Işid çetelerinin Kürdistan’a yönelik saldırıları bilhassa son bir haftada yoğunluk kazandı. Önceleri daha çok Kürdistan’ın güney doğusunda devam eden çatışmalar, bir haftadır ve çok daha şiddetli olarak batı tarafına kaydı. Anlaşıldığı kadarıyla, bu saldırılar daha uzunca bir süre devam edeceğe benziyor.
IŞİD deyince algıda oluşan, Bağdadi isimli bir köktendincinin komutasındaki çapulcu çeteler anlayışı doğru değildir. IŞİD, başta sünni Araplar olmak üzere, Kürdistan’ın özgürleşmesini istemeyen Farslar ve sözde islami, milliyetçi Türklerin de başını çektiği geniş bir yelpazede oluşan anti-Kürt katılımı ifade etmektedir. Her geçen günle birlikte gelişen ve cazibe merkezine dönüşen, hatta Araplar için artık dinlenme ve gezi merkezine dönüşen Kürdistan, Kürtleri sevmeyenlerin gözüne gözüne batmaya başlamıştır.
Filistin’in İsrail saldırıları karşısında, Kürt halkının tarafı, kendi acılarını yaşadığı için acıdaş bellediği mazlum Filistin halkı olmuştu. Filistin halkının da Kürdistan söz konusu olduğunda yaşadıkları acının benzerini yaşayan Kürt halkı ile dayanışma içinde olmasını beklenirdi. Ancak, Filistin Başbakanı’nın Türkiye ziyaretinde dile getirdiği “Bağımsız bir Kürdistan’ın sorun olacağı ve kendilerince tasvip edilmeyeceği” şeklindeki ifadesi ile Filistin medyası ve siyasileri tarafından dile getirilen “Bağımsız Kürdistan Arap kardeşliğinin bağrına saplanmış hançerdir” vurgusu, en masum Arabın dahi Kürt ve Kürdistan söz konusu olduğunda ne kadar bağnaz ve düşmanca düşüncelere sahip olduğunun delilidir. En masumu böyle düşünüyorsa, varın gerisini siz düşünün.
Tabi benim takıldığım konular bunlar değil. Bir bölgede savaş varsa, orada korkuların, yaralanmaların, ölümlerin ve dahası suç ve suçluların olması mutlaktır.
Kürdistan dört bir koldan saldırı altındadır.
Savaş, statik bir olgu değil, dinamik ve değişken bir yapıya sahiptir. Düşmanını alt etmek için çeşitli stratejilerin uygulandığı, taktiksel harekatların birbiri ardına planlandığı bir oyun gibidir savaş. Düşmanı yanıltmak ve en umulmadık anda en öldürücü darbeyi vurmak nihai amaçtır.
Kürdistan’da IŞİD’in saldırıları ile gelişen savaşta da benzer durumlar yaşanmıştır. Yaşanan tüm çatışmalardaki ortak nokta şudur: IŞİD bir bölgeyi ele geçirir ama kısa bir süre sonra Kürdistan kuvvetleri IŞİD’e büyük kayıplar verdirerek o bölgede kontrolü ele geçirir.
IŞİD’in savaş tarzı, insanlığın hiçbir değeriyle bağdaşmayacak kadar vahşi ve acımasızdır. Bu acımasızlıkları sorumsuz ve egoist medya ile sosyal medya kullanıcılarının haber ve paylaşımları ile halka sirayet etmektedir. Bir koyun keser gibi kelle kesme görüntüleri ve videoları düşüncesizce, sorumsuzca, IŞİD’in amaçlarını hizmet ettiklerinin farkında olmadan milyonlarca insanlara ulaştırılmaktadır. İnsanlar bu dehşet verici görüntüler ile hipnozlanmaktadır. IŞİD, kendi insanlarımızın elleriyle, kitlelerin yüreklerine devasa bir korku olarak sinmektedir.
Yüreklerdeki bu korku nedeniyle de IŞİD’in saldırdığı bölgelerde yaşayan insanlar kendilerini savunmadan kaçmayı tercih etmektedirler. Bu, oluşan psikolojik yıkım nedeniyle anlaşılır bir durumdur. Ancak özellikle Şengal saldırısında, bir takım sorumlu ve komutanların işlediği suça hiç kimse bahane bulamaz. Orada yapılan direk vatana ihanet suçudur ve suçlularının mutlaka en ağır cezaya çarptırılmaları gerekmektedir. Şengal’de yaşayan halkımıza zulüm yapılmıştır ve bu zulmün sahipleri en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
Kürdistan’da imkanlar yeterlidir. Ancak onu ordunun hizmetine koyma yerine sorumlu olan komutanlar daha çok kendi hizmetlerine taşımaktan vazgeçmeliler. Bu noktada Kürdistani ruh ile milliyetçi dinamiğin güçlenmesi ve sorumsuz, egoist, bireysel yaklaşımları tarumar etmesini beklemekteyiz.
