Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılması sonucu içinden çok sayıda devlet çıkması iki kutuplu dünya sistemine son verirken kendi içinde çok yönlü sorunlar barındıran yeni bir sisteme evrildi. ABD’nin başını çektiği tek kutuplu dünya sisteminin ise 1990’lardan sonra etkisinin giderek azaldığı gözlemlenmekte. ABD’nin bıraktığı boşluğu doldurmak için Çin’in yanısıra Kuzey Kore gibi bazı devletler, iddialı güç gösterileri ile boy gösterse de bu gücü uygulamaya geçiremedi.
Sovyetlerin dağılması sonrası deprem yaşayan ve ABD’ye karşı alternatif olmaktan giderek uzaklaşan Rusya, Putin’le yeniden “İki kutuplu dünya”ya doğru hamle yaptı. Önce içerde iktidarını güçlü temeller üzerinde oturtan Putin, ardından Rusya’dan kopan cumhuriyetleri bir bir denetimi altına almaya başladı. Çeçenistan, , Gürcistan ve Kırım’ı bu uygulamya örnek göstermek yeterli görülebilir. Ukrayna’nın NATO’ya göz kırpması ile harekete geçen Putin, ilerde sınırında güçlü bir tehlikeye karşı zaman kaybetmeden harekete geçti; ABD ve tüm Avrupa’nın tehditlerine karşı Ukrayna’ya hareket başlattı.
İki kutuplu dünya tekrar mümkün mü?
Sovyetler Birliği’nin dağılmasını batı dünyasının bir komplosu olarak değerlendiren Rus milliyetçileri, yıllardır bu durumu hazmedemediklerini açık ve net bir şekilde dile getiriyorlardı. Ortaya çıkan fiili durumu değiştirmek için fırsat kollayarak her gelişmeyi lehine çevirmeye çalışan Rus milliyetçiler, Arap Baharı, ABD’nin Irak’a müdahalesi, Suriye iç savaşı, IŞİD’ın ortaya çıkmasının yanısıra İran-ABD gerginliğini kullanarak güçlü ir şekilde dünya sahnesinde yerini almaya ve yeniden “Süper güç” olduğunu hissetirmeye başladı. Sorunları çözmede etkisiz kalan ABD ve diğer batı devletlerin boşluğunu değerlendiren Putin, “ABD’ye alternatif” güç olarak tekrar ortaya çıktı. Putin, Rusya’nın artık dünyadaki sorunları çözmede ABD’den sonra ikinci taraf olduğunu ve iki kutuplu bir dünyanın bir tarafını temsil ettiğini son Ukrayna müdahalesi ile açık ve net bir şekilde dünyaya anlattı.
Rusya Ukrayna’dan vaz geçer mi?
Bir taraftan Rusya’nın dayatmalarına karşı sert mesajlar veren batı diğer taraftan harekete geçme konusunda tereddüt etmesi dengeleri Rusya’dan yana değiştirmeye başladı. NATO’nun Gürcistan, Ukrayna ve Karadeniz üzerinde genişleme stratejisi artık Rusya ve NATO’yu karşı karşıya getirmiş durumda. Rusya açısından Ukrayna, Doğu Avrupa ve Akdeniz’e açılmada vazgeçilmez öneme sahiptir. Rusların Ukrayna’dan vazgeçmeleri demek Süper güç olmaktan vazgeçmeleri demektir. Bu açıdan olaya baktığımızda Rus milliyetçiliğini temsil eden Putin’in, Ukrayna dan vazgeçmesi imkansız görünüyor. Olaya bu açıdan baktığımızda Rus- Ukrayna savaşı Rusya’nın iddia ettiği gibi sadece Donetsk ve Luhansk bölgelerin bağımsızlık meselesi değil belki Rusya’nın imparatorluk konumuna dönmesi, Doğu Avrupa, Akdeniz, Orta Asya ve Kafkas sahalara hakim olması, NATO’yu bu bölgelerden uzaklaştırma meselesidir. Bu açıdan Ukrayna savaşı bu stratejinin sadece bir bölümüdür. Rusya’nın herhangi bir şekilde durdurulamaması halinde benzer çatışmaların başka bölgelerde de yaşanması olasılık dahilinde olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Dünya dengelerini yeniden şekillendirecek bu savaşın nerde duracağı belli olmadığı gibi etkileri ve dünya çapında yansımalarının geniş olacağı kesin gibi görünüyor.
