Dünya çapında çatışmalı ihtilafların olduğu bölgeler üzerine saha araştırmaları yapan ve verilere dayanarak belirli aralıklarla bunları raporlaştıran Uluslararası Kriz Grubu, 22 Ekim’de Türkiye ve PKK raporunu yayınladı.
Raporun en başında yapılan değerlendirmede “Türkiye’de iktidar partisi son dönemde savaşta ve seçimde elde ettiği kazanımların, PKK’ya karşı sert politikasını haklı çıkardığını düşünüyor. Ancak bu politikalar aynı zamanda Kürtler’in sorunlarını da körüklüyor; bu da çatışmanın sürmesine yol açıyor. Ankara bu nedenle akılcı davranıp yıkıcı çatışmayı azaltmanın yollarını arayabilir” denildi.
“Veriler çatışma dinamiğinin değiştiğini gösteriyor”
Raporun ilk bölümünde, TSK ile PKK arasındaki çatışmaların 2015 yılı Temmuz ayından bu yana Türkiye ve Kuzey Irak’ta 4,600 can kaybına yol açtığı belirtiliyor; can kayıplarına yönelik açık kaynaklardan toplanan verilerin çatışma dinamiğinin değiştiğini gösterdiği de vurgulanıyor.
Uluslararası Kriz Grubu’nun topladığı veriler çatışmanın kentlerin dışına taşındığı, son iki yıldır PKK ya da ona bağlı TAK’ın metropol bölgelerde saldırı düzenlemediğini gösteriyor. 2019 yılında ayda ortalama 40 can kaybının Türkiye’nin Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu güneydoğunun kırsal kesimlerinde yoğunlaştığı belirtiliyor.
TSK’nın Kuzey Irak’taki Pençe Harekatı raporda yer aldı
Raporda Türkiye’nin Kuzey Irak’ta 27 Mayıs 2019’da başlattığı Pençe Harekatı’na da yer verildi. Son bir yıl içinde özellikle Kuzey Irak’ta PKK üyeleri arasında ölüm oranının yükseldiği belirtildi. “Ankara’nın, sokağa çıkma yasakları, drone operasyonları ve daha fazla sayıda güvenlik gücü ile harekatı yoğunlaştrmasının sonucunda 2019 yılında çatışmaların tırmandığı önceki 3 yılın her birine kıyasla daha fazla sayıda üst düzey PKK’lı öldürüldü” değerlendirmesi yapıldı. Son 3 yıldır kullanılan taktiklerin güneydoğu kırsalında PKK’nın manevra alanını önemli ölçüde daralttığı da vurgulandı.
“Suriye operasyonu PKK direnişini körükleyebilir”
Raporda PKK’nın son yılda daha fazla kayıp vermesi üç sebebe bağlandı: “İlk olarak, PKK Türk askerlerinin uyguladığı sokağa çıkma yasağı ve güvenlik kordonlarıyla gözdağı verdiği güneydoğu köylerindeki destekçilerinden tedarik sağlamakta ve buralara sığınmakta zorlanıyor. İkinci olarak, drone’lar ve diğer yeni askeri teknolojiler Ankara’ya militanların dağdaki sığınaklarından temizlenmesi imkanını sağladı. Üçüncü olarak da, ABD’nin PKK üzerinde Türkiye’deki saldırıları önleme baskısı örgütün büyük ölçüde savunmada kaldığı anlamına geldi.” ABD açısından bu baskının sebebinin de, Washington’un Suriye’de PKK’nin HSD/YPG ile ortaklığına Türkiye’nin tepkisini önleme çabası olduğu belirtildi.
Ankara’nın 9 Ekim’de başlayan Suriye’nin kuzeydoğusuna yönelik operasyonunun Türkiye içindeki etkisi belirsiz olsa da, operasyon Türkiye’ye karşı PKK direnişini körükleyebilir” değerlendirmesi yapıldı.
Kuzey Irak operasyonunda daha fazla sayıda PKK’lının öldürülmesinin Ankara için bir zafere dönüşmediği, PKK’nın Türkiye sınırları dışından savaşçı aldığı ve bazı Kürtler arasında devlete karşı oluşan tepkiden yararlandığı vurgulandı.
