İbrahim Gürbüz Son Makaleler

Ulus Bilincinin Mihenk Taşı 'Eğitim' - III

Geçen Kasım ayında Kürdistan’ın güneyine yapacağımız seyahatin hazırlığını üç ay öncesinden Kurdî ve Kurdistanî dostumuz ve arkadaşımız Musa Ehmed’le telefon görüşmeleri yaparak planladık. İki yıl önce başlayan pandemi salgını gidişimizi engellemişti. Her yıl en az iki kez gittiğimiz özgür Kürdistan’a iki yıldır gidememenin hasreti içindeydik. Özellikle içimizden İsmail Beşikçi’nin Kürdistan’a gitmede en çok istekli olanlardan olduğunu söylemeliyim.
Ulus Bilincinin Mihenk Taşı 'Eğitim' - III
Makaleyi Paylaş

KÜRDİSTAN HÜKÜMETİ YÜKSEK ÖĞRENİM BAKANI İLE GÖRÜŞME

7 Kasım günü heyetimiz ve WİB heyetinden Musa Ahmed, Mirhaç Mustafa arkadaşlarla öğleye doğru kaldığımız Zryan Otelden çıkarak doğruca Yüksek Öğrenim Bakanlığına gittik. Yüksek Öğrenim Bakanı Kürdistan Yurtseverler Birliğindendi. Bakan biz araçtan iner inmez aracımızın yanına gelerek heyetimizi karşıladı. Karşılayanlar arasında müdürler, müfettişler ve Duhok Üniversitesi Rektörü Prof. Dr Davud Ertoşi’de vardı. Bu randevuyu organize eden Prof. Dr. Davud Etroşi’ydi. Kalabalık bir karşılama gurubu ile Bakanlığın bu ağırlamalar için yapılmış büyükçe bir salonuna alındık.

Bakan heyetimizin ziyaretinden çok memnun olduğunu ve heyecanlı olduğunu söyledi. İsmail Beşikçi’yi Ankara’da ziyarete gittiğini ve bir keresinde Çarçira kitabevinde karşılaştıklarını şimdide burada onu karşılamaktan onur duyduğunu söyledi. İsmail Beşikçi ise heyetinizi içtenlikle karşıladığı için çok mutlu olduğunu belirtti. Üniversitelerin bilimin üretilmesindeki rolünü anlattı. Kürd tarih ve arkeoloji çalışmalarıyla ilgili üniversitelere çok görev düştüğünü söyledi. Üniversiteler rolünü oynaması halinde Japon bilim adamı gibi ünlü yazar ve bilim insanlarının çarpıtmalarının geçersiz kılınacağını anlattı. Toplumun eğitilmesinde Üniversitelerin rol alması gerektiğini anlatırken milli bilinçle eğitilmeyen toplumların yaşanan ihanetleri normal bir olgu gibi algılayabileceklerini ve bunun bir millet için en büyük tehlike olduğunu söyledi.

İsmail Beşikçi’nin konuşmasından sonra söz sırası bana geldi. Konuşmamda İBV’nin kuruluşunu, İBV’nin bütün Kürd siyasi parti ve hareketlere eşit mesafe de durduğunu Kürd ulusunun çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu anlattım. Mustafa Kemal’in Türkiye inşasını yaptığı kuruluş yıllarından itibaren bugüne ilk okuldan üniversite sona kadar çocuklara ve gençleri milli bilinçle eğitmeye çalıştığını ve Türk üniversitelerinin bunda başat rol oynadığını anlattım. Türkler, Araplar ve Farsların onlarca devletleri olmasına rağmen bu çalışmayı önemsediklerini ancak biz Kürdler bunu ciddiye almadığımız için Kürd gençleri her cereyanın etkisi altında kalmaktadır dedim.

