Abit Gürses Son Makaleler

Dil Çalışmaları Üzerine Düşünceler

Dil Çalışmaları Üzerine Düşünceler
Makaleyi Paylaş

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Kürtler son dönemlerde Kürtçenin eğitim ve öğretim dili olmasına yönelik faaliyetleri gündemleştirmeye çalışıyorlar.

Çok da iyi ediyorlar.

Ama yakından bakıldığında hala neyi, nasıl, kimden, hangi yöntemle istediklerini bilmiyorlar. Ve hala birlikte ortak bir akıl ve güçle hareket edeceklerine, boylarını aşan atraksiyonlara girişiyorlar.

Bunlara değinmeden önce, kısa bir tarihi özet vermek gerekiyor ki, bu yeni kuşak ne dediğimizi iyi anlasın, bizim kuşağın düştüğü hatalara düşmesin. Bizim gibi 60-70 yaşlarında akıl kafalarına gelmesin!

Türkiye Kürtleri, cumhuriyetle birlikte (1924 Takriri Sükûn Kanunu) varlıkları, dil ve kimlikleri inkâr edilip, devletin tedip ve tenkil diye adlandırdığı katliam, sürgün ve şiddetle, yani zorla Türkleştirilmeye çalışıldı!

Bu Türkleştirilmeyi kabul etmeyerek itiraz eden Kürtler, Koçgiri, Piran, Ağrı-Zilan, Dersim, Motki, Sason, Beytüşşebap, Eruh ve diğer yerlerde zorla, katliamla, sürgünle susturuldu.

1920-38 arası Kürtlere karşı soykırım (jenosit) uygulandı. Bunu Koçgiri, Zilan, Dersim, Sason, Motki'deki görmek mümkündür. İsteyenler 'Genel Kurmay Bölgeleri’nde Kürt İsyanları Cilt 1 ve 2'ye bakabilirler.

Devlet sadece fiziki jenositle yetinmedi!

Kürtçe konuşana ceza verdi.

Geleneksel Kürt giysilerini giyenleri cezalandırdı.

Kürtlere ait tek eğitim kurumu olan ve dini eğitimle beraber, Arapça ve Kürtçe dil eğitimi veren, halkın katkılarıyla finanse edilen mütevazi medreseleri kapattı.

Devlet, kültürel jenosit yaptı, hala da devam ediyor!

1950'lere kadar bu uygulamalar devam etti.

NATO'ya üye olabilmek için çok partili sisteme geçmek zorunlu olduğu için, İsmet İnönü, Bayar ve Menderes'e görev vererek, CHP'den ayırtıp DP'yi kurdurttu. DP kurulunca, M. Kemal ve İnönü’nün tek parti döneminde sürgün ettiği Kürt eşrafı, beyleri, şeyhleri, ağaları DP yanına aldı. O zaman CHP'nin tek parti dönemindeki Kürtleri ve Kürtçeyi yok etme siyaseti biraz gevşedi.

Mehabad Kürt Cumhuriyeti'nin yıkılması üzerine 1947'lerde 500 civarında seçkin pêşmerge ve kadrosuyla Sovyetlere iltica etmek zorunda kalmış olan ölümsüz önder Mustafa Barzani 1958'de Irak Kürdistanı'na döndü.

1960'larda Irak Kurdistanı’nda Barzani önderliğinde silahlı mücadelenin güçlenmesiyle, İran ve Suriye Kurdistanı'ndaki mücadele de gelişti ve serpildi.

Aynı şekilde tek parti ve demokrat parti döneminde suskunluğa, sessizliğe gömülmüş olan Türkiye Kürtleri arasında hafif kıpırdamalar başladı.

1959'da 49 Kürt aydını tutuklanıp yargılandı.

1963'te 23'ler davası oldu.

1965' te Türkiye Kurdistan Demokrat Partisi kuruldu.

KDP o günkü koşullarda özerklik için mücadeleye başladı.

Sosyalist bir parti olan Türkiye İşçi Partisi de Kürtler arasında örgütlendi. Kongresinde Kürtler için ulusların geleceklerini tayin ilkesini kararlaştırdı ve ondan dolayı kapatıldı.

1969'da DDKO'lar kuruldu.

1970'de Sait Kırmızıtoprak (Doktor Şıvan) Türkiye'de KDP'yi kurdu.