Güvenlik uzmanlarının Türkiye’nin Kuzey Irak’ta yürüttüğü operasyonun üç amacının olduğuna dikkat çektikleri, bu amaçların da “PKK kamplarının bulunduğu ve örgüt için lojistik bir kanal olarak taktiksel öneme sahip Hakurk bölgesindeki mobilizasyonuna darbe vurmak, Türkiye-Irak sınırında Türk ordusunun PKK’nın Kandil’deki merkezine erişimini sağlayabilecek bir tampon bölge oluşturmak, Irak ve Suriye arasında direnişin transit rota olarak kullandığı Sincar’da PKK varlığını azaltmak”
“Ankara, Bağdat, Erbil ilişkileri harekatın istihbarat paylaşımını kolaylaştırdı”
Raporda “Ankara, Bağdat ve Erbil’deki Kürdistan Bölgesel Yönetim arasındaki sıcak ilişkilerin sınır ötesi operasyona yardımcı olan istihbarat paylaşımını kolaylaştırdı” denildi.
Raporda Kuzey Irak’ta yürütülen operasyon ve TSK’nın PKK’nın üst kadrosunu hedef alan askeri baskısının 17 Temmuz’da Erbil’de Türk bir diplomatın öldüğü saldırıyı tetikleyen unsurlar olabileceği belirtildi. Söz konusu saldırıda Erbil’deki bir restoranda kimliği belirlenemeyen silahlı bir kişi tarafından açılan ateşte konsoloslukta çalışan Irak vatandaşı Osman Köse öldürülmüştü.
Raporda PKK’nın olayla doğrudan bağlantısı olduğunu yalanladığı ancak 24 Temmuz’da üst düzey PKK’lı Bahoz Erdal’ın verdiği bir röportajda saldırıyı övdüğü, Osman Köse’nin sıradan bir diplomat olmadığını, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki PKK operasyonundan sorumlu olan bir istihbarat görevlisi olduğunu söylediği belirtildi.
Uluslararası Kriz Grubu raporunda, son dört yıl içinde AK Parti ve ittifak ortağı MHP’nin güneydoğu bölgelerinde seçmen desteğini sağlamlaştırdığı, HDP’nin ise devletin yoğun baskısına rağmen güçlü olduğu kentlerden gördüğü seçmen desteğini muhafaza ettiği belirtildi. Ancak “Ankara’ya sertlik yanlısı politikalar sonuç veriyor gibi görünse de, hem savaşta hem de sandıkta bu politikalar, Türkiye’nin Kürtleri’nin bir kesiminde PKK ile çatışmanın sürmesine yol açan tepki ve öfkeyi körüklemeye devam ediyor” tespiti yapıldı.
Güvenilir anketlerin AK Parti ve MHP’ye desteğin kritik yüzde 50 eşiğinin altına düştüğünü gösterdiği, bunun da büyük ölçüde sebebinin iktidar partisinin muhafazakar Kürt seçmenin yaklaşık yarısını kaybetmesi olduğu belirtildi. “Ankara’da siyasi liderlerin Türk milliyetçilerden daha fazla oy alarak, kaybettiği muhazakar Kürt seçmenin desteğini telafi edip-edemeyeceği belirsiz” denildi.
“Türkiye çözümün önünü açmayı amaçlayabilir”
“Türkiye’nin ciddi bir ekonomik kriz ve Batılı müttefiklerinden de yaptırımla karşı karşıya kaldığı bir dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. Yılı yaklaşırken, Ankara’daki siyasi liderler şu an ciddi anlamda zayıflamış bir PKK ile orta yolun bulunmasının yollarına bakılması seçeneğini değerlendirebilir ve 35 yıldır devam eden, Türkiye’nin kaynaklarını tüketen ve stratejik potansiyelini de düşüren bu çatışmanın çözümünün önünü açmayı amaçlayabilir” ifadeleri kullanıldı.
“Çatışmanın milliyetçi duygular etrafında toplumu birleştiren ve iktidar partisine yarar sağlayan etkisinin süresiz bir şekilde devam etmesi olası değil. Türkiye’nin bir dizi güvenlik ve ekonomik zorluklarla mücadele ettiği ve Batı ile ilişkilerinin düşüşe geçtiği bir dönemde, Ankara’daki siyasi liderlerin kendisini milliyetçili bakışa hapsetmeyip Kürtler cephesinde sertlik yanlısı rotasını değiştirmek dahil tüm seçenekleri değerlendirmesi akıllıca olacaktır” denildi.