Gençlerimizi Türk solu, Arap solu, Fars solu ve İslamcıları rahatlıkla kandırabilmektedir. Milli bilinci olmayan Kürd gençlerini sadece onlar değil anti millici sözüm olan Kürd hareketlerinde kandırıp Türkiyelileştirmenin, Suriyelileştirmenin, İranlılaştırmanın, Iraklılaştırmanın yanı sıra bir de onlara Türkçe, Arapça ve Farça öğreterek kimliklerinden ve kişiliklerinden koparmaktadırlar. Bu olgulardan yüzlerce örnek verebiliriz. Konuşmamı devamla bugün Kürdistan eğitim sisteminin içinde yer alan en önemli yazarlarından biri de Arap Sosyolog Ali Werdi’den bahsettim. Ali Werdi hem Irak okullarında hem de Kürdistan bölgesi okullarında derslerde okutulan en önemli sosyologdur. Ali Werdi’nin sosyolojisinde Güney Kürdistan Irak sınırları içinde kabul edilmektedir. Bu düşünce Kürdlerde milli bilincin gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biridir. Ali Werdi’nin sosyolojisi Kürdistan Ulusak Kurtuluş lideri olan Mela Mustafa Barzani’nin fikirleriyle de çelişmektedir. Çünkü Mela Mustafa Barzani’ye göre Güney Kürdistan Irak’ın bir parçası değil Kürdistan’ın bir parçasıdır. Bu nedenle Kürdistan Bölgesindeki okullarda Ali Werdi yerine İsmail Beşikçi sosyolojisi ve Literatürü okutulması gerekir.

Çünkü İsmail Beşikçi’nin Fikriyatında, Kürdistan sosyolojisi, bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmış ve bağımsız devlet hakkı gasp edilmiş bir Kürdistan gerçekliği vardır. Bu fikriyat ile Mela Mustafa’nın fikriyatı aynıdır. İsmail Beşikçi fikriyatı, Ahmede Xani, Haci Kadiri Koyi, Sex Abdüsselam Barzani, Sex Rıza Talabani, Gazi Muhamamed ve Mela Mustafa Barzini fikriyatının aynısıdır. Yüksek öğrenim Bakanı Aram Muhammed Kadir ve Üniversite bölüm başkanları, müdürlerinin olduğu salondaki konuşmamı bitirdikten sonra sözü Celal Hocama bıraktım. Celal Temel Hoca, özellikle Kürd tarihi çalışmaları ve Kürd tehciri ile ilgili konuştu. Kürdistan Bölgesinde milli bir eğitimin hayata geçirilmesi için bir eğitimci olarak eğitimin önemini anlattı.

Son olarak Yüksek Öğrenim Bakanı Aram Muhammed Kadir düşüncelerimizi çok önemsediklerini ve önümüzdeki günlerde İsmail Beşikçi’ye Üniversite olarak fahri doktora vereceklerini ve bunun hazırlıklarına başladıklarını söyledi. Fotoğraflar çekilerek Üniversiteden ayrıldık.

MUSA AHMED VE SEFİN DAĞI

7 Kasım 2021 tarihinde öğleden sonra Musa Ahmed’in evine ziyarete gidip oradan da birlikte Sefin Dağına çıkacaktık. Güney Kürdistan programında 7 Kasım Akşamı gece İstanbul’a dönüşümüz planlanmıştı. Yüksek Öğrenim Bakanıyla görüştükten sonra Musa Ahmed’in evine gittik. Musa Ahmed, eşi ve çocukları bizi karşıladı. Güney Kürdistan’a her gittiğimizde uğrak yerlerimizde biri de Musa Ahmed’in evidir. Aile yaşamı, çocukları Kürd kültürüyle yetiştirilmiş. Musa Ahmed’in en öne çıkan bir özelliğinde müzikle olan ilgisidir. Büyük bir yardım kuruluşunun başında görev yapmanın yanı sıra birçok müzik aletini çalması ve amatör olarak Kürd müziği ile ilgilenmesi çok güzel. Evine bu gidişimizde hoş bir sürprizle karşılaştık. Musa Ahmed ve müzisyen arkadaşı Kak Cengi evinin kış bahçesinde bize bir müzik resitali verdiler. Kürd müziğinin klasiklerinden stranlar ve klamlar söylediler. İsmail Beşikçi, Celal Temel, İsa Ahmed, Mirhaç Mustafa ve ben hepimiz bu stranlara birlikte eşlik ettik. Mehmet Arif Cizravi’den, Mehmed Şeho’dan, Tahsin Taha’dan, Aram Tigran’dan, Şıvan Perver’den klamlar söylendi. Bu stranlara ve klamlara İsmail Beşikçi, Celal Temel, İsa Ahmed, Mirhaç Mustafa ve ben hepimiz birlikte eşlik ettik. Bizim için unutulmaz bir gündü. Kürd mutfağının lezzetleri ve Kürd müziğinin en seçkin eserleriyle güzel bir gün geçirdik.\"\"

