O dönem bir kurumda yöneticilik yaparken, aynı zamanda doktora öğrencisi olduğunu belirten Avşar, bu sırada yazar Kemal Burkay'ın çıkarttığı Özgürlük Yolu dergisinin etkinliklerine katıldığını ifade etti.
Darbenin hemen ardından yakalandığını kaydeden Avşar, 45 gün gözaltında kaldıktan sonra hiçbir gerekçe sunulmadan cezaevine gönderildiğini, burada tutulduğu hücrede kötü muamele gördüğünü, tutukluluğu üzerinden bir yıl geçtikten sonra hakkında takipsizlik kararı verildiğini aktardı.
Yaşadıklarını unutabilmek için hayatında birçok değişikliğe gittiğine işaret eden Avşar, bütün çabasına ve aradan geçen yıllara rağmen kendisine ve aynı koğuşta kaldığı arkadaşlarına uygulanan kötü muameleyi bir türlü unutamadığını dile getirdi.
Avşar, 12 Eylül'ün toplumun bütün kesimlerini mağdur ettiğini ancak gözaltına alınan ya da tutuklanan kadınlara yaşatılanları bugün bile tam olarak anlatmanın mümkün olmadığını vurguladı.
"Neden tutuklandığımı bilmiyorum"
Demokrasi tarihinin kara lekelerinden 12 Eylül 1980 darbesinin antidemokratik uygulamalarına maruz kalanlar, aradan geçen 39 yıla rağmen yaşadıklarını unutamıyor. 12 Eylül mağdurlarından Yüksel Avşar, Mamak Askeri Cezaevinde tutuklu kaldığı süre boyunca yaşadıklarını Anadolu Ajansı'na anlattı.
"Cezaevindeki kadınların tamamı suçsuzdu. Zira birçoğu benim gibi işkence cenderesinden geçirildikten sonra yargılama gereği duyulmadan serbest bırakıldı. Bir kısmı da mahkeme aşamasında beraat etti. Cezaevinden çıktığımızda hiçbirimiz eskisi gibi olamadık. Yaşama dair umutlarımız, ideallerimiz zorbaca elimizden alınmıştı. Çıkanlar, yaşamının yarısını o cezaevinde bırakarak hayatına kaldığı yerden devam etmek zorunda kaldı. Çünkü onların yaşamlarına, duygularına, evliliğine, çocuğuna el konuldu. İşimi kaybetmiştim. Büyük hevesle başladığım doktorama da devam edemedim. Esasında 12 Eylül, kadınlar için bir cendere, işkencenin bir başka adıydı. Aradan geçen zamana rağmen beni neden aldıklarını hala bilmiyorum. Anlayacağınız 'pardon' gibi bir şey oldu."
Avşar, cezaevinde kadınlar üzerinde yürütülen yıldırma politikalarının tarihte bir başka örneğinin olmadığına inandığını dile getirerek, şöyle devam etti:
"Maruz kaldığı işkence nedeniyle annelik yeteneğini kaybeden arkadaşlarımız oldu. Annelik gibi kutsal ve tarifsiz bir duyguyu ömür boyu yaşayamayacak kadınların bu durumu, darbecilerin kirli uygulamalarının sonucudur. Dünyanın hangi hazinesi bir kadına annelik duygusunu yaşatabilir? 12 Eylül, ailesini kaybedenler kadar hiçbir zaman aile olmayacak kadınların mağduriyetinin de adıdır. 12 Eylül, gururumuzun yanı sıra anneliğimizi de çaldı. Suçu varsa bir insanın, yargılar sonra da cezasını verirsiniz. Oysa ki yargısız infazlar, işkenceler, aşağılamalar o günün rutini olmuştu."
"İşkencecimle karşı karşıyaydım"
Kadınlara nedenini bilmedikleri bir bedel ödetildiğine değinen Avşar, buna sebep olanları hiçbir zaman affetmeyeceğini bildirdi.
Avşar, cezaevinden çıktıktan sonra takip edildiğini, dışarıda olması nedeniyle fiziki işkence yapamayan darbecilerin bu şekilde kendisine psikolojik şiddet uyguladıklarını belirterek, şöyle konuştu:
"Cezaevinde yaşadıklarımın etkisiyle uzun süre bunalımda kaldım. Yaşadıklarımı elbette unutmak istiyorum ama unutamıyorum. Dışarı çıktıktan sonra sokakta yürürken sürekli arkama bakardım. Kapı her çaldığında beni 'almaya geldiler' endişesi sarardı. Diğer arkadaşlarımızın hepsi de aynı şeyi yaşıyor. Hayatımızın bir kısmını bırakıp çıktığımız cezaevinden, payımıza korku ve endişeler düşmüştü. Yıllar sonra Ulus semtinde alışveriş yaptığım sırada cezaevinde bana işkence yapanlardan biriyle karşılaştım. Kanım dondu. İşkencecimle karşı karşıyaydım. O da beni tanıdı, birden donup kaldı çünkü. Tuhaf bir duyguydu."
Demokrasiye yönelik her türlü antidemokratik girişime karşı olduğunun altını çizen Avşar, 12 Eylül ve benzeri süreçlere karşı daha fazla demokrasi ile mücadele edilebileceğini sözlerine ekledi.