Ortadoğu ve Arap coğrafyasında baş gösteren halk hareketleri bölgede hala etkisini yoğun bir şekilde göstererek devam ediyor. Arap baharı olarak adlandırılan Bu halk hareketleri, Tunus, Mısır ve Libya'da 30–40 yıllık dikta rejimlerinin yıkılmasına neden olurken, Suriye rejimini de devirmekle yüz yüze bırakmıştır. Bu süreç her ne kadar Arap baharı olarak adlandırılsa da, maalesef henüz Arap ve Ortadoğu halkları açısında, çok zor, fırtınalı geçen, beraberinde büyük ölümleri, yıkımları getiren bir kışı andırıyor. Sözü edilen coğrafyada kısa sürede bir baharı öngörmek hayal olduğu gibi, var plan sorunlar, çelişkiler katlanarak derinleşiyor.
Büyük bir alt üstü yaşayan Ortadoğu yeniden şekillenme sürecini yaşıyor. Bu anlamda halklar tarihi bir sınav veriyor. Bütün devletler, halklar, partiler, siyasal gruplar varlıklarını sürdürmek en az zararla bu çatışmalı ortamdan çıkmak için var gücü ile çalışıyor. Bölgede esen değişim ve demokrasi rüzgârı tüm ülkeleri derinden etkiliyor. Değişime ayak direten bütün rejimler, sistemler aşılmakla yüz yüze kalacaktır.
İşte büyük değişim sancılarını yaşayan karmaşık Ortadoğu denklemi içinde en fazla şanslı, geleceği olan dinamik güç Kürtlerdir. Tarihte ilk defa böyle bir fırsatı yakalıyor diyebiliriz. İç ve diş koşulların elverişliliği muazzam imkânlar sunuyor. Fırsatlar iyi değerlendirildiğinde, süreç Kürtlerin gerçek baharına dönüşebilir. Mevcut konjoktürel durum Kürtlere büyük avantajlar sunuyor. Kürtlerin siyasal, örgütsel, askeri gücü de buna cevap olacak güç ve kapasitededir. Eksik kalan yön ulusal birlikten yoksun olmalarıdır. Dolaysıyla yeni sürece ortaya çıkan gelişmelere cevap olmak için ortak bir stratejiye ihtiyaç vardır. Eğer Kürtler bu süreçte yeniden kaybetmek istemiyorlarsa, parça birliğinin yanında ulusal çıkarlar temelinde bir ulusal birlik oluşturmaları ertelenemez bir görev haline gelmiştir. Ulusal çıkarlar neyi gerektiriyorsa ona göre politikalar üretmek, kararlar almak ve pratikleşmek oldukça önemlidir. Ama ne yazık ki Kürdistan'da henüz böyle bir ulusal birlikten söz etmek mümkün değildir. Değişik dönemlerde bazı arayışlar, anlamlı çalışmalar olsa da bazı tekçi, otoriter yaklaşımlar yüzünden henüz pratikte anlam bulamadı. Böylesi kutsal bir görevin gerçekleşmesi için, Kürdistan'da bir zihniyet devrimine ihtiyaç vardır. Parti ve örgütler arası önyargılar o kadar güçlüdür ki bırakalım ittifak yapmayı, bir araya gelmekten bile aciz olan partiler vardır. Birbirine düşmanca bakan her türlü ithamı reva gören bir particilik anlayışı mevcuttur. İşte bu anti demokratik, otoriter, kendini esas alan zihniyet aşılmadan Kürtler arası bir birliktelikten bahsedilemez.
Kürdistan'da bu zihniyet Kürtler arası birliği engellediği gibi, ortaya çıkan birçok fırsatında heba olmasına neden olmuştur. Geçmişte kuzey ve güney parçalarında bunun örnekleri çokça görüldü. Mevcut durumda rojava devrimi şahsında halka dayatılanlar yine eskinin bir devamı gibidir.
En fazla birlik arayışlarının olduğu Kürtlerin her zamankinden daha fazla birliğe ihtiyaç duyduğu bir süreçte, rojava'da kendini tek iktidar gücü olarak görmek, var olan parti ve örgütlerin çalışmalarını engellemek, tarafları baskı altına almak, tutuklamak, onları yok saymak, ne kadar demokratik bir yaklaşım olur. İster beğenelim ya da beğenmeyelim PYD dışındaki tüm parti ve örgütler de rojava'nın bir gerçeğidir. Bu gerçeği baskı altına alarak değiştiremezsiniz. Çok zorlarsanız Kürtleri böler, iç çatışmanın fitilini yakarsınız.
Hâlbuki genelde Suriye dikta rejimine karşı baş gösteren halk hareketi tüm Kürtlere özelde rojava'daki Kürtlere tarihi bir fırsat sunmuştur. Bu fırsatı bir özgürlük hamlesine dönüştürmek, rojava halkı için kalıcı bir statüye kavuşturmak bütün Kürtlerin birincil görevidir. Tüm Kürtler böyle baktı, bu temelde hareket etmeye çalıştı. Ama olmadı. Aslında rojava devrimi ulusal birliğin sembolü olabilirdi. Kürdistan'ın tüm parçalarından her türlü güç, yardım alabilirdi. Böylece tüm Kürtler, ulusal birlik bayrağı altında her türlü düşmanca saldırılara kaşı savaşır, rojava'yı savunabilirdi. Rojava halkı bunu hak ettiği gibi, diğer parçalardaki halkında borcunu ödeme görevlerini yerine getirme fırsatını verecekti. Ama maalesef PKK zihniyeti kendine biraz alan açınca rojava'yı kendine bir iktidar sahası olarak gördü. Kendisi dışında kalan, hiçbir siyasi-askeri müsaade etmedi. Var olanları da baskı altına alarak etkisizleştirdi.
Bu yaklaşım rojava devrimine zarar vermiştir, güçsüzleştirmiştir. Demokratik, özgürlükçü, kucaklarcı olmayan, farklılıklara yer vermeyen hiçbir zihniyet başarı kazanamayacağı gibi Kürtleri, içinden çıkılamaz yeni kaoslara sürükler.
12.11.2013
Selahattin Gün
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.