Bugün Kuzey Kürdistan’da yürütülen hendek savaşı; ağırlıklı olarak kırsal kesimden şehirlere göç eden kitlenin yoğunlaştığı yerleşim birimlerinde sürmektedir. Göç etmesinde pay sahibi olduğumuz kitlenin evlatlarının hendeklerde direnmesine dair değerlendirmede bulunmanın zor olacağını biliyorum.
Geçmişte bu gençlerin babalarını, kardeşlerini, ailelerini, köy ve aşiretlerini gerilla savaşına çekmek için yıllarca yoğun çaba göstermiştik. Gerilla savaşının asıl yükünü taşıyan ve fedakârlık yapmaktan asla çekinmeyen bu kahraman kitlenin çocukları, tıpkı büyüklerinin geçmişte yaptıkları gibi, yine bu gün, aynı bedeli misliyle ödemeye devam etmektedir. Gerilla savaşında olduğu gibi, şehir hendeklerinde aynı neslin çocukları çarpışmakta, canları pahasına direnmeye devam etmektedir.
Hendeklerde direnen gençlerin cesaret, fedakârlık ve kahramanlığına söylenecek tek bir sözümüz yoktur. Onlar Türk devletinin her türlü teknik üstünlüğüne ve muazzam güç dengesizliği şartlarında, barikatlarda kuşatıldıkları halde destansı bir direniş sergileyerek zaten her türlü değeri hak etmektedir.
Ne var ki, geçmişte gerilla savaşının asıl yükünü omuzlayan ve can, mal her türlü bedeli ödeyen bu kesime duyduğumuz saygının yüzü suyu hürmetine çocuklarının kahramanca direnişine değer vermemiz, hendek savaşının doğru mücadele stratejisi olduğu anlamına gelmemektedir.
Hendek savaşı üzerinde bir değerlendirmede bulunmadan önce, şu gerçeğin altının tekrar çizilmesinde fayda görüyorum.
Yarattıkları bunca tahribata rağmen barikatlarda direnen gençler suçlu değil, hendek savaşının gerçek mağdurlarıdır. Eleştiriler hendeklerde canları pahasına çarpışan gençlere değil, daha önce bizatihi PKK tarafından mahkûm edilen ‘kozık’ savaşını, bunca deneyim yaşandıktan onlarca yıl sonra tekrar mücadele biçimi olarak benimseyen zihniyete yöneltilmelidir.
*****
Hendek savaşı; ileri sürülenin aksine, yeni değil, PKK’nin en eski silahlı mücadele deneyimidir. Fakat bu deneyim, PKK’nin planlayarak uygulamaya çalıştığı silahlı propaganda tarzından dolayı değil, tecrübesizlikten kaynaklanan nedenlerle kozık çatışmaları biçiminde gelişen taktik dışı bir mücadelenin sonucu olarak yaşanmıştır.
Hendek ve barikat savaşlarının Kürdistan’da gerçekleşme biçimi kozık çatışmalarıdır.
PKK’nin mevcut durumda şehirlerde geliştirmek istediği hendek savaşı, özü itibariyle Hilvan, Siverek direnişinin farklı koşullarda tekrarından, diğer bir deyişle, kozık savaşının şehir sürümünden başka bir anlam taşımamaktadır.
Kozık savaşı; PKK tarihinde, bir daha asla tekrarlanmaması gereken stratejik bir sapma olarak mahkûm edilmiştir.
*****
Silahlı ayaklanma halk savaşının son aşamasına tekabül etmektedir. PKK’nin bağımsız Kürdistan hedefinden vazgeçmesi üzerinden on beş yıl geçmiş bulunmaktadır. Bırakalım bağımsızlık hedefini, silahlı mücadele döneminin miadını doldurduğunu örgütün lideri onlarca defa dile getirmiş, ciltler dolusu değerlendirmede bulunmuştur. Zaten son on beş yılda kısa vadeli çatışmaların dışında gerilla savaşının silahlı ayaklanma aşamasına geçtiğini kanıtlayan hiçbir gelişme yaşanmamıştır. Gerilla savaşının boyutlanarak silahlı ayaklanma dönemine ulaşması, aynı zamanda düzenli ordunun kurulduğu, kırdan kentlerin kuşatıldığı ve halkın top yekûn seferber olduğu bir sürecin içerisine girildiği anlamına gelmektedir. PKK’nin bu süre içerisinde ne böyle bir amacı, ne bu temelde bir savaşı ve ne de Kuzey Kürdistan koşullarında silahlı ayaklanmayı başarıya götürecek böylesine elverişli iç ve dış zemin bulunmaktadır.
Peki, tüm bu somut koşullar orta yerde dururken, PKK neden hendek savaşında ısrar etmektedir?
