2017 yılında göreve başlayan Savcı Petersson Palme cinayeti ile ilgili bütün materyali büyük bir dikkatle tekrar gözden geçirdiklerini, bu incelemeler sonucu Stig Engström’ün cinayeti işlemiş olabileceğine inandıklarını, Engström öldüğü için dava açamayacaklarını, dava açmaları halinde ellerindeki mevcut kanıtlar veya delillerle bir mahkemenin Engström’ü cinayetten dolayı cezalandırmasının pek mümkün olmadığını söyledi. Ayrıca Engström’ün Palme’ye yönelik bir komplonun parçası olup olmadığını bilmediklerini belirtti.
Savcı cinayet soruşturmasının ilk aylarında ‘Skandia Mannen’ olarak adı geçen Engström’ün olay mahallinde büyük bir gayretkeşlikle polisi başka bir tarife yönlendirmesinin dikkat çektiğini, oysa sözde bulunduğunu iddia ettiği noktadan katil zanlısı olarak tarif ettiği kişiyi net olarak görmesinin mümkün olmadığını, cinayetten haberi olmayan ve olay mahalline yakın bir sokaktan geçen bir bayan şahidin, o gece fiziki yapısı Engström’e uyan bir kişiyi ve üzerinde bulunan kılık kıyafeti tarif ettiğini, ayrıca Engström’ün iş yerinden ayrılış zamanıyla ilgili vermiş olduğu bilginin doğru olmadığını, bütün bunlardan dolayı kanaatlerinin cinayeti Engström’ün işlediği yönünde olduğunu açıkladı.
Savcının açıklamasının ardından Palme’den sonra başbakanlığı devr alan İngvar Karlsson, ünlü kriminologlar, hukukçular, polisler, olayla ilgili kitap yazmış yazarlar veya olayı takip etmiş gazeteciler savcının açıklamasını doyurucu,tatmin edici bulmadıklarını açıkladılar.
Palme’nin 3 oğlundan biri ve o gece sinemada annesi ve babasıyla beraber olan, sinema çıkışı ayrılan Mårten Palme, savcının açıklamasından sonra, Norveç basınına verdiği demeçte, cinayet gecesi bir vitrine bakıyormuş gibi görünen ve babasını izlediği intibasına kapıldığı adamın boyu, posu, kılık, kıyafeti ve gözlüğünün Engström’le uyuştuğunu söylüyor…
Okurun merakını gidermek amacıyla cinayeti işlediğine inanılan ve çalıştığı işyerinin adıyla ‘Skandia Mannen’ olarak anılan Stig Engström hakkında bazı kısa bilgileri verip, bu cinayeti PKK’lıların ve dolayısıyla Kürtlerin üzerine yıkmak için büyük bir çaba sarf eden Türk devleti, Polis Şefi Hans Holmer, Hürriyet gazetesi başta olmak üzere Türk basını ve İsveç basınının Kürtlerin imajını İsveç ve dünya kamuoyu nezdinde nasıl, ne kadar tahrip ettiğine değinelim.
Stig Engström 1934 yılında İsveçli bir ana ve babadan Hindistan’da dünyaya geliyor, 9,10 yaşlarında İsveç’e dönüyor. Muhafazakar bir terbiye ile büyüyor. Küçük yaşlarda savaş oyunları oynayan ve askeri üniforma giymeyi seven bir çocuk. Yatılı okulda okuyor. Askerlikten sonra bir müddet askeriyeye ait Savunma Malzeme İdaresinde çalışıyor. Grafiker eğitimi alıp İsveç Radyosunda grafiker olarak çalıştıktan sonra, Sigorta Şirketi Skandia’da grafiker olarak çalışmaya devam ediyor. İsveç Muhafazakar Partisinden lokal siyasette aktif yer alıyor.
Tabi Palme’nin katili gerçekten bu adam mıdır? Değil midir, İsveç polisinin bu işte eli var mı, yok mu? Türk İstihbaratının eli var mı, yok mu? Bir ara çok popüler olan Güney Afrika Irkçı rejimi bu işin neresindedir? Bazılarına göre KGB, bazılarına göre CİA’nın eli olduğu, bazılarına göre İsveç Silah Sanayi ile ilişkilendirilen, Lisbet Palme’ye göre bu yeni savcıyla isim benzerliği olan ve tutuklanıp yargılanan yarı kırık, yarı kabadayı, yarı alkolik Krister Petersson muydu bilecek veya kestirecek durumda değiliz.
