Türkiye’de Kürt halkının ezildiği, eşit yurttaşlık talebinin karşılanmadığı gibi temel başlıklarda ortaklaşıyoruz” diyen Baş, ayrışma noktalarını ise şöyle açıkladı: “Biz daha ortodoks Marksist bir çizgide bir işçi sınıfı iktidarını savunuyoruz. HDP daha çoğunlukçu, radikal demokrat bir ideolojik politik hatta sahip Ortak düşmana karşı beraber mücadele etmesi gereken dost iki partiyiz” Baş, türbanlı bir tekstil işçisinin, “18 yıl önce sadece türbanı için AKP’ye oy verebiliyordu. Şimdi; ben türbanlıyım ama cipe binen türbanlıyla aynı değilim fikri bence fazla” diyor.
23 Nisan’da TBMM’deki konuşmanız esnasında yayın kesildiğinde ne anlatıyordunuz?
Egemenliğin artık millette değil, tek adama ait olduğunu söylediğim noktada kesilmiş. İlgili kanalların yöneticilerine teşekkür mesajlarımı gönderdim. İyi ki kestiler, böylece konuşma çok daha geniş kesimlerin dinleyebildiği bir hal aldı. O konuşmayla ilgili benim için birkaç durum var. Biri, biz parlamentoda grubu olmayan partilerin söz hakkı konusunda ciddi bir mücadele veriyoruz.
‘Biz Sosyalistiz, HDP Radikal Demokrat’
- Meclis’e HDP’den girdiniz, sonra Türkiye İşçi Partisi’ni (TİP) kurdunuz. Aranızda çok mu görüş ayrılığı vardı da siyaset artık ittifaklarla yürürken bu yola girdiniz?
Biz sosyalistiz, HDP radikal demokrat. Dolayısıyla biz zaten hiçbir zaman HDP’li olmadık. HDP bize bir ittifak önerdi. Biz aslında Gezi Direnişi’ni muazzam bir halk hareketi olarak düşünüyoruz ve Türkiye’deki sosyalist harekete büyük bir mesaj verdiğini, önemli bir sorumluluk yüklediğini düşünüyorduk: “Sosyalist hareketin kendisini yenilemesi gerekir”. TİP’in kuruluşunun temel referansıydı. Kuruluş çalışmaları Mart 2018’de başladı. 17 Nisan’da Bahçeli erken seçim çağrısı yaptı, çok hızlı bir şekilde erken seçim kararı alındı. Biz henüz partiyi kurmamıştık. HDP’li arkadaşlar bize geldiler, sizi milletvekili olarak düşünüyoruz dediler.
Üç temel kıstas koyduk: Biz güçlü olduğumuz yerden aday oluruz. Seçildikten sonra ayrılırız. Seçim çalışmamızı ayrı yaparız. Amacımız aynı zamanda HDP’ye de faydalı olmaktı. HDP’nin mutlaka barajı geçmesi gerekiyordu. Bu kadar büyük bir gücün parlamento dışında kalmaması gerektiğini düşünüyorduk. Ayrıca TİP, ta 1960’lardan bu yana Türk ve Kürt emekçilerinin birlikte mücadele etmesi gerektiğini savunan bir parti. Ama biz HDP’li olmadık.
- Kürt meselesine bakışınız aynı mı mesela?
Güncel olarak bakarsak, ortaklaştığımız konular var. Bu iktidar genel olarak halk düşmanı politikalarının sivri ucunu Kürt düşmanlığı olarak tarif etmiş durumda. Ben AKP’ye baktığımda Türk, İslamcı, erkek bir iktidar kurgusu olduğunu düşünüyorum. Alevilere yönelik de aynı davranışı sergilediğini, Sünni Müslüman kesim içinde taban genişletme içerisinde olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de Kürt halkının ezildiği, eşit yurttaşlık talebinin karşılanmadığı gibi temel başlıklarda ortaklaşıyoruz.
- Nerede ayrışıyorsunuz?
Biz daha ortodoks Marksist bir çizgide bir işçi sınıfı iktidarını savunuyoruz. HDP daha çoğunlukçu, radikal demokrat bir ideolojik politik hatta sahip. Ortak düşmana karşı beraber mücadele etmesi gereken dost iki partiyiz.
- Sizin seçmeniniz kim?
Esas olarak devrimcilerden, sosyalistlerden oy alıyorduk ama sanıyorum bu parlamento süreciyle beraber sesimiz daha geniş kesimlere ulaşmaya başladı. Esas organik ilişki kurmak istediğimiz işçi sınıfı, emekçilerle buluşmaya başladık. Bizim açımızdan sevindirici olan, “gri yakalı’ diye tarif ettiğimiz kesimle bağımız oluştu.