Bir diğer hassas konu ise bir kısım Kürt medyasının içine girdiği zavallıca ve nahoş olmayan durumdur. Bunların yaptıklarını ayıp diye geçiştirmek çok hafif kalır. Saldırılar karşısındaki yayınları resmen psikolojik savaştır. Ellerini açıp, “Peşmerge kırılsın, başarısız olsun, bu sayede ben güçleneyim, başarılı olayım” şeklinde dualar ediyorlar. Anlamadıkları nokta ise Kürdistan’ın tek parça ve yekvücut olduğu ve darbe alan, yanan her bölgenin acısının tüm vücutta hissedileceği gerçeğidir. İnsanlarımızı yanlış yönlendirmekten, insanlarımızın arasına nifak sokmaktan vazgeçmeliler. Nerede ve kiminle savaşırsa savaşsın, Peşmerge de, Gerilla da bizimdir; Onların acıları hepimizin ortak acısı, kayıpları kaybımız, başarısızlıkları başarısızlığımız, zaferleri zaferimiz ve mutlulukları mutluluğumuz olmalıdır. Bu ötekileştirme anlayışını, insanlarımızı düşmanlarımızın yaptığı gibi bölme yaklaşımını şiddetle reddediyor ve sorumlularını Kürdistani bilinç ve birlik ruhu ile aydınlanmaya davet ediyorum.
O kadar yanlı ve hatta yanlış bilgiler veriliyor ki, insanlarımız çoğu zaman hangisine inanacaklarını şaşırıyorlar. Bilgi kirliliğine ihtiyaç duyan sadece düşmanlarımız olabilir. Bu bilgi kirliliğini yapan Kürtleri nasıl adlandırabileceğimi ise bilemiyorum.
Bu noktayı özellikle vurgulamak istiyorum: Kürdistan’ı seven, geçici başarısızlıkları değil kalıcı zaferleri taçlandırmalıdır.
Her ne kadar isim vermek istemesem de, Ferda Çetin’in kaleme aldığı yazı çok çirkin ve akıl tutulması olayıdır. Bu zatın kime hizmet ettiği ise farklı bir durumdur. Kürdistan topraklarına tecavüze, halkının katliamlara uğramasına alkış tutmaktan nasıl bir hastalıklı bünye keyif alır, inanın anlamakta zorlanıyorum.
Güney Kürdistan çok sıcak, kimi zaman 50 dereceye varan sıcaklar yaşanıyor. Hele çölde bu sıcaklık çok daha fazladır. Peşmergeler, toz toprak içinde, bunaltıcı sıcağın altında akşama kadar mevzilerde yatıyorlar. Ve bu insanların büyük bölümü evli, çoluk-çocuk sahibi. Tanıdığımız bir çok arkadaş veya dost cephede, aileleri her an kötü bir haber alacaklar endişesiyle bekleşmekteler. Anaların, eşlerin, çocukların içi içini yiyor. Bazı arkadaşların eşleri günlerce ağızlarına bir lokma bile koyamıyorlar. Çocukların yüzleri gülmüyor, oyun oynayamıyorlar. Babalarının, ağabeylerinin bir ölüm oyununda yaşama gözlerini yumma ihtimallerinin onlar da farkındalar.
Bazen empati yapmak gerekiyor. Cephede olan arkadaşlara bir saatlik bir zaman diliminde ulaşamadığımız zaman, biz bile “ne oldu, acaba başlarına bir şey mi geldi” diye panikliyoruz, varın gerisini siz düşünün.
Örgüt veya parça fark etmez. Benim için her Kürt ve Kürdistan’ın her parçası eşsiz değerdedir ve hepsi biz Kürtlerin en büyük kutsallığıdır.
Kürdistan’ın hargi parçasında bulunursak bulunalım, hangi örgütüne hizmet ediyorsak edelim, Kürdistani kazanımlar söz konusu olduğunda birlik ve dayanışma ile hareket edelim. Bu birlik ve beraberlikten rahatsız olan, birlik ve beraberliğimize engel olan ve özellikle Kürtlerin zaferini sindiremeyen insanları ve kurum-kuruluşları teşhir ve tecrit edelim.
Ama kim olurlarsa olsunlar. Aslolan ve baki olan yalnızca Kürt ve Kürdistan’dır! Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.