Ancak cinayetin Kürtlere yıkılması sürecini yaşayan İsveç Kürtlerinden biri olarak o dönem genelde Kürtlere, özelde İsveç Kürtlerine ve de PKK sempatizanlarına yönelik haksız karalamalar ve dezinformasyon kampanyası üzerinde durmak gerek.
Palme cinayetinden kısa bir süre önce PKK örgütten ayrıldıkları gerekçesi ile Uppsala’da Enver Ata(1984), Stockholm’de Çetin Güngör(1985) adlı merkez kadrosu arkadaşlarını katl etmişti. Bu cinayetlere yardım ettikleri iddiasıyla bazı PKK’lılar ev hapsinde tutulmaktaydı. Bunun yanında İsveç’e iltica etmiş olan eşi Kesire Öcalan gibi İsveç’e iltica başvurusunda bulunmak isteyen Abdullah Öcalan’ın İnterpol tarafından arandığı gerekçesiyle ve A. Öcalan’dan hoşlanmayan bazı Kürtlerin ihbar niteliğindeki şikayetleri sonucu İsveç’e ilticası gerçekleşememişti. Benzeri gerekçelerden dolayı Abdullah Öcalan ve bazı PKK sözcüleri İsveç’i tehdit etmiş, bunu o zaman PKK’nın merkezi yayın organı olan Serxwebûn ve Berxwedan gazetelerinde yayınlamışlardı. Palme cinayetinden sonra da Abdullah Öcalan ve PKK merkezi uzun bir süre Cinayeti PKK’lılar işledi iddialarına karşı sessiz kalmıştı.
Olof Palme öldürüldükten kısa bir süre sonra, Kürtler öldürmüş olabilir diye spekülasyonlar yapılmaya başlandı. Bavê Nazê adlı Sovyetlerde okumuş Suriye Kürdü bir yazar psikolojik dengesi bozulacak kadar polis ve istihbarat tarafından hırpalandı. Özellikle Polis Şefi Hans Holmer için en kolay hedef Kürtler veya PKK alternatifi idi. Zaten hem arkadaşlarını katletmişler, hem İsveç’i tehdit etmişler, hem de Palme Cinayetine sessiz kalmışlardı. Böyle kolay bir hedef vardı. Çok büyük tantanalarla PKK taraftarlarının gittiği dernek, o dernekte aktif olan kişiler (Avukat Hüseyin Yıldırım, Memo Ezdi, İsmet Celepli ve diğerleri) afişe edilerek gözaltına alındı.
Aylarca, yıllarca İsveçce (Kurd spåren, PKK spåren) denilen Kürt İzi, PKK İzi Palme cinayetinde ciddi, kuvvetli bir ihtimal olarak İsveç medyası tarafından işlendi. İsveç toplumu Kürtlere karşı negatif olarak bayağı biçimlendirildi. Kürt eşittir, katil, cani kanaati yaratılmaya çalışıldı. Öyle bir dönem oldu ki, İsveç’te ve Skandinavya’da Kürdüm demek vebalıyla eşit bir hal aldı desek abartmış olmayız.
O dönemler Kürt Haber Ajansı ve Kurdistan Press gazetesi olarak, İsveç basını, Hans Holmer ve başta Hürriyet gazetesi olmak üzere Türk basınında yer alan Kürt karşıtı dezinformasyon kampanyasına karşı durmaya çalıştık ama o dev kampanyaların yanında bizim sesimiz çok zayıf kalıyordu.
O dönemler (1986 sonrası) genelde Kürtler özelde ise başta PKK sempatizanı Kürtler olmak üzere İsveç Kürt toplumu çok haksız, adaletsiz suçlamalara maruz bırakıldı. Çok mağdur edildi. İsveç basını ve Hans Holmer nerdeyse Hürriyet gazetesi tarafından yönlendirilir hale geldi demek abartı sayılmaz.
Dün kendilerine göre bir İsveçlinin katil olabileceğini açıklayan Savcı Krister Petersson’un, İsveç Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, SÄPO’nun kısacası İsveç devletinin Kürtlerden özür dilemesi gerekmiyor mu? Mağdur edilen Kürtlere maddi ve manevi tazminat ödenmesi gerekmiyor mu?
Bütün bunların yanında Kürt siyasilerinin de bu olaydan önemli dersler çıkarmaları gerekmiyor mu?
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.