Akşam saat dört gibi araçlarımıza binerek Sefin dağına gitmek için yola çıktık. Sefin dağı, üzerinde çokça savaşların yaşandığı, adına şiirlerin yazıldığı su kaynakları bol ve binlerce börtü böcek ve hemdemik bitkiyi barındıran Kürdistan’ın cennet yerlerinden bir parça. Sefin dağı Hewler’in kuzey doğusunda ve 50 km uzaklığında bir dağ. Karşısında Rewandiz vadisi, Korek ve Sorik dağlarının sıra sıra dizili olduğu panoramik görüntüsü ile göz kamaştıran bir çoğrafya. Sefin dağının yüksekliği 1475 metre. Üstünde gezilen yolun uzunluğu da 42 km. Yol boyunca ilerlediğimizde Kürdistan’ın gelini olarak ifade edilen Şaklawa şehrini geçiyoruz. Şaklawa gidiş istikametimizin sol tarafında kalıyor. Coğrafi olarak Şaklawa Sorık ve Sefin dağları arasında kalmaktadır. Bu bölge yabancı turistlerin uğrak yerlerindendir. Su kaynakları ve yeşilliği bol bir vahanın içindedir. Gideceğimiz Sefin dağı yeşilin birçok tonunu ihtiva eden ağaçlarla örtülüdür.

Musa Ahmed’in evinden çıktığımızda hava sıcak ve güneşliydi. Yaklaşık 45 dakika sonra Şaklawayı geçip Sefin dağının eteklerine geldik. Bu dağ o kadar etkileyici ki ünlü Kürd şair Şerko Bekes’in şiirlerine bile konu olmuş. Dağın eteklerinden yukarı doğru ilerlediğimizde Saddam’ın askerleri ile Pêşmergeler arasında bu dağda büyük çarpışmaların yaşandığı bölgelere geldik. Dağın tepesine doğru tırmanırken gördüğüm yamaçları, ağaç diplerini mevziiyi andıran çukurluklarda kim bilir kaç pêşmergenin şehit olduğunu düşündüm. Kendi kendime bu topraklar için nice kahramanlar kendini feda etti ancak hala Kürdler bu dünya da uluslararası bir statü kazanamadılar diye hayıflandım. Dünya da 2.5 milyon şehit verip bir devlete sahip olamayan Kürdlerden başka bir millet yoktur sanıyorum. Dağın tepesine kıvrıla kıvrıla çıkarken bu savaş sahneleri gözümün önünde canlandı. Bu duygu atmosfer içinde ve savaş sahnelerini hayal ede ede tırmanışı sürdürdüğümüz için nasıl zirveye çıktığımızı fark etmedim. Dağın eteklerinden zirveye çıktıkça havanın soğuduğunu bariz bir şekilde hissediyorduk.\"\"