Daha düne kadar sorunu diyalog ile çözmek isteyen, bu temelde Dolmabahçe mutabakatını imzalayan PKK’yi birden bire ayaklanmaya sürükleyen, daha doğrusu hendek savaşına kilitleyen gelişmelerin mücadelenin doğal sonucu olduğunu ileri sürmek, gerçeklerden kopuk ciddiyetsiz bir açıklamadır.
Hendek savaşı; hiçbir tartışmaya gerek duyulmayacak kadar, Ortadoğu ve özellikle de Rojava’daki gelişmelerin doğrudan bir sonucu olarak gerçekleşmektedir. Gençleri barikat arkasında çatışmalara sürükleyen, buna zemin teşkil eden ve ona rol model olan Kobanê direnişidir.
Kobanê direnişi birçok açıdan hendek savaşı üzerinde belirleyici etkide bulunmuştur.
Ortadoğu savaşı; PKK’yi, Rojava zemininde özellikle son birkaç yıl içerisinde önemli bir güç durumuna getirmiştir. İç savaşın patlak vermesinden sonra bir çok cephede hakimiyetini yitiren Suriye devletinin, muhalefet güçleriyle ittifak yapmaması karşılığında Rojava’nın denetimini PYD’ye devretmesi, PKK’yi, aynı zamanda desteklenmesi gereken stratejik bir müttefik konumuna getirmiştir. Başta İran ve BAAS rejiminden aldığı lojistik desteğe dayanarak direnen YPG, daha sonra peşmergenin ağır silah ve başını Amerika’nın çektiği koalisyon güçlerinin hava saldırılarına dayanarak işgal altında bulunan Kobanê, Girê Sıpî ve en son Hasekê şehir merkezi dâhil birçok mıntıkayı kurtarması, PKK’nin konumunu perçinleyen son derece önemli hamleler olmuştur.
Kürdler; mevcut durumda Suriye denkleminin en önemli stratejik ayağını oluşturmaktadır. Ağırlığını hangi cepheden yana koyarsa, dengenin bu yönde değişeceğine dair hiçbir tarafın kuşkusu bulunmamaktadır.
PKK; Rojava’daki konumundan aldığı güçle, sadece Güney Kürdistan’da değil, aynı zamanda Türk devletini çözüme zorlayarak kuzeydeki etkinliğini güçlendirmeye çalışmaktadır. Aslında Kobanê direnişinin rüzgârını arkasına alarak 7 Haziran seçiminde elde ettiği zafer, iktidara ortak olmasını sağlayacak düzeyde tarihsel bir fırsat sunmuştu. Fakat hem yeniden tek başına iktidar olmak isteyen AKP’nin milliyetçi oylara oynaması ve hem de Türk devletini Irak ve Suriye denkleminin dışında tutmak açısından savaşa ihtiyaç duyulması yüzünden bu fırsat heba edilmiştir.
Şüphesiz, savaşın yeniden başlamasında, Türk solunun etkisinde kalınarak izlenen sekter tutumun önemli bir payı vardır. Fakat PKK’yi hendek savaşına yönelten esas faktör bu değildir. PKK’nin silahlı ayaklanma stratejisini benimsemesinde, başta Kobanê direnişinin etkisi olmak üzere, Rojava’daki kazanımları temelinde kuzeyde güçlenen pozisyonu rol oynamıştır. Kobanê direnişinin etkisiyle patlak veren ayaklanmalar, tüm Kürdistan şehirlerine yayılma emaresi göstermiş ve serhıldanların gerçekleştiği yerleşim yerlerinin neredeyse tamamının kontrol altına girdiği görülmüştür. Haziran seçiminde tahminlerin üzerinde yüzde on üç düzeyinde oy alınınca, Kandil bundan yanlış sonuç çıkarmış ve Kobanê direnişi döneminde patlak veren ayaklanmaların daha genele yayılması ve hazırlıkların bu temelde planlanması halinde AKP iktidarının düşürülebileceği vehmine kapılmıştır.
PKK’nin hayata geçirmeye çalıştığı silahlı ayaklanma stratejisinin sübjektif, halk nezdinde karşılık bulmayan ve amaç ve hedefleri bakımından somut bir planlamaya dayanmadığı anlaşılmaktadır.
