5+1 ülkeleriyle yaptığı nükleer anlaşma gereği İran 2016 yılına ambargosuz giriş yaptı. Ne giriş ama! Tüm dünya siyaseti İran\'ın etrafında dönmeye başladı. İran İsrail ile Filistin ve Lübnan\'da Türkiye ile Suriye\'de Suudi Arabistan ile Yemen\'de ve nihayet Irak\'ta ABD ile girdiği vekalet savaşını büyük bir başarıyla yürütürken bu ülkeleri ustalıkla yenmekle kalmadı 2016 yılını dünyanın yeni Çin\'i olma hamlesiyle taçlandıracak gibi. Evet İran dünyanın yeni Çin\'i olabilir. Bakir pazarıyla açgözlü uluslararası şirketlerin yeni Çin\'i İran, Ortadoğu\'ya yaptığı ziyaretin son durağı olarak Çin devlet başkanı Xi Jinping\'i dört gözle Tahran\'da ağırlamayı bekliyor bugünlerde. Muhtemelen Xi Jinping büyük üstat olarak İran\'a nasıl hem milli hem de kapitalist olunabileceği ile ilgili taktikler verirken İran\'ın Rusya, Bağdat ve Şam ile oluşturduğu dörtlü koalisyona da siyasi desteğini deklere edecektir.
Bölgesel bir güç olarak Ortadoğu\'da ve dünyada İran\'ın, rakipleri ile kararlı bir şekilde yürüttüğü topyekün siyasi, ekonomik, askeri savaş ve mücadelede büyük bir mesafe katettiğini söylemek gerekir. Bu mücadelenin uluslararası yaptırımların kaldırılmasıyla getireceği büyük ekonomik avantajlar ilgi ve uzmanlık alanımın dışında olduğu için Ortadoğu denklemindeki siyasi avantaj ve yansımalarından bahsetmek daha uygun olacaktır.
Öncelikle İran vekalet savaşlarında çok ciddi tecrübe birikime sahip bir ülkedir. Uzun yıllar Ortadoğu\'da girdiği bölgesel güç mücadelesinde Şii nüfusunu sahada siyasi ve askeri bir partner olarak yapılandırmasını sağlamış ve sahadaki bu avantajını bölgesel rakiplerine karşı kahredici ve karşı konulmaz bir savaş haline dönüştürmüştür. İran bu Şii yapıları ya rakiplerinin sınırlarında yada bizatihi onların içinde örgütlemiş ve savaşını büyük bir ustalıkla onların savunma alanlarında yapıyor. İsrail’e karşı Hizbullah\'ı ve teorik olarak aslında sevmediği Hammas\'ı İsrail\'in sınırında ve içinde bir karakol fonksiyonuyla değerlendirmiş ve değerlendirmeye devam ediyor. Hizbullah\'a sağladığı İsrail\'in içini vurabilecek füzelerle İsrail\'i adete güvenlik paranoyağı haline getirmiş ve İsrail\'i tüm kaynaklarını içinde ve sınırındaki bu savaşa ayırmak zorunda bıraktırmıştır. Uluslararası yaptırımların kaldırılmasıyla İran bu vekalet savaşını daha rahat finanse edebileceği gibi siyaseten daha rahat savunabilecektir. Muhtemelen Rusya\'dan da elde edeceği daha gelişmiş füzelerle Hizbullah İsrail\'in deniz güvenliğini de tehdit eder hale gelerek İran\'ı Doğu Akdeniz\'in istikrarında veya istikrarsızlığında da söz sahibi yapacaktır. Bu aynı zamanda İsrail\'in Doğu Akdeniz doğal gaz projesinin güvenliği ile de yakından alakalıdır.
İran\'ın Türkiye ile Suriye\'de girdiği vekalet savaşı aslında Türkiye için ikinci bir 2. Viyana Kuşatması bozgunudur. Türkiye\'nin Sünni Araplar ve tabii ki o havzadan neşet eden, uluslararası camia tarafından kabul edilmeleri mümkün olmayan radikal yapılarla bu vekalet savaşı kazanması mümkün değildi. Bunun yanısıra Ortadoğu siyasetinden uzak kalmış Kemalist hariciye üzerine inşa edilen aşırı iştahlı ve aynı zamanda Kürt alerjisiyle malul yeni yetme neo Osmanlıcı Sünni Arap politikası Irak ve Suriye gerçeklerine çarpıp paramparça oldu. Türkiye\'nin gizli bir ajanda ile düşürdüğü Rus uçağından beklediği yönde gelişmeyen Rus tepkisi Türkiye için Suriye\'de tası tarağı toplama vakti anlamına geldi. Hakeza Başika\'daki son hamlesi de Tahran duvarına çarptı ve oradan da umduğunu bulamadı.