Zirvede güneş kızıla dönmüştü. Güneş karşı dağların ardına sessizce saklanıp gözden kayboldu. Araçlar zirvenin bir noktasında durduruldu. Ve yolun kenarına park edildi. Bir araçta biz, diğer araçta ise Musa Ahmed’in ikiz kardeşi İsa Ahmed ve iki kardeşin çocukları indiler. Park ettiğimiz yerin altı kısmı uçurumdu. Bizler uçurumun kenarındaki kayalıklarla araç yolu arasındaki boşlukta kümelendik. Çocuklar kayalıklara gitmemesi için uyarıldı. Zirvede hava soğuktu. Mevcut giysilerimizle bu soğuk havada durmamız mümkün değildi. Musa Ahmed ve yeğeni Raman arabaya koşarak Mela Mustafa Barzani Vakfı görevlilerinin giydiği parkaları getirdiler. İsmail Hoca’ya ve bizlere dağıttılar. Parkaları giydikten sonra biraz ısındık. İsa ve Musa Ahmed ve yeğeni Raman çok pratik bir şekilde etrafta ağaç parçalarını toplayıp ısınmak için küçük bir ateş yaktılar. On kişiyi bulan gurubumuz ateşin etrafında toplandık. Güneş kaybolmuş, gökyüzü kararmış ve etraf sisle kapanmaya başlamıştı. Ateş yandıkça herkes ellerini ısıtmaya çalışıyordu. Çocuklar bir o yana bir bu yana koşuşturarak ateşin etrafında oyunlarına devam ettiler. Musa Ahmed’in yeğeni Raman bir ara gidip aracın kapısını açarak müziği son sesine kadar açtı. Gurubun eğlenmesi için halaya durduk. Müziğin ritmi gittikçe artıyordu. Coşkulu bir şekilde oynamaya başladık. Halaya İsmail Beşikçi de katıldı. Müziğin ritmi artıkça bizlerde oyunlarımızın ritmini artırıyorduk. Muhteşem bir göründü vardı. Bir ara müzik değişti. Ey rakip çalmaya başladı. Kürd ulusal marşı çalmaya başlayınca gurubumuz yan yana hazırrol da hep birlikte ey rakibi söylemeye başladı. O esnada zindanda ey rakibi yazan ozan Dildar’ı düşündüm. Sefin dağının doruklarında ey rakibin coşkuyla söylenmesi heyecanımızı doruk noktasına getirdi. Doğrusu çok duygulandım. Bize müdahale edecek ne sömürgeci asker ve ne de polisler vardı. Özgür ülkemizde Kürdistan bayrağı altında coşkuyla ey rakibi söylemek tarifsiz bir duyguydu. Bir milleti var eden en önemli sembollerinden biri de ulusal marşıdır. Bu marş her söylendiğinde içim içime sığmaz ve ağlamaklı olurum. Yüreğim milli duyguyla dolup taşar. Sefin dağının zirvesinde bu duyguyu en üst düzeyde yaşadım diyebilirim. Marşı Musa ve İsa Ahmed ve çocuklarıyla beraber heyecanla lise öğrencileri gibi söylemeleri görülmeye değer bir görüntüydü. O esnada İsmail Beşikçi’de saygı duruşunda ve duygu doluydu. Dışarıdan bakan bir gözleyici bunu rahat anlayabilir.

Bu heyecanlı atmosfer içinde Sefin dağı dillenip yaşanan savaşları ve acıları anlatsa diye düşündüm. Tamda bu duygular içindeyken marş bitti. Ve İsmail Beşikçi her Kürdistan gezimizde Sefin dağının yanından geçerken ünlü şair Şerko Bêkes’in Sefin dağı ile diyaloğunu anlatan şiirini bu seferde dağının zirvesinde okudu. Çok heyecanlıydı. Duyguluydu. Bir keresinde Çoman’a giderken yolda bu şiiri okuduğunda ağlamaklı olduğunu hiç unutmuyorum.

Şêrko Bêkes, siirinde dağların; içinde yaşadığı bitkilerle, İnsanlarla, hayvanlarla, börtü böceklerle mutlu olduğunü betimler. Şiir eski Kürd inancı Mitra inancı ile ilgilidir. Şiirin teması bu içeriktedir. Mitra inancına göre; doğa, insanlar, tanrı, hayvanlar, bitki ve ağaçlarla bir bütündür. İnsanlar ya da hayvanlar dağı terk ettiğinde ya da öldüğünde dağ üzülür ve ağlar. Dağda bir ağacın kesilmesi, ya da bir hayvanın ölmesi dağın bir evladını kaybetmesi gibi bir etki yapar. Ve dağ bundan dolayı çok üzülür. Ve ağlar. Amacı dağın üzüntüsünü hafifletmek, acısını dindirmek için onu kandırmaya çalışmaktır. Yani Şêrko Bêkes şiirinde Sefin dağının üzülmemesi için onu teselli etmek için bu şiiri yazıyor. Şiirin ilk paragrafını 1994 yılında yazar. İkinci paragrafını ise 2003 tarihinde döndüğünde yazar. Ve şiiri uçakta yazar. İsmail Beşikçi Şêrko Bêkes’in şiirinin bir dörtlüğünü okurken gurubumuz pür dikkat onu dinledi. Şêrko Bêkes 1994 yılında yurtdışına giderken;

“ Sefin dağı Sefin dağı,

Sana düşen kar gider,

Seni saran duman gider,

Seni işgal eden düşman gider,

Ben gitmedim,

Ben buradayım,”

2003 yılında döndüğünde ise;

“Sefin Dağı, Sefin Dağı,

Sana düşen kar gitti,

Seni saran duman gitti,

Seni işgal eden düşman gitti,

Ben gitmedim,

Buradayım.”