Her şeyden önce, Kuzey Kürdistan’da, halkın hendek savaşına destek vermesini gerekli kılan hiçbir neden bulunmamaktadır. Kobanê direnişini desteklemek gibi çok haklı gerekçelerle ayaklanan Kürdler, hendek savaşında yer almasını zorunlu kılan hiçbir amaç ve hedef bütünlüğü görememektedir. Kürd halkı; HDP’ye, haziran seçiminde yüzde on üçlük oy oranı gibi tahminlerin çok ötesinde destek sunarak zaten savaştan yana olmadığını, siyasal yöntemleri tercih ettiğini göstermiştir. Halkın barışa motive edildiği ve silahlı ayaklanmayı aklından geçirmediği seçim sonrası dönemde patlak veren hendek savaşlarında top yekûn seferberlik beklemek akla ziyan, zorlama bir beklentidir. Nitekim yapılan bütün çağrılara karşın hendek savaşları bazı merkezlerle sınırlı kalmış ve daha önce eğitilip silahlandırılan gençlik gruplarının dışında halktan ciddi bir katılım olmamıştır.
Gerillanın silahlı ayaklanmaya hazır olmadığı koşullarda gençleri barikat savaşlarında direnmeye davet etmek, serhıldan dinamizmini tahrip etmekten başka bir sonuç yaratmayacaktır. Genel anlamda silahlı ayaklanmalar, özel olarak barikat ve hendek savaşları, gerillanın kırdan kentleri kuşatması gerçekleşmeden asla başarıya ulaşma şansına sahip değildir. Hendek savaşlarına bakıldığında, bırakalım gerillanın kentleri kuşatması, HPG komutanlarının yaptıkları açıklamalarda, daha harekete geçmediklerini bizzat kendileri itiraf etmektedir.
Ayaklanmaların bir kere başladıktan sonra en ufak bir tereddüt gösterilmeden sonuna dek geliştirilmesi gerektiğini bilmeyecek kadar kanundan habersiz olan bu tür talihsiz açıklamalardan anlaşıldığı kadar, hendek savaşı, stratejik planlamanın bir parçası olarak değil, hedefi, amacı belli olmayan, güncel ve taktik gelişmelerin bir ürünü olarak gerçekleşmektedir. Ülke viraneye çevrildikten ve yüzlerce genç toprağa düştükten sonra hala hendekleri desteklemek için kayda değer tek bir gerilla eylemi gerçekleşmemişse, ‘bak bizi kızdırmayın, yoksa harekete geçeriz’ gibi ciddiyetten yoksun tehditlerde bulunmanın hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Şehirde ayaklanma başladığında gerillanın zaten çoktan şehirleri kuşatması, topyekûn saldırıda bulunması gerekiyordu. Gerillanın kıpırdamadığı, boş yere böbürlendiği koşullarda hendek çatışmalarının başlatılması, bilerek ve tasarlayarak cinayet işlemekten başka anlama sahip değildir.
Hendek savaşının amaç ve planlamadan yoksun başlatıldığının en iyi ispatı, her birimin kendi başına, birbirinden kopuk ve farklı zamanlarda harekete geçmesidir. Oysa bırakalım topyekûn ayaklanma girişimlerini, aynı kazada gerçekleşen serhıldanlarda bile bir mahalle direnirken, diğer semtler bihaber davranmaktadır.
Ayaklanma; oynanmayacak kadar tehlikeli bir kalkışmadır. Oysa kuzeyde ayaklanmanın bambaşka bir türüne tanık olmaktayız. Ulusal kurtuluş hareketlerinde gerillanın destek ve kuşatmasından yoksun, kendi içinde koordinasyonu bulunmayan, her mahalle ve şehrin birbirinden kopuk başlattığı tek bir ayaklanma örneği yoktur.
Hâlihazırda sürmekte olan hendek çatışmaları, Türk devletinin ayaklanmaları tersine çevirmek, halkın serhıldan dinamizmini yok etmek ve tepkileri barikatlarda can veren gençlere ve PKK’ye yöneltmek için ne gerekiyorsa buna zemin hazırlamaktadır. Türk devleti aslında istese, zor da olsa bastırma gücüne sahip olduğu hendek çatışmalarını, bilerek ve tasarlayarak uzatmaktadır. Kendi başına ve farklı zamanlarda gerçekleşen hiçbir direnişin başarı şansı yoktur. Devlet bunu bilerek hareket etmektedir. Türk ordusu her seferinde dönüp dolaşarak, farklı mekânlarda tecrit olmuş direniş kalelerini çökerterek Kürd halkına gözdağı vermektedir. İbret-i alem olsun diye şehirler temellerine dek yıkılmakta, bir daha kimse cesaret etmesin diye özellikle direniş merkezleri cezalandırılmaktadır.
Türk devleti; direniş ruhunu kökünden söküp atmak için PKK’nin hatalarından yararlanmaktadır. PKK; direnişleri, gerillanın desteğinden yoksun bırakarak, ayaklanmaları planlı ve tüm sahalara yaymadan gerçekleştirdiği için Türk devletinin tuzağına düşmektedir.
PKK mevcut tahribat ve tıkanıklığı aşmak için tüm bu gerçekleri bilince çıkarmak yerine, tam da devletin istediği gibi hiçbir başarı şansı olmayan hendek çatışmalarına ısrarla devam etmektedir.
