Yüzyıl önce birinci paylaşım savaşıyla bölgenin kaderi başta İngiltere ve Fransa olmak üzere emperyalist devletlerin çıkarlarına uygun olarak adil olmayan bir şekilde düzenlendi. böl yönet politikalarıyla yüzyıl bölge idare edildi. Bölge dünyada ki gelişmelerin dışında tutuldu. Sadece baştaki diktartörler efendilerine göre el değiştirdi .Gelen gideni aratmadı. Baskı işkence her dönem artarak devam etti. İç didişmeyle yapılar birbirine karşı kullanıldı. Oluşturulan diktatörlükler halkın yaşamını cehenneme çevirdi. Üstten alta kadar işleyen baskıcı sistem toplumun hücrelerine kadar nüfus etti .’sisteme karşı çıkılmaz ancak sisteme dahil olunur ‘şiarıyla hareket edildi. Bölgenin en kadim halklarından olan kürtler sisteme bile dahil edilmedi. Dört parçaya bölünerek adları bile unutturulmaya çalışıldı . Türkiye ,Irak,İran ve Suriye’deki egemen güçler bölgenin birçok sorununda muhalif olmalarına rağmen kürt sorununda daima ortak tavır ve karar sahibi oldular. Bölge coğrafyasında kürt ve kürdistan adı silindi. Her parçada kürtler üzerinde özel uygulamalar derinliğine sürdürüldü.
20.yy ilk çeyreğinde bölge halklarının iradesine rağmen adaletsizce çizilen sınırlar günümüze kadar varlığını devam ettiren bu baskıcı rejimler için yolun sonuna gelindiği yeni bir döneme geçiş yapıldığı bölgedeki gelişmelerin bununla bağlantılı olduğu bir gerçek. Her rejimin tarihte ektiğini biçmekle karşı karşıya kaldığına tanık oluyoruz . Iraktaki gelişmeler de bunun somut bir ifadesidir. Yaşanan olaylar ani bir gelişme durumundan çok tarihten gelen haksızlıkların değişik biçimlerde kendini dışa vurumudur.
Saddam Hüseyin baskı ve şiddetle toplumu bir arada tutmaya yönetmeye çalıştı . hatta şiddeti Irak sınırlarını aşarak İran ve Kuveyte taşıdı. En son ABD müdahalesiyle kendini darağacında buldu. ABD müdahalesi bir diktatörün sonu oldu. Bu müdahale ‘Irak halkına demokrasi ve refah ‘getirecekti . ne yazık ki Saddam dikatatörünün yerine Maliki diktatörlüğü geldi. İktidar Sünnilerden Şialara geçti. Süreç içinde sünniler dıştalanarak baskı altına alınmaya çalışıldı. Saddam rejimi ile çatışma halinde olan kürtler örgütlü yapılarıyla tarihteki yerini almaya çalıştı. İmha ve inkarı yaşayan kürtler sancılıda olsa güneyde bir doğuşu gerçekleştirdi.
İŞİD olayını bir hortlak gibi görmek tarihte biriken ağır sorunları bunun sonucunda yaşanan acılı süreçleri görmemek anlamına gelir. Bu biriken öfkenin , çekilen acıların intikamı biçiminde gerçekleşsede esas nedenini yaşanmış geçmişte aramak gerekir. İŞİD çağa ters bir harekettir. Uzun vadede gelişme şansı yoktur. Diktatörlüğün başka bir versiyonudur. Yaptıkları ve yapacakları yeni bir felaketin hazırlayıcısıdır. Tabi ki bu hareket İŞİD ile sınırlı değildir. İçinde BAAS çıların ,başka dini grupların yanısıra özü itibariyle sünni hareketidir. Süreç içinde sünni –şia mezhep çatışmasına dönüşme ihtimali yüksektir. Daha şimdiden bunun emarelerini görmek mümkündür. Malikinin yanlış ve dıştalayıcı politikaları bu hareketin yaratıcısıdır. Mevcut politikalar değişmedikçe savaş , şiddet bu politikaların bir sonucu olarak kendini üretmeye devam edecektir. Irakın sorunları daha doğrusu Orta doğunun sorunları köklü bir değişim-dönüşüm ile demokrasi içinde çözülebilir.
Bölgedeki gelişmelerden özel olarak Iraktaki gelişmeler Türkiye’yi ciddi bir biçimde tereddüte sokmuştur. Meydana gelen her gelişmenin Türkiye’yi yakından etkilediği bilinmektedir. Çünkü Türkiye’nin kucağında duran, çözüm bekleyen bir kürt sorunu vardır.inkarla ,asimilasyonla ,sürgünlerle bitmeyen giderek büyüyen bu sorun en çok Türkiye’yi zorladığı gelinen bu aşamada daha çok zorlayacağı tüm çevreler tarafından kabul görülmektedir. Mevcut ortaya konulan çözüm biçimi ile sorun ortadan kalkacak mıdır? Yoksa daha da çetrefilleşerek içinden çıkılmaz bir hal mi alacak? Göründüğü kadarıyla sorundan duyulan korku ve sistemin katı milliyetçi yapısı sınırlı bazı yapay değişikliklerle ayar verilmeye çalışılıyor. Geçikmiş olan sorunu daha da zamana yayarak geciktirilmesi beklenmedik sonuçlara yol açması Türkiye’nin eseri olacaktır. Zaten ırkçı-milliyetçi çevreler kürt sorunu diye bir sorunun olmadığını açıkça ifade ediyorlar. ‘Kürtlerde bir türk gibi düşünebilir okul okuyabilir ,bir türk gibi yaşayabilir hatta görev bile yapabilir. Türk bayrağı altında yaşayan her vatandaş türktür.’ Bu zihniyet var oldukça soruna bu milliyetçi bakış açısı ile yaklaşıldıkça gelişmelerin yönünü kestirmek zor değildir. Türk milliyetçiliğinin kürt milliyetçiliğini yarattığını, bunun kaçınılmaz olarak çatışmayı beslediğini yaşanan örneklerden görebiliyoruz. Bu söylem ve eylemler bir değil birkaç İŞİD’i yaratmaya yeterlidir.
Irak’ta çözülmeyen sorunlar ve bunların yol açtığı sonuçlar üzerinde önemle durulması komşu ülkelere dersler niteliğindedir. Iraktaki gelişmeler bir iç savaşa doğru yol alırken ve bunun derinleşmesi tüm bölgeyi etkileyecektir. Halkların iradesini hiçe sayan belli kesimleri dıştalayan demokrasiden nasibini almamış Saddam taklitçileri kaba savaş gücünü mutlak gören diktatör sevdalıları çözüm olma şanslarını kaybetmiştir. Irakta doğru adil tüm halkların çıkarlarını esas alan demokratik bir yaklaşım olmadıkça ırak üçe de bölünse sorunları bitmeyecektir.
Güney kürdistan sorunun bir parçası olmadı, olmasını da gerektirecek bir durum yoktur . ancak çözümün en önemli parçasıdır. Federe Kürdistan Hükümetine önemli görevler yüklemektedir. Kürdistanın meşru sınırlarını savunma temelinde çözümleyici bir aktör olabilir. Irakta tüm kesimlere yer veren demokratik bir yönetim sisteminin oluşmasına öncülük etme şansı herkesten daha fazladır. Sorunların çözümünü savaşta değil barışçıl diyalog yöntemi ile çözüme kavuşması için etkili bir arabulucu olabilir. Bu saygınlık kadar kazandıran davranış olur. Mevcut belirsizliklerle yüklü bu kör dövüşün sürmesi herkese kaybettirir.
Halil Ataç
18.06.2014
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.