İsmail Beşikçi bu şiiri okuduktan sonra yukarıda ifade ettiğim yorumunu yaptı. Kuzey ve Güney Kürdistan’da yaptığımız birçok gezide İsmail Beşikçi’nin Kürdistan coğrafyasını birçok Kürd aydın ve yazarından hem teorik hem de pratik olarak şehirleri, dağları, ovaları ve yerleşim yerleri ile ilgili tarihsel olayları detaylarıyla bildiğini gördüm. Doğrusu hem şaşırdım. Hem de mutlu oldum. Hem de Kürdler adına üzüldüm. Kürdlere ve Kürdistan’a olan bağlılığı, coğrafyaya olan ilgisi ve sevgisi gerçekten şaşırtıcıydı. Bu durum bizimde ona olan sevgimizi her geçen gün arttırdı.

İsmail Beşikçi bu şiiri okuduk sonra araçlarımıza binip dağın zirvesinden Hewler’e gitmek üzere yola çıktık. Bu dağda Birakujî’nin yaşandığını biliyordum. Nice pêşmergenin bu savaşta şehit olduğunu da biliyordum. Ne dağa çıkarken ne dağdan inerken bunları düşünmek istemedim. Bir daha bu trajedinin yaşanmaması için Birakujî her aklıma geldiğinde onu aklımın çöp sepetine atıp belleğimi resetledim.

Son olarak eğitime dair bir şeyler söylemek istiyorum. Büyük Kürd filozoflarından Ehmedê Xanî “Şûr û qelem li cem hev be” diyerek eğitimin önemine vurgu yapar. Celadet Alî Bedirxan tarafından ikinci Xanî olarak tanımlanan Haci Qadîrê Qoyî “Be şîr û xame dewlet payedar e” diyerek bize devlet olmanın yolunun eğitimden geçtiğine işaret eder. Qazî Mihemed “Li hemberî dijmin çeka herî bi bandor xwendin e” vasiyetinde özellikle eğitim demiştir. Seidî Kurdî son vasiyetnamesinde “Eğitim, eğitim, eğitim” diyerek Kürdleri uyarır. Dünyada iz bırakmış büyük liderlerinden Nelson Mandela “Dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güçlü silah eğitimdir.” diyor. Yine aynı şekilde siyahi lider Malcolm X’in “Eğitim olmadan, bu dünyada hiçbir şeyi başaramayacaksınız.” Bütün bu kıymetli sözler, eğitimin toplum hayatındaki rolünün önemini göstermesi açısında çarpıcıdır.

Bu nedenle Kürd toplumu var olmak istiyorsa, özgür olmak istiyorsa ulusal bilinç sahibi olmak zorundadır. Bunun içinde Tarih, toplum, ulus ve vatan bilinciyle eğitime tabi tutulması elzemdir. Mela Mistefa Barzani 1968 yılında eğitim ile ilgili yaptığı çalışmalar, bugün bütün Kürdlere örnek olmalıdır. Kürdistan’da eğitim ve öğretimin millileştirilmesi Kürd gençlerini kimlikli, kişilikli birey olmasını sağlar. Ulus ve vatan sevgisiyle donatılan gençler yurt dışına kaçarak vatansızlığı değil vatan sahibi olmayı tercih ederler ve bunu erdem sayarlar.