11 Mart 1970'te Barzani önderliğinde Kürtlerle Irak merkezi hükümeti arasında Otonomi Anlaşması imzalandı.

12 Mart 1971'de Türkiye’de ordu muhtıra verdi. Bütün yurtsever Kürtler ve Türk solcuları tutuklandı.

1974'de Türkiye'de Genel Af ilan edildi.

Mart 1975'de Barzani önderliğindeki Eylül Devrimi yenilgiye uğradı.

1974 affı sonrası TKSP, Rizgari, Kawa kuruldu. Dr. Şıvan'ın partisi isim değiştirerek KİP oldu.

KDP bölündü KUK ortaya çıktı.

Kurdistan Devrimcileri veya UKO'cular olarak kendilerini adlandıran, kamuoyu tarafından Apocular olarak bilinen grup, PKK'yi kurdu.

Irak Kurdistanı’nda yenilgiden sonra IKDP, Qiyade Muwaqqet olarak tekrar silahlı mücadeleye yöneldi.

Talabani IKDP'den kopup, YNK'yı kurdu.

Türkiye Kürt örgütlerinin bir kısmı Barzani çizgisini desteklerken bir kısmı Talabanici oldu.

T-KDP oldukça zayıfladı. Onun yerine sol sosyalist bir söylem tutturan KUK kitleselleşerek, diğer solcu sosyalist gruplara benzedi.

O dönem, 1975 sonrası hemen hemen bütün örgütler ve gruplar Bağımsız, Birleşik, Demokratik, Sosyalist Kurdistanı, illegal Leninist örgütlenmeyi ve silahlı mücadeleyi savunmaya başladılar.

Anti-sömürgeci, askeri işgale karşı silahlı mücadeleyi savunmak egemen hale geldi.

Kim ki dil, kültür, özerklik, otonomi, federasyondan bahsederse tu kaka edildi. Reformist, oportünist, revizyonist ve işbirlikçi ilan edildi.

Mardin, Urfa, Batman, Diyarbekir alanlarında onlarca KUK'çuyu, KUK'çular da onlarca PKK'liyi öldürdü. Kawa lideri Ferit Uzun'u katletti. Özgürlük Yolu ve Rızgari kadrolarına saldırdı. PKK feodallere karşı mücadele adına Siverek'te Kırvar'lara, Paydaşlara dayanarak Bucaklara karşı savaş ilan etti.

Kawa'cılar Sovyetleri düşman ilan ederken, DDKD ve Özgürlük Yolu da Kawacıları Maocu bozkurt ilan etti.

Rızgari dil ve kültür talebini ileri sürenleri reformist, oportünist ilan ederek anti-sömürgecilik sloganını attı.

Bir ara DDKD ve Özgürlük Yolu, utangaç bir şekilde anadilde eğitim sloganını öne çıkardılar ama Rizgari, PKK, Kawa, KUK gibi örgütlerin, reformist damgasına maruz kalınca çok çabuk vazgeçtiler.

Kısacası demem o ki, o dönemi yaşayan ve DDKD ile Özgürlük Yolu'nun anadilde eğitim sloganını alaya, hafife alarak eleştiren ben ve benim gibiler en keskin, en azami sloganları atıyorduk. Ama maalesef zaman gösterdi ki, Bağımsız, Birleşik, Demokratik Kurdistan öyle kolay varılacak bir hedef değil.

Hakeza kendi dilinde okuyup, yazamayan, haritada ismi olmayan, sömürge statüsüne bile sahip olmayan Kurdistan, sosyalizmin yükünün altından kalkabilecek bir ülke değildi.

Milyonlarca üyesi olan SBKP'nin yüz milyonlarca üyesi olan ÇKP'nin, Alman, Amerikan, İngiliz, Fransız, İtalyan sosyalistlerinin altından kalkamadığı sosyalizmin yükünü kimliği olmayan, ana dilinde konuşup, okuyup, yazamayan Kürtlerin ne Apocuları, ne Rızgaricileri, ne Özgürlükçüleri, ne Kawacıları ne de DDKD'lileri o yükü kaldıramazdı!

Onun için aklımızı başımıza toplayıp, oturup beraber elde edebileceğimiz, milletimizin varlığı ve geleceğini teminat altına alabilecek adımlar hangileridir, nasıl atılabilir konusunu soğukkanlı bir şekilde tespit edip, o yönde adımlar atmak gerekir.

Gerisi kendimizi, milletimizi ve dostlarımızı kandırmaktan öteye gitmez.

Bir yarım yüzyılı, ne kadar gerekli ve de doğru olursa olsun, elde edilemeyecek sloganlarla harcadıysak, en azından önümüzdeki on yılları öyle boşuna harcamayalım!

