Bir şeye tavır koyacaksanız ‘Kürtler kimsenin maşası değil’ diye tavır koyun. Bakın aynı şeyi kaçıncı keredir yaşıyoruz. Hepimiz biliyoruz ki, cumhuriyetin önemli sacayaklarından biri Kürdistan’da yapılan katliamlardır. Bu katliamlar cumhuriyetin kendisini kurumlaştırmasında önemli bir ayak olmuştur. Ardından ise Kürtleri politika malzemesi haline getirmiştir. Militer yapıyı Kürtler üzerinden canlı tutmuş, topluma vermek istediği mesajı bu yolla vermiştir. AKP Hükümeti döneminde durumu tam olarak bununla izah edemeyiz. Çünkü kemalist karakterli militer yapı AKP iktidarına terstir. AKP iktidarı Osmanlı perspektifine sahiptir ve askeri kurumlaşma bu perspektif üzerinden yapılanıyor. Bu nedenle Kürtlere tebaası olarak sahip çıkıyor. Doğru mudur? Hayır. Buna rağmen cumhuriyet tarihi göz önünde bulundurulduğunda AKP hükümeti Kürtler açısından ayrılıyor. Bir şeyi seçim için yapıp yapmadığı benim işim değil, bununla Türkler ilgilensin, CHP ilgilensin. Ben Kürtler için hangi adımı attığına bakarım. Bunun zorlanması gerektiğine inanırım. Bu konu buraya kadar tamam.
Diğer yandan AKP iktidar olabildi mi? Hayır. Ergenekon, Cemaat ve aslında adı konulmamış ama kemalist militer sistem içinde oluşmuş, oluşturulmuş birçok odak var. Ve AKP eğer ‘çözüm süreci’ adını verdiği süreci başlattıysa, Kürtlerin kara kaşı kara gözü için başlatmadı. Esas olarak bu odakların mali, politik kaynaklarının önemli bir kredisini ellerinden almak ve bu şekilde kurumlaşmak için başlattı. Peki başarılı oldu mu? Henüz değil. Çünkü hiçbir esas güvence altına alınmadı. Bu da burada kalsın.
Ergenekon darbe aldı ama var. Cemaat ise, uluslararası tekelle temas halinde gücünü koruyarak var ve AKP Hükümetinin Kürtler konusundaki politikalarından da rahatsız. Ve AKP üzerinden Türkiye’de oldukça kurumlaşmış durumda. AKP, dershane tartışmalarıyla arı kovanına çomak soktu. Cemaat ise buna en kritik yerden, ‘çözüm sürecinden’, en güçlü olduğu bir kurumla, emniyet teşkilatı üzerinden karşılık verdi. Gewer’de yaşananları ve ardından gelişenleri bununla bağlantılı okuyorum. Fakat böyle olsa bile bizim cephemizden sonuç değişmiyor.
İnsanlarımız ölüyor... Kendi içimizde ve dört parçada gergin, kritik bir aşamadan geçiyoruz. Tarihin bize öğrettikleri var. Statü istiyoruz. Ve Kuzey Kürdistan’da bir yandan ‘çözüm’ tartışılırken, diğer yandan iki insanımız infaz ediliyor. Ne zaman? Roboski’nin yıldönümünde. Ulusal onurumuz hiçe sayılarak, bütün ısrarlarımıza rağmen bırakalım birilerinin cezalandırılmasını, özür dahi dilenmemişken.. Hükümet, devletin suçlarının hesabını vermeyebilir. Ama Roboski bu hükümetin boynunun borcudur. Bu halka bunu açıklayana kadar da borçlu kalacaktır. Ancak Gewer olayını izah etmek zorundadır. Bu halkın kanı öyle ucuz değil. Yaşananların yarattığı ciddi zorlanmayı, hatta PKK üzerindeki baskıyı görmek zorundadır. Ve bu iş artık ‘provokasyonlara gelmeyin ’çağrısı sınırlarının dışına zorlanırken, AKP üzerine düşeni yapmalıdır.
Eveleyip gevelemeden bazı konuları da hepimiz ortaya koymalıyız kendi cephemizden. Bağımsızlık gönlümde yatandır. Kürt Halkının kendi kaderine karar verdiği günü görmeyi istiyorum. Hiçbir şeye karışmayan, hiçbir sorumluluk altına girmemiş her Kürt bu duyguyu yaşamalı. Ama sırtında yumurta küfesi taşıyan her Kürt niyetini beyan ederken, kritik aşamalarda tavrını ortaya koyarken düşünmek zorundadır. Kendisi dışında tek bir insan üzerinde etkide bulunan kişinin laf savurmaya hakkı yoktur. Yine belirtiyorum; Kuzey Kürdistan’da demokratik, yasal siyaset zemini olgunlaşabilir. Kürtler kendine güvenir, bağımsız politika üretirse burada sonuç alınır. Güneybatı Kürdistan Kuzeydeki gelişmelerden doğrudan etkilenir. Eğer Kuzey’de durumlar karışırsa Güneybatı Kürdistan karışır. Rusya ve İran’ın Kürtlere verdiği sözlere güvenilemez. Büyük bir yanılgı olur. 19. yy’dan beridir yüzleştiğimiz bu gerçeği göz ardı edemeyiz. Kuzeyde akılcı siyaset, Güneybatıda birlik üzerine kurulu siyasetin Doğu Kürdistan’da kendiliğinden bazı hakları zorunlu hale getireceğine inanıyorum. İran kadar kurnaz siyaset yürüten kadim bir devlet var mı? Öyle ki Ortadoğu müdahalesini boşa aldı. Yarın neyin nasıl gelişeceğini hiçbirimiz kesin olarak bilemeyiz. Ama yarın için sorumlu adım atabiliriz.
Ve şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Savaş alanının dışından atılan hiçbir savaş narası kulağa hoş gelmiyor. Kan Kürt siyasetinin malzemesi olmasın. Akıl, güç birliği, dört parçada var olan potansiyel ve dinamiklerimiz varken sağduyudan yoksun ve başkalarının kışkırtmasıyla kalkmaya yönelirsek bizi kaldıran kötü de oturtur. İplerimizi elimize almanın yolunu arayalım.
Neval Sevda Çelik Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.