Birinci ve ikinci Xani’nin yaşayan ruhu olan İsmail Beşikçi’nin eserlerinde Kürd dilinden, Kürtlerin millî birlik ve beraberliğinden, Kürdistan sevgisinden, bayrak sevgisinden, Kürdistan’ın bağımsızlığından, Kürdlerin devlet sahibi olmasından, Kürd millî mücadelesinden vb. pek çok şeye değinmektedir. Kürdistan’ın Güneyinde, Kürd çocuklarında ve gençlerinde milli bilinci geliştirmek istiyorsak, birçok Kürd tarihsel ve kültürel değerin yanı sıra İsmail Beşikçi Fikriyatının, Sosyolojisinin ve Literatürünün ders haline getirilmesi, Kürdistan milli eğitimine tarih bilinci, ulus bilinci ve vatan bilinci katacağı kesindir. Geleceğimiz olan gençler ancak bu bilinçle özgür ve demokratik bir ülke yaratabilirler. Aksi halde Bölgenin kasap kuşlarının ve düşünsel ortaklarının sofralarında yem olacaklardır.

Kürdistan’ın Güneyi bütün Kürdler için özellikle korunması gereken bir parçadır. Mella Mustafa Barzani, Mahabat Kürd cumhuriyeti ilan edildiğinde Gazi Muhammed’e gidip beş bin kişilik savaşçısıyla emrine amade olduğunu söyledi ve bunu gerçekleştirdi. Mela Mustafa Barzani, Kürdistan’ın herhangi bir parçasının kurtulmasının, Kürdler için hayati önemde olduğunun bilincindedir. Onun için Mahabat Kürd Cumhuriyetinin korunması için büyük çaba içine girer. Mela Mustafa Barzani için Kürdistan’ın çıkarı, bütün parti ve örgüt çıkarlarının üstündedir. Bu milli bilinç ve ruh Mela Mustafa’nın ruhudur. Bugünde bu milli ruhun ve mevkürenin Kürdistan’ın beş parçasında geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gerekir.

Vatansızlık en büyük acıdır. Eğer vatanınız yoksa ya da köleleştirilmişse onurunuz, haysiyetiniz ve namusunuzda işgal altında demektir. Vatanınızda egemenlik sizin elinizde değilse yani “devlet sahibi değilseniz mezarlarınızı bile koruyamazsınız”. Eğer devletiniz yoksa Hegel’in dediği gibi bırakın uygarlığı, Beşikçi’nin dediği gibi bir müze bile kuramazsınız. Ve yine Teodor Herz’ın dediği gibi zenginliğinizi de koruyamazsınız.

1991 yılında Güney Kürdistan’da uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ve akabinde 2003 yılında Saddam rejiminin yıkılması ile Kürdistan’ın güney parçası bir statü sahibi oldu. Kuşkusuz bunda yüz yıllık mücadelenin payı büyüktür. Dört parça Kürdistan’da iki yüz yıldır verilen mücadele meyvesini vermiş ve bir statü kazanılmıştır. Bu nedenle Güney Kürdistan eksiği ile gediği ile Kürdler için kutsal bir mekân kabul edilmeli ve Kürdler orayı gözü gibi korumalıdır. Bu yapıyı hangi amaçla olursa olsun yıpratmak, itibarsızlaştırmak ya da yıkmaya çalışmak Kürd milletinin geleceğini karartmaktır. Ve bunun literatürdeki adının ne olduğu açıktır. Bugün sosyal medyada bazı kendini bilmez anti Kürd unsurlar “Ben böyle bir Kürdistan istemiyorum” demeleri Türk, Arap ve Fars sömürgecilerinin altıncı kol faaliyetidir.

Bu genel belirlemeden sonra 30 yıldır çeşitli aralıklarla gidip geldiğim Güney Kürdistan’a ilişkin bazı eleştirimi ve önerilerimi sıralamak istiyorum. Bu eleştiri ve öneriler kuşkusuz mevcut statüyü güçlendirmek amaçlıdır.

1993 ve 2006 yıllarında Güney Kürdistan gidişlerimde gördüğüm ve izlediğim kentsel yapılaşma, alt yapı, eğitim, tarım- ziraat, sanayileşme, yolsuzlukla mücadele ve güvenlik olguları ile bugünkü gelişmeyi kıyasladığımda büyük bir gelişmenin olduğunu görebiliriz.