Savaşın Türkiye ve Karadeniz’e etkisi
Rusların Ukrayna savaşından başarılı çıkması durumunda ilk yapacakları şey NATO’yu Karadeniz bölgesinden uzaklaştırmak olacak. Bu durumda Rusya’nın bölgeye hakim olmasının önünde kimse duramayacak. Böylesi bir durumda eski Sovyetler dönemi gibi Rusya’ya karşı Türkiye, NATO’nun ön cephesi olacak. Peki bu durumda Türkiye nasıl bir politika izleyecek?
Türkiye’nin önünde fazla bir alternatif olmadığı görülüyor. Ya NATO’ya rağmen Rusya’yla uzlaşma yoluna gidecek yada Rusya’ya karşı NATO ile ortak hareket etmeye devam edecek. Her iki durumda Türkiye için kayıp büyük olacak. Hangi açıdan bakarsak bakalım bu savaşta Türkiye en fazla zarar gören ülke olacaktır.
O zaman şöyle bir soru öne çıkıyor: Savaş Türkiye’de nasıl bir etki yaratacak?
Siyasal olarak eğer Türkiye NATO dan uzaklaşır Rusya’ya yanaşırsa uzun zaman Rusya etkisinde kalmak zorunda kalır. Bu durumda Türkiye’nin tarihte eşine rastlamadığı bir insiyatif kaybı söz konusu olabilir. Rusya’ya karşı durması halinde ise büyük bir ekonomik kayıpla karşı karşıya kalması kaçınılmaz olacak. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde her açıdan sıkıntı yaşayacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Türkiye’nin ekonomik olarak Rusya ile kapsamlı alışverişi olduğu bilinen bir gerçek. Enerji, turizm, gıda (Özelikle buğday ve hububat) Rusya’dan temin ediliyor. Nerden bakılırsa bütün bu alanlarda savaşın Türkiye için zararı büyük olacaktır. Türkiye’nin uzun zaman Rusya üzerinde yatırım yapmak istediği enerji alanı da bu savaştan dolayı büyük zarar görecektir. Savaşın bir gereği olarak Rusya enerji silahını Avrupa’ya karşı kullanacaktır. Yine Avrupa’nın uygulamak istediği en temel ambargo alanı Rusya’nın doğalgaz ve petrol satışının durdurması olacaktır. Bu durumun uzun sürmesi halinde Türkiye’nin ciddi olarak zorlanacağı kesin.
Peki buna karşı Türkiye’nin önünde hangi çözümler var?
Kürdistan bölgesi, Türkiye’nin yanısıra Avrupa’ya alternatif olabilir mi?
Savaşın genişlemesi ve Ortadoğu’ya sıçraması bir ihtimal. Direk savaş olmazsa bile bölgede savaşan cephelere dayalı kutuplaşmalar olacaktır. İran, Suriye ve bunlara bağlı güçler daha çok Rusya’ya yanaşması büyük olasılık. Böylesi bir durumda Irak güçlerinde de muhtemel bölünmeler olacaktır. Şiilerin ağırlıklı olarak İran’a yanaşacaklarına kesin gözüyle bakılıyor. Sünni Araplar ve Kürtlerin tarafsız kalma imkanı ortadan kalkması durumunda Türkiye ve batı cephesine kaymaları beklenen bir olasılık olarak görülüyor.
Türkiye’nin Kürt politikası değişir mi?
Kürtler açısından her iki cephe arasında denge tutturmak ve tarafsız kalmak en uygun pozisyon olur ancak savaşlarda bu imkan her zaman olmayabilir. Başka tercihler yapılmak zorunda kalınabilir. Böylesi bir durumda Jeopolitik etkenler belirleyici olur ve Kürtler Türkiye’nin de içinde yer aldığı Batı cephesine kaymaları daha yakın ihtimal olarak öne çıkabilir. Bu durumda Türkiye’nin klasik Kürt politikasından vazgeçip yeni bir Kürt politikası izlemesi gerekebilir. Tersi durumda hem Kürtler hem Türkiye için kayıp olur. Bu durumda Kürtler Rusya- İran cephesine kaymak zorunda kalması bölge dengeleri açısından kötü sonuçlara yol açar. Kürtler açısından tarafız kalma ihtimali ortadan kalkması halinde NATO ve Türkiye’ye yanaşmaları daha mantıklı bir yaklaşım olabilir. Bu durumda Kürdistan bölgesi Avrupa ve Türkiye için Alternatif doğalgaz ve petrol sahası haline gelebilir. Rusya ve İran’ın baskılarının artması halinde Kürtlerin batıya yaklaşma tercihinde elini çabuk tutması kaçınılmaz olur.
