2016, Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesine yol açan Sykes- Picot anlaşmasının resmen sona erdiği yıldır.
Yüzüncü yıl dönümünde, tarihin çöp sepetine atılması kaçınılmaz olan Sykes-Picot anlaşmasına verilecek en anlamlı cevap bağımsız Kürdistan devletinin ilan edilmesidir.
Güney Kürdistan’da devlet ilan etmenin elverişli iç, dış tüm koşulları mevcuttur.
DAİŞ örgütüne karşı tüm insanlık adına verilen savaşta, peşmerge ve gerillanın Güney ve Rojava Kürdistan’ında kazandığı zafer, Kürdlerin dünya milletleri nezdinde muazzam bir prestij kazanmasına yol açmıştır. Kürdlerin, mevcut durumda kazandığı saygınlık, düşmanlarının dahi desteğini sağlayacak kadar yüksektir.
Yakalanan elverişli dış koşulların, mutlak anlamda değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. Zaten şansın bir kez daha heba edilmesi, Kürdlerin devlet kurma hayallerinin ebediyen sönmesinden başka bir sonuç yaratmayacaktır.
Dışarıdan kaynaklanan tehlikenin büyüklüğü hangi boyutta olursa olsun, Kürdlerin devlet kurması önünde, yabancı güçlerden daha çok iç sorunlar engel teşkil etmektedir.
Dış koşullar son derece elverişli olmasına rağmen, Güney Kürdistan’da devlet kurmayı zora sokan bir dizi problem yaşanmaya devam etmektedir.
Bağımsız, daha doğrusu kendine yeterli bir ekonomik yapı oluşturulmadan devlet kurmak mümkün değildir. Güney Kürdistan, hızla kalkınmayı sağlayacak ve refah düzeyini dünyanın en ileri ülkeleri seviyesine taşıyacak muazzam bir potansiyele sahip olmasına karşın; DAİŞ’le savaş, partiler arasındaki rekabet, yolsuzluk ve plansızlıktan dolayı ekonomik yapı çok zor durumdadır.
Güney Kürdistan’ın Irak devletinin tahakkümünden kurtulmasının üzerinden yirmi beş yıl geçmesine rağmen, başta bürokratik mekanizma, peşmerge ordusu ve istihbarat olmak üzere, henüz merkezi devlet yapılanmasından söz etmek mümkün değildir.
Yetkiler önemli oranda hükümete devredilmesine karşın, Güney Kürdistan’ın kaderi hala partilerin tavrıyla belirlenmektedir. Partizanca yaklaşımlardan dolayı, bürokratik çarklar sorunları çözmek konusunda sıkıntılarla dönmektedir.
Şüphesiz yapısal nedenlerden kaynaklanan bu ve buna benzer sorunların aşılması zordur, ancak imkansız değildir.
Her şeyden önce Güney Kürdistan’ın sahip olduğu petrol rezervleri bütün Avrupa’nın yüz elli yıllık ihtiyacını karşılayacak düzeydedir. Su, tarım ve hayvancılık alanında sadece Kürdlerin değil, komşu devletlerin ihtiyacını bile karşılayacak potansiyel mevcuttur. Devlet ilanı ve istikrarın yakalanması durumunda Güney Kürdistan’ın, dünyanın en gelişmiş ülkelerinin refah düzeyini çok kısa sürede yakalayacağına dair en ufak bir kuşku yoktur.
Güney Kürdistan’da demokratik sistemin yerleşmesi ve insan hakları alanında daha pek çok adımın atılmasına ihtiyaç vardır. Ancak daha şimdiden Ortadoğu devletleriyle kıyaslanmayacak düzeyde özgürlükler alanının genişletildiği ve azınlıklara haklarının verildiğine tanık olmaktayız. Güney Kürdistan açık bir toplumdur, kendini çağdaş koşullara uyarlamada yaratıcı bir yeteneğe sahiptir. Gerisi eğitim ve kültür meselesidir. Bunun zaman alacağı, ancak hemen her cephede insanı şaşırtacak gelişmelerin yaşandığı bu coğrafyada laik, çağdaş demokratik bir ülkenin çok geçmeden inşa edileceğine dair hiçbir şüphemiz yoktur.
Kürdler; savaşçı, ancak örgütsüz ve disiplinsiz bir halktır. Partizanlığın damgasını vurduğu bürokrasi, peşmerge ordusu, polis ve istihbarat alanında sorunlar yaşanmaktadır. Ancak DAİŞ işgaline karşı sürdürülen ve parlak zaferlerin elde edildiği bir yıllık savaştan sonra inanılmaz derecede olumlu gelişmeler yaşanmaktadır. Düzenli ordunun kuruluşu, istihbarat ve güvenliğin sağlanmasında, Irak devletini fersah-fersah geride bırakan ilerlemeler elde edilmiştir. Aslında askeri örgütlenme sahasında devam etmekte olan problemler devlet yoksunluğundan kaynaklanmaktadır. Düzenli ordu ve onun lojistik ihtiyaçlarını bağımsız devlet ilan edilmeden tamamen karşılamak mümkün değildir. Kürd devletinin ilanı, aynı zamanda Ortadoğu’nun en donanımlı profesyonel ordusunun doğuşuna tanıklık yapacaktır.