Kentleşme;

1993 yılında Hewler, Duhok, Süleymaniye, Zaho kentleri köy görünümündeydi. Yolların geneli kırık dökük, çökük ne tek gidiş-gelişliydi. Bugün ise bütün bu kentler Avrupa şehirleri seviyesine ulaşmıştır. Irak bütçesinin yüzde 10’u Güney Kürdistan’a yüzde 90’ı Irak’a ayrılmış olmasına rağmen Güney Kürdistan şehirlerinin, Bağdat, Basra, Necef, Tikrit gibi kentlerle kıyaslanamaz bir seviyede olduğunu görürüz. Bütçenin yüzde doksanının ayrıldığı şehirler köy görünümde ve bataklık, sefalet içinde, yüzde 10 nunun ayrıldığı Kürdistan bölgesi modern şehirler görünümündedir. Ancak burada eleştirim kentsel mimari dikey yapılaşma biçiminde yükselmesinin yanlış olduğunu düşünüyorum. Güney Kürdistan hükümetinin kentsel mimari ve yapılaşma anlamında örnek alması gereken şehir Kanada’nın Vancouver şehridir. Kentsel mimari açıdan birçok kez ödül almış bu Vancouver özellikle incelenmelidir.

Alt yapı;

Son yirmi yıldır, viyadükler, tüneller, baraj inşaatları, 80 ,100 ve 120 metre duble yolların yapılması kuşkusuz çok önemli gelişmelerdir. Ancak son sel baskınları Güney Kürdistan’da yer altı alt yapının çok zayıf olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle palyatif çözümler ve çalışmalar yerine özellikle yer altı kanalizasyon alt yapı çalışmalarına ağırlık verilmelidir.

Eğitim;

1993 yılında eğitim kısmi değişikliklere rağmen Saddam dönemi eğitim sisteminden köklü bir kopuş olduğu söylenemez. Kürdistan’da yönetsel parçalanmışlık milli bir eğitimin hayata geçmesini engelleyen unsurlardandı. Ancak o yıllarda yanılmıyorsan dört üniversitesi olan Güney Kürdistan bugün 27 modern üniversite ve son derece modern yapı, eğitim araç ve gereçlerine sahip olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Duhok Amerikan Kürdistan Üniversitesi, Hewler Kürdistan Üniversitesi, Politeknik Üniversitesi gibi Avrupa standartlarında Üniversitelere kavuşmuştur. Eğitim ve öğretim alanında büyük bir mesafenin kat edildiğini söyleyebiliriz. Ancak eğitim ve öğretimde en büyük eksikliğin eğitimin milli nitelikte olmamasıdır. Kürdistan Hükümetinin acilen hayata geçirmesi gereken olgu eğitim ve öğretimin millileştirilmesidir. Uluslaşma sürecini yaşayan Kürdlerin en büyük ihtiyacı bilim, Kürd tarih çalışmaları ve milli eğitimdir.

Tarım ve Ziraat;

1993 ve 2006 yıllarında hatta son bağımsızlık referandumuna kadar Güney Kürdistan’da Ziraat’e çok önem verilmediğini söyleyebiliriz. Mezopotamya’nın uçsuz bucaksız verimli ovalarının büyük bir kısmının boş olduğunu gözlemliyorduk. Birkaç metre derinliğe inildiğinde suya ulaşılan bu coğrafyada Ziraat’ın ve Tarım’ın önemsenmemesi çok yanlıştı. Ancak Bağımsızlık referandumu ve pamdemi salgını Tarım ve Ziraatın önemini artırdığı ortada. Özellikle Sömürgeci devletlerin Kürdleri açlıkla terbiye edeceklerini söylemeleri Güney Kürdistan’da Ziraat’e yönelimi hızlandırmıştır. Beş yıl önce tek tük seralara ve çok az ekili alanlara rastlarken bugün yol boyunca onlarca ekili alanlara ve seralara rastlamamız bunun göstergelerindendir. Ancak bu kısmi gelişmenin yeterli olmadığı açıktır. Kürdistan’ın ambargolara ve yeni gelişecek salgın hastalıklara karşı hazırlıklı olması için Tarım ve Ziraat’e ağırlık vermeli ve kendi kendine yeten bir ekonomi oluşturmalıdır.