Savaşın en kötü İhtimalleri ve karşı tedbirler
Rusya’nın Ukrayna’da başarılı sonuçlar elde etmesi ve NATO’nun etkisiz kalması durumunda batının prestij kaybının yanında dünyada etkisinin azalması kaçınılmaz olur. Buna ek olarak ABD’nin dünya çapında gerilemesi de kaçınılmaz olur. Diğer yandan uluslararası örgütler özelikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bir etkisinin kalmadığı gerçeği de ortaya çıkmış olur. Bu kurumların dünya çapında büyük itibar kaybetmesi Rusya’nın elini güçlendirmesinin yanısıra iki kutuplu dünya talebi ve eski Sovyet düzenine dönüşün kapısını aralayabilir.
İstilacı güçlere kapı aralanır mı?
Bu sadece Rusya’nın isteğinin gerçekleşmesi ile sınırlı kalmaz elbette. Genişlemeci, istilacı rüyaları olan bir çok ülke Rusya’dan etkilenerek benzer girişimlerde bulunabilir. Örneğin Çinin Tayvan’ı işgal etme girişimi mümkün hale gelebilir . Yine İran’ın Körfez bölgesinde kendisine ait olduğunu ileri sürdüğü bazı bölgeleri geri almak isteyebilir. Bunlara benzer dünyanın birçok bölgesinde çatışma zemini güçlü potansiyelleri ortaya çıkarabilir. Bu anlamda dünya tam bir kaosa doğru yol alabilir. Böyle bir ihtimale karşı Kürtler açısından tehlike büyük olacaktır. Özelikle Güney ve Batı Kürdistan’da Kürtler elde ettikleri kazanımları kaybetme tehlikesi ile yüzleşebilir. Ne olursa olsun Kürtlerin her iki ihtimale karşı hazır olmaları gerekir.
Bir bütün olarak bu gelişmelere karşı Kürtler ne yapmalı nasıl hareket etmeli?
Her şeyden önce Kürtlerin gaflete kapılmadan gelişmeleri yakından takip edip ona göre ortak politika belirlemeleri kaçınılmaz olarak ortaya çıkıyor. Tüm dünyada olduğu gibi Kürtler açısından da yeni bir dönemin başladığı kesin. Riskin yanısıra fırsatların da ortaya çıkacağını unutmamak gerekir. Önemli olan Kürtlerin risklere karşı tedbirli olması ve fırsatları yerinde ve zamanında değerlendirmesidir.
Kürtler yeni bir tarihi tekerrürle karşı karşıya!
Kürtlerin güçlü bir pozisyonda olmasının ilk şartı geçmiş deneyimlerden yola çıkarak bellidir: Bütün Kürt örgütleri, grupları aralarındaki çelişkileri bir tarafa bırakarak bir strateji çevresinde toplamalı. Her zaman olduğu gibi Kürtlerin kendi iç cepheleri sağlamadıkları müddetçe dış cepheye karşı zayıf kalacakları hiç şüphe yoktur. Onun için bugün hazırlık yapma günüdür! Hiç gecikmeden bütün Kürt örgütleri kendi aralarındaki çatışmaları, çelişkileri ve kangrenleşmiş sorunlarını bir tarafa bırakarak bu tarihi sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekir. Örgütler dışında bütün Kürt sivil toplum kuruluşları, Kürt aydın ve şahsiyetlerine önemli görevler düşüyor. Toplumu duyarlı tutmak, izlenen politikaları takip etmek ve yanlışlara yer bırakmama gibi görevleri başarı ile yerine getirmeleri gerekiyor. Güney Kürdistan, kendi iç sorunları acilen çözüp Kürtlere öncülük etme imkanına sahiptir. Ancak mevcut durumda Güney Kürdistan’ı meşgul eden ve önünde engel olan örgütler arasındaki dağılma ve çelişkileri gidermesi gerekir.
Yerel, bölgesel ve tali sorunlarla zamanı kaybetmeden temel göreve sarılmaları durumunda Güney Kürdistan hükümeti bizi daha ileri aşamalara taşıma şansa ve fırsatlara sahiptir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.