Aman, aman değerli yurtsever demokratlar; ister dindar olun, ister sosyalist, ister liberal olun, ister muhafazakâr, ister devrimci olun, ister reformcu, ister Apocu olun, İster Burkaycı, ister Barzanici olun ister Talabanici, ister Sovyetci -ki kalmadı- ister Tirancı, ister Troçkist olun, ister Stalinist ister Türkiyeci olun ister Kurdistancı, ister Kemalist olun ister Nurcu, ister Erdoğancı olun ister Demirtaşcı, ister gerilla, ister korucu, ister yurtsever melle, isterse maaşlı imam, ister ağa, ister şeyh, ister zengin, ister fakir, ister şehirli, ister köylü aman gözünüze kurban neci olursanız olun; diliniz Kurmanci ve Zazaki'den, kimliğiniz Kürtlükten vaz geçmeyin!

Dilinizden ve kimliğinizden vazgeçerseniz kişiliksizleşirsiniz!

Dilinize ve kimliğinize sahip çıkarsanız kişiliğinizi ve kimliğinizi korumuş olursunuz!

Şimdi gelelim neden dil, neden kimlik meselesine.

Türkiye'de yaşayan Kürtlerin dili Kurmanci ve Zazaki tam bir yüzyıldır yasak.

Bundan dolayı milyonlarca Kurmanc ve Zaza asimile oldu veya Türkleşti.

Bunun önüne geçebilmenin tek yolu: Kimliğinin ve dilinin farkında olan bütün Kürtlerin anadilde eğitim için haklı, meşru, yasal ve yığınsal bir hareket oluşturmaları ve bu hakkı elde etmeleridir.

Onun için, dil ve kimlik talebi etrafında oluşturulan örgütlenmeler neyi, nasıl istediklerini bilmek zorundadırlar. Yoksa bu haklı, meşru ve insani talep başka yerlere çekilir ve başka amaçlar için kullanılır!

Dil ve kimlik talebinin Kürt siyasi partilerinin, demokratik, kitle örgütlerinin gündemine girmiş olması çok olumlu bir gelişmedir.

Yıllardır ortaokullarda seçmeli ders olarak konulan ama HDP çevreleri başta olmak üzere Kürt yurtsever çevrelerince de küçümsenen dersleri öğrencilerin seçmesini teşvik etmek noktasına gelinmiş olması çok olumludur.

2018'de 8 Kürt partisi tarafından kurulmuş olan Kürt Dil Platformu çok önemli ve değerli bir adım olmakla beraber, eksik ve yetersizdir.

Neden eksiktir? Kürtçe üzerinde var olan yasağın kalkması ve Kürtçe anadilde eğitim isteyen bütün çevreleri kapsayamadığı için eksiktir.

Bu platformun örgütlenmesini il ve ilçe düzeyine yaymadığı için yetersizdir. Kürt Dil Platformu bu iki adımı atabilirse, Türkiye'de ve dünyada etkinliği ve bu konuda temsili olan bir platforma dönüşebilir.

Kürt Dil Platformu kurulduktan sonra, HDP çevrelerince Kürt Dil Networku (Tora Zimanê Kurdi) kurulması, Kürt Dil Platformunun çalışmalarını köstekleyen bir adım olmuştur. Böyle bir adıma HDP çevreleri neden gerek duydu? Zaten platform vardı.

Aynı şekilde HUDAPAR ve HAKPAR'ın Kürt Dil Platformu'na uzak durmaları izah edilemez. Tabi eğer gerçekten Kürtçe dil talebi diye ciddi bir talepleri varsa!

Öte yandan HDP çevrelerinin de Platformu aktifleştirme konusunda samimi olduklarını göstermeleri gerekir.

Ben şahsen Kürt Dil Platformu'na ve çalışmalarına çok önem veriyorum. Aman aman bu platform içinde yer alan örgütler Dil Platformunun çalışmalarını diğer ideolojik, siyasi ve örgütsel amaçları ve niyetlerine kurban etmesinler.

Ayrıca bu konuda Kürt/Türk örgütü ayrımı yapmak da yanlıştır. Kürt Dil Platformu Kurmanci ve Zazaki'nin eğitim ve öğretim dili olmasını isteyen her örgütle, her kesimle birlikte çalışmayı esas almalıdır. Şunu demek istiyorum: Bugün AKP, CHP, DEVA gibi partiler de Kürtçe yasağına karşılar. Onlarla beraber kampanya yürütebilmenin yolları yöntemleri bulunmalıdır. Anadil talebinin siyasi partilerin siyasi, ideolojik, örgütsel çıkarlarına göre kullanabilecekleri propagandif bir talebe dönüştürülmemelidir. Buna müsaade edilmemelidir.