PKK’nin hendek savaşlarında örnek aldığı Kobanê deneyiminin Kuzey Kürdistan açısından hiçbir geçerliliği yoktur. Kobanê’de bir avuç direnişçinin destan yazmasına bakarak, kuzeyde bunun çok daha görkemli örneğinin başarılacağı sonucuna varmak, akla ziyan bir değerlendirmedir. Çünkü Kobanê direnişi tarzında savaşı kuzeyde başarmanın koşulları yoktur. Bu halkın yetenek ve cesareti ile alakalı bir durum değildir.
Kobanê’de gerçekleşen destansı direnişe rağmen, YGP’nin DAIŞ çetelerini söküp atmasında peşmergenin ağır silah desteği ve koalisyon güçlerinin aylar süren ağır hava bombardımanı belirleyici rol oynamıştır. Oysa hendek savaşlarının sürdüğü hiçbir şehirde bırakalım bu türden stratejik destek sunmak gerillanın sınırlı bir müdahalesi bile doğru dürüst gerçekleşmemektedir.
Halk ve gerilla desteğinden yoksun, kendi içerisinde tecrit, hiçbir dış bağlantısı olmayan gençlerin, çatışmalar biraz daha yoğunlaştığında lojistik ve özellikle de cephane sıkıntısı çekeceği kaçınılmaz olan hendek savaşlarından yeni Kobanê’ler yaratması mümkün değildir. Devletin tank, top, helikopter gibi en üstün tekniğe dayanarak sürdürdüğü bu savaşta barikat direnişçilerinin, şayet gerilla devreye girmezse, çok ciddi silah ve cephane sıkıntısı çekeceği ve kuşatılmış koşullarda bunun temin edilmesinin çok zor olacağını hatırlatmamıza dahi gerek yoktur. Bırakalım kış koşullarında gerillanın istenilen performansı göstermesi, harekete geçirilmesi dahi kendi başına tehlikeli bir karardır.
Ayaklanmanın tüm bu faktörlerin hesaplanarak planlanması gerekirken, kış bastırdıktan sonra, gerillanın harekete geçirileceğini beyan etmek, geç alınmış ve gerçekleşmesi zor olan bir karardır.
Ateşkes yılları boyunca Türk devletinin PKK’nin tüm kodlarını iyi çözdüğü görülmektedir. Türk devleti mevcut durumda tüm stratejisini PKK’nin hataları üzerinde inşa etmektedir. Zaaflarından yararlanarak tuzağa düşürdüğü PKK’yi mümkünse tasfiye etmek, başaramıyorsa ağır darbe vurmak için kış koşullarını değerlendirmeye çalışmaktadır. PKK’nin bu oyundan bir an evvel çıkmak yerine, ısrarla Türk devletinin kuşatmaya aldığı hendeklerde direnmeye devam etmesi, bu niyetin gerçekleşmesine adeta davetiye çıkarmaktadır.
Şüphesiz hendek savaşlarının akıbeti sadece PKK ve Kuzeyin geleceğini değil, aynı zamanda tüm Kürdistan’ın kaderini ilgilendirmektedir.
PKK amaçtan yoksun, yıkıcı bir savaş sürdürmektedir. Türk devletinin bundan yararlanarak hendeklerdeki gençleri katletmesi, sivilleri, kadın ve çocukları öldürmesi, şehirleri viraneye çevirmesi Kürd halkı açısından karşılığı olmayan ağır bir bedeldir. Fakat fatura hangi biçimde ödenirse ödensin, Türk devletinin Kürd mücadelesini şiddet temelinde tasfiye etmesi asla mümkün değildir. Hendeklerde vurulan her Kürdün kanı, Kürdlerin beyninde ve kalbinde açılmış yaraları derinleştirerek Türk devletini mahkum etmekten başka bir sonuç yaratmayacaktır.
Bir musibet, bin nasihatten evladır!
PKK’nin hiçbir ulusal amaç taşımayan hedefleri uğruna Kürdlerin daha uzun bir süre kendisini kurbanlık İsmail gibi ölüme yatırması mümkün değildir. Kürd halkı daha şimdiden gittikçe artan bir öfkeyle ölüm ve yıkımdan başka bir sonuç yaratmayan taktik dışı mücadele anlayışına karşı tutum almaktadır.
Kürd mücadelesi, asıl bundan sonra suyun eninde sonunda yatağını bulması misali gerçek mecrasına kavuşarak ivme kazanacaktır. Sürmekte olan savaşın sonucu, tahribatı, bedeli hangi biçimde olursa olsun, Türk devleti eninde sonunda Kürdlerin ulus olmaktan kaynaklanan tüm haklarını tanımak zorunda kalacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.