İran\'ın Türkiye\'yi Suriye\'den kovma ve Rojava\'nın jeo stratejisi üzerinden Kürtlerle Türkiye\'yi ölümcül bir iç savaş arenasında karşı karşıya getirme ameliyesi tam bir politik dehaydı. İran kendi içinde gerçek anlamda anlamsız ve fonksiyonsuz bir Kürdistan eyaletini barındırıyor. Muhtemelen Rojava\'da da Suriye\'nin bütünlüğü içerisinde ama işlevsel olarak Kürtlerden ziyade İran\'ın bölge politikasına hizmet edecek bir özerk Rojava Kürdistanı\'nı kurmakta veya kurulmasında beis görmeyecektir. Bu ilerde de Türkiye-İran bölgesel rekabetinde İran\'ın elinde iyi bir sopa olacaktır. Irak ve Suriye\'de merkezinde Şii iktidarların olduğu bir federal siyasi yapılanma İran\'ın eskiden beri var olmasa da Suriye\'de patlak veren iç savaşla birlikte artık yeni Irak ve Suriye vizyonudur diyebiliriz. Türkiye\'nin özellikle Suriye\'de böyle bir vizyonu kendi birlik ve bütünlüğüne tehdit olarak görmesi İran\'ın eline altın değerinde bir fırsat verdi ve Sünni Arap çoğunluğa karşı Alevileri, Kürtleri ve diğer azınlıkları aynı cephede buluşturmalarını sağladı. İran bu politikasını bundan böyle daha rahat hayata geçirme olanağına sahip olacak.
İran\'ın Sünni Arapların liderliğine soyunan Suudi Arabistan\'la yaşadığı son gerginlik bölgenin mezhep üzerinden politik kutuplaşmanın netleşmesine neden oldu. Bugüne kadar ABD\'nin güvenlik şemsiyesinin keyfini çıkaran Suudi Arabistan ve özellikle Körfez Ülkeleri ABD\'nin bölgeyi terketme veya merkezi ilgisinin başka coğrafyalara kayma ihtimalinin ortaya çıkması bu küçük Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan\'ın İran\'ın bölgesel hegemonya kurma tehdidine karşı kendi başlarının çaresine bakma sorunsalını doğurttu. Suudi önderliğinde sözde teröre karşı ama gerçekte İran\'a karşı bir Sünni ülkeler askeri dayanışması ile bir ittifak kuruldu fakat bu ittifakın Türkiye\'nin katılış biçimi örneğinde görüldüğü gibi ( önce alelacele katılıp sonra çıkmak için bahane araması gibi) pek geleceği yok. İran\'ın önlenemeyen bu yükselişi karşısında Suudi Arabistan ve İsrail\'in dillendirdiği bağımsız Kürdistan önlemi bu sefer Türkiye\'nin korkularını depreştiriyor. Artık Irak ve Suriye\'nin birliği Arap dünyasına değil İran\'a hizmet ediyor. İran\'ın Arap yarım adasındaki Şii nüfusu harekete geçirerek yarım adayı istikrarsızlaştırması ve bu istikrarsızlık üzerinden rakiplerini bundan böyle daha rahat etkisizleştirebilecek ve gayri resmi İran imparatorluğunun sınırlarını Şii nüfusun olduğu tüm yerlere kadar uzatacaktır.
Bu arada İran Güney Kürdistan\'ın mevcut statüsünü değil belki ama Irak ve Suriye\'de kurmak isteyeceği sisteme göre yeni bir siyasal operasyon yapacaktır ki ön işaretleri çoktandır alanda görülmeye başlanmıştır. İran kendi ülkesinde olduğu gibi Irak ve Suriye\'de de Bağdat ve Şam\'a sıkı sıkıya bağlı hatta başlarında bir Şii Arap yönetici olan sözde federal Kürdistanlara izin verecektir fakat bu İran\'ın bölgede kuracağı sisteme; bu yapıları siyasi, ekonomik ve kültürel olarak adapte ederek. İran\'ın bu siyaseti aslında mevcut ABD ve Rusya\'nın genel politikalarına çok da ters değildir fakat Suudi Arabistan ve İsrail için İran\'a teslim olmanın ilk aşaması anlamına gelir ki bu da mümkün değildir. Türkiye için İran\'ın bölgesel bir dev haline gelmesi arzulan bir şey olmasa da Kürtlerin kaybedeceği bir siyasi yapılanma her zaman tercih edilebilir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.