıyorum maalesef. Bağnazlık, tutuculuk veya aşırı muhafazakarlık bir etnik kimliğe mal edilemez. Bu doğru bir yaklaşım olmaz. Ayrıca toplumsal değişim ve aydınlanma, sadece bir partinin yapabileceği bir şey değildir. Daha doğrusu siyasi partilerin böyle bir rolü de, gücü de olmamalıdır. Partilere bu misyonu yüklemek beraberinde jakobenizmi ve toplumsal mühendisliği getirir. Aydınlanma dediğimiz şey, aydınların öncülüğünde ve tabandan gelişecek toplumsal hareketlerle mümkün ve gerçekçi olur. Bu sürecin öncü güçleri kadın ve gençlik platformları, akademi ve sanat, edebiyat dünyası, üniversite öğrencileri, ekoloji hareketleri, sendikalar, odalar, meslek örgütleri gibi çevreler olmalıdır. Siyasi partiler bu sürecin destekçisi ve kolaylaştırıcısı olabilir en fazla. HDP bunu yapmaya çalışan bir partidir ve bu konuda bir hayli de yol almıştır. Keşke bir haftanızı Hakkari’de ya da Şırnak’ta geçirip Kürt kadınlarının gücünü, toplumsallığını yerinde gözlemleyebilseniz. Belki size bir fikir verebilir.’’ Cevabını verdi
Murat Yetkin (Yetkin Report) - HDP’nin öncülüğünde Emek ve Özgürlük İttifakının kurulup parlamenter siyaseti savunmasından bir gün sonra PKK Mersin’de karakola saldırdı ve sonra da bunu üstlendi. Nasıl değerlendiriyorsunuz, neye bağlıyorsunuz? Sorusuna karşılık Demirtaş görüşlerini şu şekilde ifade etti;
‘’Bu konuda kendi duruşumu, tavrımı, değerlendirmelerimi net olarak açıkladım. Savaş ve şiddet dışındaki çözüm arayışlarında ısrarcı olmalıyız. Bir siyasetçinin temel görevlerinden biri, kendi siyasal alanını savunmak ve ilkesel duruşta ısrarcı olmaktır. Ancak AKP-MHP hükümetinin yıllardır sürdürdüğü ve halen eli kanlı şekilde devam ettirdiği savaş politikasını görmeden, ona karşı çıkmadan barış için samimi davranmış olmayız. Evet silah, şiddet olmasın ama AKP-MHP içeride ve dışarıda istediği şekilde savaşta ısrar ederken sessiz kalmak da savaşı onaylamak olur. Bu konuda ilkeli olmak ve tüm savaş politikalarına tutarlı bir şekilde karşı çıkıp samimi bir barış programını ortaya koymakla olur. Biz demokratik siyasete dair umudu büyütmek ve korumak için çalışmaya devam edeceğiz.’’
Yıllardır kritik mesajlarımı yayınlamadan önce genel merkezimle paylaşıyorum
Abdurrahman Gök (Mezopotamya Haber Ajansı) - Kimi gelişmelere ilişkin partiniz açıklama yapmadan sizin beyanatlarda bulunmanızın HDP’nin kurumsal kimlik ve temsiliyeti ile kolektif siyaset yapma anlayışına tezat bir durum teşkil ettiği yönünde yorumlar ve eleştiriler yapılıyor zaman zaman. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Konusuna değinen Demirtaş ;
‘’Tüm eleştirilere saygı duyuyorum. Kritik yazılarımı, mesajlarımı ve röportajları çoğu zaman, yayımlanmadan önce Genel Merkezimizle yıllardır paylaşıyorum. Tıpkı bu röportajı kendileriyle paylaşıp bilgi verdiğim, görüş ve önerilerini aldığım gibi benzer şeyleri yapmaya özen gösteriyorum. Bu konuda partimizle aramızda bir sorun ya da kopukluk yok.’’ İfadelerini kullandı.