- “Gri yakalılar”ı biraz açalım...
Eğitimli işgücü… Beyaz yakalı çalışıyor ama mavi yakalı gibi yaşıyorlar. Türkiye’de siyasetin temel problemi. Siyaset bir zengin uğraşı olarak görülüyor. Oysa bir virgülün yerinin değişmesi bir insanın emekliliğini 10 yıl etkileyebiliyor. Bir kelimenin başka türlü yazılması, sizin çocuğunuzu okula göndermek için dünyanın parasını kazanmanıza gerektiriyor. Milyonlarca insanın hayatını etkiliyor ama “Siyaset pis bir iş” deniyor. Bizim temel mücadele alanımız bu. İşçinin, öğretmenin, öğrencinin, sokaktaki insanın siyasetteki belirleyici kuvvet olmasını istiyoruz. Dayanışma ağları kuruyoruz, sendikal faaliyetlere önem veriyoruz. Parti binası yerine dayanışma merkezi açıyoruz.
- Orada nasıl faaliyetler yürütülüyor?
Mesela “Fazlaysa bırak, ihtiyacın varsa al” diye bir uygulamamız var. Şu anda insanların en çok ihtiyacı olan şey. Yiyecek ekmeğe ihtiyacı var insanların. Geçen hafta bütün dayanışma ağlarında siperlikler ürettik. Üç gün önce sokakta yaşayan insanlara yemek dağıtıldı. İktidar bir sadaka kültürü yerleştirmeye çalışıyor. Biz buna karşı çıkıyoruz. Yukarıda yüce bir güç var, siz avuç açacaksınız, o size sadaka verecek. Biz bunun yerine eşitlerin dayanışması dediğimiz yatay örgütlenmeyi hayata geçiriyoruz. Biz birbirimize yardım ediyoruz.
- Dayanışmadan söz etmişken CHP’li belediyelerin yardımlarının engellenmesini de konuşmak gerekiyor...
Yerel seçimlerden önce ne diyorlardı, hatırlayın. CHP belediyeleri alırsa topluma hiç yardım gelmeyecek, bütün yardımlar kesilecek diyorlardı. Şimdi iktidar yol verse, bu söylediğinin yalan olduğu ortaya çıkacak. CHP’nin de herkese, hatta onlardan daha adil biçimde yardım ulaştırdığı ortaya çıkacak. Bunu engellemeye çalışıyor. Ellerinde devletin asker gücü, polis gücü, medya gücü var. Yargı iktidarın sopasına dönüşmüş durumda. İktidar bunlarla yönetebilme hayali kuruyor bence. Tersten Bremen Mızıkacıları’na benziyor. Onlar hırsızları kovalamak için bağırıyordu. Bunlar da gerçek duyulmasın diye çok bağırıyorlar. Bütün bunlar yaratıcılığı geliştiriyor. Örneğin Adana’da bedava ekmek veremezsin dediler, Başkan 5 kuruşa dağıtıyorum dedi. Muhalefet, “İktidar bize yaptırmıyor” diye bakmamalı, yapmanın yollarını bulmalı. Bunun için halka yaslanmak temel mesele. Biz bunu siyasetin merkezine yerleştirmek istiyoruz.
‘Gerçek Yeni’ Aranıyor
- “Nişantaşı”nda oturan, hiç HDP seçmeni olmayacak seçmenin gidip Selahattin Demirtaş’a oy verdiği seçimi hatırlayın. Bu seçmen hareketi bir sonraki seçimde sizin partinize yönelir mi?
Bence çok kuvvetle. Şunu kabul edelim, Selahattin Demirtaş’ın çok özgün katkıları oldu. Aşağı yukarı aynı kültürden geliyoruz. Selahattin de demokratik sosyalizm çizgisinden geliyor ve halkla doğrudan birlikte siyaset yapma perspektifine sahip genel başkan idi. İkincisi, şöyle bir fırsat yakaladı ve çok iyi değerlendirdi: CHP’nin Ekmeleddin İhsanoğlu gibi son derece yanlış tercih yaptığı bir noktada üçüncü bir seçenek olarak ortaya çıktı. Hemen arkasından da HDP’nin barajı aşması, AKP’yi iktidardan düşürecek bir hamle olarak ortaya çıkınca, bunları çok iyi değerlendirdi. Gezi Direnişi’nde heyecanlanan ve sokağa çıkan milyonlar iktidarı sevmiyor ama muhalefetin de kendisini temsil etmediğini düşünüyor. Gerçek bir yeni arayışı olduğunu düşünüyorum.