Görüldüğü üzere, Güney Kürdistan’da ağır bir tabloyla karşılaşılmasına rağmen, ekonomik, sosyal, örgütsel ve askeri yapıdan kaynaklanan hiçbir problem, özü itibariyle bağımsız devlet ilanını imkansız kılan boyutlarda değildir.
Güney Kürdistan’da devlet kurmanın önünde yapısal sorunlar değil, asıl tehlike arz eden partilere sirayet eden düşmanlık zihniyeti ve bölge devletlerinin müdahale yapmasına zemin teşkil eden ilişki tarzlarıdır. Bu konuda başta GORAN hareketi olmak üzere YNK içerisinde bir kesimin İran devletinin istem ve taleplerine açık kapı bırakması, Kürd partilerinin ittifak halinde davranmasını önlemektedir. Özellikle GORAN hareketinin tavrı, tıpkı PKK gibi sadece düşmanlık üzerine kuruludur. Ayrıca YNK içerisinde etkili bir kesimin merkezi Irak yönetimine yakınlık duyması, Kürdlerin elini zayıflatan ve başta Kerkük olmak üzere ihtilaflı bölgelerin statüsünün belirlenmesini zora sokan bir durum yaratmaktadır.
Kürd partilerinin devlet kurma konusunda aynı iradeyi bir türlü gösterememesinin altında esas itibariyle bu nedenler yatmaktadır.
Üstelik ve sanılanın aksine bu çelişkilerin giderilmesi hayli zor görünmektedir. Geçenlerde sohbet ettiğimiz bir dost referandum konusunda basit, ancak sorunların kaynağını göstermesi bakımından son derece çarpıcı bir tespitte bulunmuştu.
“Güney Kürdistan’da, aslında bağımsızlık istemine karşı çıkan tek bir Kürd yoktur. Ancak GORAN hareketi ve bir kısım YNK yöneticisinde, Barzani’ye duyulan düşmanlıktan dolayı Kürdistan’ın bölünmesine, hatta Kerkük’ün Bağdat’a bağlanmasına dahi rıza gösterecek hastalıklı bir yaklaşım söz konusudur.”
Güney Kürdistan’ın geleceğini, başka hiçbir neden değil, gerçek anlamda bu hastalıklı zihniyet tehdit etmektedir. Aynı zihniyetin Med imparatorluğunun yıkılışına neden olduğunu hatırlamamızda fayda vardır. Kürdlerin genlerine sirayet eden kin ve nefret tohumları sökülüp atılmadan, iki bin beş yüz yıldır kesintisiz süren esaret zincirlerinin kırılması ve bağımsız bir devletin kurulması asla mümkün olmayacaktır.
Şimdi parti çıkarlarının bir tarafa atılma zamanıdır. Bu konuda Mam Celal’in sorunları ele alış ve çözüm yöntemine şiddetle ihtiyaç vardır.
PDK ile sürmekte olan savaşı durdurmak amacıyla yapılan ateşkes görüşmelerinden bir türlü sonuç çıkmayınca, Mam Celal’in Mesut Barzani’ye telgraf çekerek \"yarın öğle iki kişilik yemek hazırla, sana misafirliğe geleceğim” dediği söylenmektedir. Gerçekten de ertesi gün YNK yönetiminin tüm itirazlarına rağmen Mam Celal’in yanına sadece şoförünü alarak Mesut Barzani ile görüşmeye gittiği ve burada sağlanan barışın kalıcı hale getirilerek Kürdistan’ın doğuşuna zemin hazırlandığını görmekteyiz.
Şimdi aynı sorumluluğun Mesut Barzani tarafından üstlenildiğine tanık olmaktayız. Mesut Barzani, bağımsız devlet kurma fikrine kendisini tamamen yatıran bir liderdir. Bu sorumluluğun altından başarı ile kalkacağından en ufak bir şüphemiz yoktur.
Güney Kürdistan, hazırlıksız yakalandıkları DAİŞ saldırıları karşısında ağır bir bedel ödedikten ve bıçak kemiğe dayandıktan sonra hızla silkinme ve kendini yeni koşullara adapte olma yeteneğine sahip olduğunu bir kez daha göstermiştir. Zor dönemde aynı yaklaşımın gösterileceğine inanıyorum. Daha şimdiden bu yönlü adımların atıldığını görmekteyiz. Barzani’nin yılbaşından sonra tüm partilerle görüşmelere başlaması bu yönde atılmış olumlu bir adımdır.
Bağımsız Kürdistan devletini kurmak bir süreç meseledir. 2016 yılında ilan edilip edilmeyeceği tartışmalı bir konudur. Ancak devlet ilanına giden yolda çok stratejik bir hamle olan referandum bu yıl mutlaka gerçekleşmek zorundadır.
Kan, revan içerisinde yeni yıla giren Kuzey Kürdistan’a verilecek en iyi destek, Güney Kürdistan’da önce referandum ve ardından bağımsız devlet ilanının gerçekleşmesidir.
Ortadoğu’nun içinden geçtiği bu zor zamanlarda, Kürdlerin ayakta kalmasının yegane teminatı bağımsız Kürdistan devletinin ilan edilmesidir.
Botan Ahmed
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.