Nevşin Mengü - Sayın Demirtaş, Halk TV\'nin sorularını yanıtlarken önemli bir çıkış yaparak, “Bugün olsa kurmayacağım ya da o şekilde ifade etmeyeceğim bazı cümleler var. Örneğin ‘Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz’ ifadesi hem bağlamından koparılmaya hem yanlış anlaşılmaya çok müsait bir ifadeydi” dediniz. Acaba partiniz HDP ve seçmeniniz bu açıklamalarınıza katılıyor mu? Sorusuna ise Demirtaş ;
‘’Katıldıklarından kesin olarak eminim. Çünkü bizim derdimiz heykel dikmek değil, demokratik bir toplum inşa edebilmektir. O özeleştiriyi, şekle değil, öze odaklanmak açısından yaptım. Kitlemizin de HDP yönetiminin de partililerimizin de böyle düşündüğünü biliyorum. Çünkü o konuşma hem Öcalan’ın hem de benim aleyhime çok kullanıldı. Bu nedenle de Öcalan’ın çözüm önerileri yerine hep “heykel” meselesi kirli bir propaganda unsuru olarak kullanıldı. İktidarın kirli propaganda yöntemiyle, Öcalan’ın fikirleri ve çözüm önerileri bu gibi nedenlerle kamuoyuna sağlıklı ve olması gerektiği gibi yansımadı. Öze odaklanmak yerine şekle takılıp kalındı. Benim anlatmak istediğim buydu.’’ Yanıtını verdi
Öcalan’ı iyi tanıdığımı düşünüyorum
İrfan Aktan (Artı Gerçek) - Yazdıklarına, çözüm sürecinde söylediklerine, İmralı ziyaretiniz sırasında anlattıklarına dayanarak baktığınızda, sizce üzerindeki tecride son verilse Öcalan’ın şu andaki Türkiye siyaseti okuması nasıl olur? Öcalan’ı en iyi kavradığı söylenen bir siyasetçi olarak, sizce kendisi seçim sürecine nasıl bir strateji önerisinde bulunur? Sorusunu yanıtlayan Demirtaş ;
‘’Şu söyleyeceklerimi sığ bir övgü olarak ele almayın lütfen ama Öcalan bir siyaset ustasıdır ve sadece Türkiye için değil, Orta Doğu’nun temel sorunlarının demokratik çözümü için gerçekten önemli, gerçekçi çözüm önerileri sunmuş biridir. Kendisinin dışarıyla doğrudan teması sağlanabilirse hem toplumsal barışa hem de demokratikleşmeye çok katkısı olacağından kimsenin şüphesi olmasın. Öcalan, seçim gibi dönemsel süreçlere odaklanmaz diye tahmin ediyorum. Onun radikal demokrasiye dair daha stratejik bir yaklaşımı olacaktır diye düşünüyorum. Ben Öcalan ile defalarca, günlerce yüz yüze görüştüm. İmralı’daki bütün görüşme tutanaklarını da ben yazdım. Dolayısıyla Öcalan’ı iyi tanıdığımı düşünüyorum. Bu deneyimlerime dayanarak da kendisinin ciddi bir barış ve demokratikleşme gücünün olduğunu rahatlıkla belirtebilirim.’’ İfadelerini kullandı
Cezaevinde hem muhalefet hem de İktidar kanadıyla asla bir pazarlığım olmadı olmayacak
Reyhan Hacıoğlu (Yeni Yaşam) - 6\'lı masa denilen Millet ittifakı masasında ısrarla Kürt sorununda bir kaçış söz konusu. Böylesi bir ittifakın programının toplumda bir karşılığı olur mu seçimde. Ve buna rağmen zaman zaman yaptığınız açıklamalar bir olumlama olarak görülüyor. Hatta bir pazarlık yorumlarına kadar dahi gidiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Konusunda görüşlerini Demirtaş şöyle ifade etti;