Sanayi;

Güney Kürdistan’ın mevcut statüsünü ortadan kaldırmak için bölgenin “kasap kuşları” yani sömürgeci devletleri ve onların Kürdler içinde ki kolları hummalı bir çalışmanın içinde olduklarını, dezenformasyon ve itibarsızlaştırma çalışmalarından izliyoruz. Kürdistan’ın Barzanistan olarak propagandası, fitne ve iftira faaliyetleri bunu göstermektedir. Bu güçler Kürdistan bayrağının Kürdistan bölgesinde dalgalanmasını hiçbir zaman içlerine sindiremediler. Özgür toprakların işgali ve mevcut statünün yıkılması en büyük dilekleri. Kürdistan bölgesinin bazı bölgelerinde bağımsızlık mitingleri yerine maaş için mitingler yapılması ve bunu süistimal ederek kamu dairelerini yakma, Peşmergeleri ve Kürd polsine saldırılar ve suikastler bunların somut göstergeleridir. Bu olgular göz önüne alındığında gelecekte olası ambargo ve izolasyonlara karşı en azından günlük ihtiyaçların karşılanması için sanayi yatırımları teşvik edilmelidir.

Güney Kürdistan’da yatırım yapmaları için özellikle Kürdistan’ın diğer parçalarındaki Kürd iş insanlarının çekilmesi için teşvikler yapılmalıdır. Bugüne kadar Güney Kürdistan’da ırkçı, Kürdün varlığını tanımayanlara ihale ve ticari faaliyetlerde öncelik verilmesi dikkat çekicidir. Bu politika terk edilmelidir. Bunun gerçekleşebilmesi için kamu kuruluşlarında çalışan memurları milli bilinçle eğitilmeleri gerekmektedir. Yukarıda bahsettiğim bütün sektörlerin gelişmesi direk eğitim sistemi ile bağlantılıdır. Kürd ve Kürdistan milli bilinci ve vatan bilinci ile donatılmış yöneticiler, insanlarımızın ve Kürdistan’ın en büyük güvencesi olacaklardır.

Yolsuzlukla Mücadele;

Kürdistan Parlamentosu tarafından yasalaştırılan Yolsuzlukla Mücadele Reform Yasası vakit geçirilmeden hayata geçirilmelidir. Başbakan Mesrur Barzani’nin bu konuda çok hassas olduğunu biliyoruz. Otuz yıldır oluşturulmuş sistemin reformize edilmesi Kürdistan yönetimin geleceği ve bekası açısından önemlidir. Yolsuzluk bütün dünyanın her yerinde az ya da çok vardır. Ancak bunun minimize edilmesi gerekir. Bütün yönetimlerin en zayıf noktaları olan yolsuzluk, rüşvet vs olguların üzerine gidilmeli “Kürdistan istemiyoruz” diyen Kürdistan düşmanlarına fırsat verilmemelidir. Bu olgununda milli bilinçle doğrudan bağlantısı vardır. Vatanını ve milletini seven bir Kürd, bu çirkinlikleri gördüğünde sorumluluk duyar ve müdahale eder. Bunun için ilk adım merkezi vergi sisteminin hayata geçirilmesidir. Özellikle Avrupa vergi sistemi esas alınarak Vergi sisteminin başta gümrükler olmak üzere hayata geçirilmelidir.

Merkezi ordu ve polisin kurulması ve Güvenlik;

Bir ulusun özgürleşmesi ve güvenlik içinde yaşayabilmesi için bir devlete sahip olması gerekir. Devlet ise merkezi ordu, polis, istihbarat vs ve akademi ile oluşur. Merkezi ordu ve polis teşkilatı olmadan devletleşmek mümkün değildir. Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması İsmail Beşikçi’nin döne döne vurguladığı “Bölünme ve parçalanma sürekli kendini üretir.” olgusu merkezi ordunun oluşumun engelleyen en önemli unsurdur. Burada uluslararası ve bölgesel “kasap kuşları” ve işbirlikçileri aktif rol almaktadırlar. Merkezi devlet yapılanmasının oluşumunu engellemeye çalışmaktadırlar. Güney Kürdistan Hükümetinin güvenlik açısından örnek alması gereken ülke İsrail olmalıdır.

Son söz olarak sağduyu sahibi olan Kürdler, İsmail Beşikçi’nin “Kürd Kürde taviz verirse Kürd büyür Kürdistan büyür. Aksi halde Kürdistan’ın düşmanları büyür.” belirlemesini ilke olarak içselleştirirlerse sorun büyük oranda çözülür.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Bu makale toplam: 3250 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:16:22:27