Öte yandan siyasi örgütler dışında bazı yeni girişimler de dil merkezli bir faaliyet içine girmiş bulunuyorlar. Hezkurd adına ortaya çıkan bazı isimler var. Bunların halk içinde ne kadar örgütlenebildikleri, nasıl bir kitleyi temsil ettikleri pek bilinmiyor.

Ancak Hezkurd adına basına yansıyan bazı isimler çok iddialı demeçler vermekle beraber, anadilde eğitim hakkını elde etmek için nasıl bir çalışma yapacakları, kiminle hangi yöntemle bu çalışmayı yürütecekleri pek bilinmiyor. Bu yapı adına konuşan isimlerin kafaları pek net değil. Birisi Kürt Dil Platformu'nu küçümserken, öbürü "temsilci o değil, benim" kavgasında! Oysa bu arkadaşlardan beklenen ilkönce kendi evlerine çeki düzen vermek ve neyi, nasıl, kiminle yapacakları konusunda kamuoyunu aydınlatmak olmalıdır.

Yarım asırlık Kürt örgütlerini, milyonlarca oy alan kitlesel siyasi örgütleri küçümseyip, atlamak değil, onların yıllardır iyi kötü mücadelesini verdikleri dil ve kimlik hususunda ortaklaşmanın yollarını bulmak olmalıdır. Siyasi örgütlerin dışında gelişen dil ve kimlik talebi çok önemlidir ama siyasi örgütlerin de savunduğu bu talebin rakibi değildir.

Son yıllarda fazla kamuoyuna yansımasa da dil konusunda ciddi çabaları olan Kurdi-Der'in faaliyetlerini unutmamak gerekir. Her ne kadar bu yapı üzerinde HDP'ye yakın bir çizgi derneği damgası olsa da Kurdi-Der önemli bir tecrübe ve deneye sahip.

Kurdi-Der gibi kuruluşları siyasi çizgi derneği olmaktan çıkarmak gerekir. Çünkü Kürtçe dil talebi herhangi bir siyasi partinin talebi olarak sınırlanamaz! Kürtçe üzerindeki yasağın kalkmasını isteyen, Kürtçe anadil eğitimi isteyen herkesin talebidir.

Öte yandan Kürt Dil Platformu'nun Kürtçe (Kurmanci-Zazaki) üzerine istikrarlı, mütevazi faaliyet yürüten dil ve kültür derneklerini, Kürtçe yayınevlerini, radyo ve TV'leri, Kürtçe gazeteleri, dengbêjleri, ses sanatçılarını, yazar ve çizerleri de etrafında toparlayabilmelidir.

Kürt Dil Platformu'na önerim:

1- Kürt dili ve kültürü alanında faaliyet gösteren bütün demokratik, mesleki kurumları ve kişileri etrafında toplamalıdır.

2- Kürt Dil Platformu en geniş katılımı sağladıktan sonra, genel bir kongre toplayarak kalıcı bir kuruma dönüşmeli ve her il ve ilçede temsilciliği olmalıdır.

3,-Kürtçenin eğitim ve öğretim dili olmasını isteyen Kürt ve Türk örgütlerini -ayrım yapmadan- bünyesine katmanın veya birlikte hareket etmenin yollarını bulmalıdır.

4- Kürt toplumu içinde, 'Anadilinle Konuş', anadilinle eğitim talep et, kampanyaları başlatarak halkı dili kullanmaya teşvik etmeli. Aynı zamanda bu talebin yığınsal hale gelmesini sağlayarak, devletin ilgili kurumlarına sunmalıdır.

5- Kürt Dil Platformu, Kürtçenin eğitim ve öğretim dili haline gelerek, yasal güvenceye kavuşuncaya kadar faaliyetini sürdürmelidir.

21. Yüzyılda 20 milyondan fazla insanın anadilinde eğitim alamaması çok büyük bir ayıptır. Bu ayıbın esas muhatabı her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise, bir o kadar da anadiline gerekli, zorunlu ilgiyi, itinayı ve önemi vermeyen Kürt halkıdır!

Dilimiz varlığımızdır!

Kürt dili ve kimliği için mücadele veren herkese başarılar.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Bu makale toplam: 3865 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:11:06:43