‘’Altılı Masa\'daki bazı partiler, Kürt Sorununa dair zaman zaman birkaç cümle kuruyorlar ama Altılı Masa\'nın kendisi, kurumsal olarak Kürt Sorununun çözümüne dair henüz tek kelime etmiş değil. Bu son derece ciddi bir eksikliktir ama bu eksikliği giderip gidermemek de kendi bilecekleri bir şeydir. Ben şahsen bu konuda cesur ve gerçekçi olmalarını beklerim. Esas çözüm programı Emek ve Özgürlük İttifakından çıkacaktır. Benim açıklamalarım bir olumlamadan çok teşvik etme ve cesaretlendirme, diyalog kapılarını aralama çabası olarak algılanırsa daha doğru olur ve anlaşılır. Pazarlık sorunuz çok açık değil ama kastettiğiniz benim bir pazarlık içinde olabileceğim yorumuysa bunun net olarak herkesin bilmesini isterim ki, cezaevindeyken hem muhalefet hem de iktidar kanadıyla asla bir “pazarlığım” olmadı, olmayacak. Zaten iktidar kanadıyla doğrudan ya da dolaylı en küçük temasım bile olmadı. Siyasette pazarlık doğaldır, meşrudur ama bunu HDP Genel Merkezi yürütür, ben değil. Bu konuda spekülasyonlara değil bana kulak verilmesini isterim. Ötesi, yanlış ve yanılgılı sonuçlara götürür.’’
Alican Uludağ (DW Türkçe) - Tutuklu yargılandığınız davada size isnat edilen iddiaların ana ekseni, çözüm süreci dönemindeki konuşmalarınız veya eylemleriniz. Örneğin Kandil’de çekilmiş fotoğrafınız. Siz o dönem İmralı görüşmelerine de katıldınız. Örneğin Kandil’e gidilmesi, o fotoğrafın çekilmesi devlet heyetinin kararı mıydı? Bu süreçte devlet heyeti ile görüşmelerinizde, yarın süreç çökerse “yargılanma” konusu gündeme geldi mi? Devlet heyetinden veya sizden bu konuyu açan oldu mu? Sorularına ise Demirtaş ;
İmralı‘da çekilen fotoğrafları Cezaevi Müdürü kendi eliyle çekti ve kendisi elden Adalet Bakanlığına getirdi. Hatta Müdür Bey yolda trafik kazası geçirdi, kazayı da ucuz atlattı. Kaza sonrasında elinde sıkıca tuttuğu çantada o fotoğraflar vardı. Fotoğrafları da Adalet Bakanı bize bizzat kendisi, bir flash bellekte verdi. Flaşh bellekte T.C. Adalet Bakanlığı yazıyordu. Kandil fotoğrafından da devletin bilgisi vardı. Hepsi yasal güvenceler çerçevesinde gerçekleşti tabii ki. Fakat ahlak dışı bir şekilde, bugün o fotoğraflardan hem yargılanıyoruz hem havuz medyasında linç edilmeye çalışılıyoruz. Süreç yasal güvenceye bağlanmaz ve kalıcı barışla sonuçlanmazsa yargılanacağımızı, Öcalan öngörmüş ve bunu İmralı‘da dile getirmişti. Kazadan hemen sonra çekilmiş şu fotoğrafta görülüyor:
O günün haberlerinden bir cümleyi de ekliyorum, Hürriyet gazetesinden: “Yıllardır sürdürdüğü görev nedeniyle Öcalan\'ı en yakından izleyen isim olan Duzman\'ın, kazada ciddi şekilde yaralanmasına rağmen elindeki çantayı hiç bırakmaması dikkat çekti.” İfadelerini kullanarak cevap verdi.
Zafer Arapkirli (KRT) - 7 Haziran - 1 Kasım 2015 arasındaki sürece dair konuşarak kamuoyunu aydınlatacak 4 önemli siyasi figür var: Erdoğan, Davutoğlu, Öcalan ve Demirtaş. İlk ikisinin gerçek bir izahatta bulunmayacağını biliyoruz. Öcalan\'ın da bulunması mümkün olmadığına göre, geriye siz kalıyorsunuz. O dönemi açık biçimde kamuoyuna ne zaman anlatacaksınız? Ya da bunu birkaç cümleyle nasıl özetlersiniz? Sorusuna ise su yanıtı verdi;
‘’TBMM’de bir Araştırma Komisyonu kurulmalı ve bu konu tarafından enine boyuna araştırılmalı. Ben de o komisyona bilgi vermeye hazırım. Bende öyle şoke edici, spekülatif bir bilgi yok, hepimizin bildiği yakıcı gerçekleri daha detaylı anlatabilecek durumdayım sadece. Ayrıca Öcalan’ın da böyle bir komisyona yardımcı olacağını, bilgi vereceğini düşünüyorum. Nihayetinde komisyonun, bir tür hakikat ve yüzleşme komisyonu rolü olacak. O dönemi bir cümleyle anlatmak gerekirse Türkiye siyasi tarihinin en ciddi kumpaslarından ve katliam dönemlerinden biri olarak belirtebiliriz.’’
Demirtaş ayrıca Gazete Duvardan Değerli Nergis Demirkaya’nın sorusuna cevap verirken bahsettiğim kişiler şunlardır diye açıklamada bulundu;
- 2. Ordu Komutanı Orgeneral Adem Huduti. “Cizre ve Sur\'u temizleyen komutan”, “Hudutların komutanı Adem Huduti” manşetlerine konu olmuştu. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
- Yüksekova 3. Taktik Piyade Tümen Komutanı Tümgeneral Halil İbrahim Ergin. Yüksekova\'nın büyük kısmının yıkılmasına sebep olan operasyonların komutanıydı. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
- Hakkari Dağ Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Ahmet Otal. Yüksekova\'nın büyük kısmının yıkılmasına sebep olan operasyonların komuta kademesindeydi. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
- 2. Ordu Kurmay Başkanı Tümgeneral Avni Argun. Cizre ve Sur operasyonlarının komuta kademesindeydi. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
- Şemdinli 34. Hudut Tugay Komutanı Tuğgeneral Ali Saynur. Yüksekova\'nın büyük kısmının yıkılmasına sebep olan operasyonların komuta kademesindeydi. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
- Yüksekova 3. Piyade Tümen Kurmay Başkanı Albay Mehmet Sezgin. Yüksekova\'nın büyük kısmının yıkılmasına sebep olan operasyonların komuta kademesindeydi. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
- Şırnak 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanı Tümgeneral Abdullah Baysar. Roboski katliamında Uludere Şenova Tugay Komutanlığında görev yapıyordu. Katliamdan üç yıl sonra 2015’in Ağustos ayında Şırnak 23. Jandarma Sınır Komutanı olarak yeniden atandı. Şırnak\'ta yürütülen operasyonların komuta kademesindeydi. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
- Şırnak Çakırsöğüt Jandarma Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Ali Osman Gürcan. Şırnak Cizre ve İdil ilçelerindeki operasyonların ana gücünü oluşturan Çakırsöğüt Tugay Komutanı. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
- Astsubay Ömer Halis Demir tarafından öldürülen Tuğgeneral Semih Terzi Şırnak\'ta görevliydi. Terzi hem Suriye\'de hem de bölgede yapılan operasyonlarda Özel Kuvvetleri yönetiyordu. 15 Temmuz gecesi, Silopi\'den Irak Kürdistan Bölgesine geçip sonra tekrar Silopi’ye döndü, oradan Diyarbakır\'a ve Diyarbakır\'dan da bir tim ile birlikte Ankara\'ya geçip orada öldürüldü.
- Beytüşşebap Kaymakamı Kadir Güntepe. Bylock kullanıcısı olduğundan tutuklandı.
- Şırnak Vali Yardımcısı Cüneyt Manisa. Bylock kullanıcısı olduğundan tutuklandı.