Bir fizik öğretmeni olarak yıllarca gençlere, maddenin dış hareketlerini inceleyen Fizik ve maddenin iç dünyasına (atom) giren Kimya derslerini anlatırken ağırlıklı konularımız, madde, enerji ve hareketti. Başta, büyük bilim insanı Newton olmak üzere, büyük fizikçilerin, kimyacıların, matematikçilerin yaptıklarını, bilimi anlatmaya çalıştık. Tabii hiç düşünülmeden kabul edilen inançlar kadar, bilimi benimsetmek kolay olmuyordu. Yani, bilime inanmak, inançlara, ilahi güçlere inanmak kadar kolay değildi.
“Madde ve enerji aynıdır (E=mc2), aynı cevherin iki farklı görünümüdür; bir cisme bir kuvvet etki etmedikçe duruyorsa durmaya, hareket hâlinde ise hep aynı hızda kalmaya devam eder.” dediğimizde (aslında Newton’un dediğini söylüyorduk) gençleri inandırmak kolay olmuyordu. Ama bilimde, bilim yönteminde ısrar edince de sonuç alıyorduk. Binlerce, on binlerce gence bilim yoluyla ulaştık.
Küçük Bir Anı: Bir gün sınıfta, “serbest düşme”, “dikey atış” konularını anlatırken “Yukarı doğru yükselmekte olan bir balondan bırakılan bir taş, önce bir miktar yukarı çıkar, sonra düşer.” dediğimizde meslek lisesinden bir öğrencimiz, “Hocam, bu mantıksız, nasıl havada bırakılan bir taş yukarı çıkar?” diye itiraz etti. Hatta kursumuzdan o yıl ayrıldı. Ancak bir yıl sonra yine karşımdaydı, “Hocam ne kadar haklıymışsınız.” diyordu artık. Beş yıl sonra karşılaştığımızda, o da bilimi anlatan bir Kimya Öğretmeni idi…
Bilimin var olmadığı veya daha gelişmediği dönemlerde, insanlar tamamıyla doğanın egemenliğinde, ilahi güçlerin etkisindeydiler. Doğa karşısında, insanlarla diğer hayvanlar arasında fazla bir fark yoktu. İnsanlık, binlerce yıl doğayla ve çeşitli inanç biçimleri şeklinde karşısına çıkan hayali güçlerle mücadele etti. Doğanın bir parçası olan insan, doğanın insan yaşamına getirdiği sınırlamaları, bilinciyle azaltmaya çalıştı. Sonunda, tam olmasa da doğaya egemen oldu ve doğa üstü olduğu iddia edilen inançlara cevaplar buldu. Bunu, bilimle, bilimsel devrimle gerçekleştirdi.
Dünyanın çıkar çatışmaları, savaşlar içinde olduğu, yaşadığımız coğrafyanın bir sürü anlamsız gelişmeler içinde olduğu bir dönemde, bir bilim insanı aynı zamanda bir hekim olan Fehmi Kuyurtar bir başka pencereden, bilim penceresinden olaylara bakmamızı sağlayan bir eser yayımladı.[1] Anlamsız günlük çekişmelerin, sığ politik anlayışların egemen olduğu bir dönemde, fakirliğin de zenginliğin de gücün de bilimle ilgili olduğunu hatırlattı bize Fehmi Bey. Bir bilim insanına yakışan da budur. [2]
Kitap, “İnsanın Büyük Oranda Doğanın Egemenliğinde Olduğu Dönem” ve “İnsanlığın Büyük Oranda Doğaya Egemen Olduğu, Bilimsel Devrim Dönemi” şeklinde iki ana bölümde konuyu inceliyor. 16. yüzyıl ortalarında başlayan, yaklaşık üç yüz yıl sonra, 19. yüzyıl ortalarında belirli bir aşamaya gelen Bilimsel Devrim’in insan yaşamına, ülkelerin zenginliğine etkileri inceleniyor. Fehmi Bey, Bilimsel Devrim’in, Orta ve Batı Avrupa’da ve Avrupa’nın bir devamı olarak görülen Amerika’da (ABD’de) ortaya çıktığını belirtiyor ve buna, geçmişteki Antik Yunan Uygarlığının etkisini de işaret ediyor. Belki buna, Mezopotamya, Hint-Çin uygarlıklarının etkisi de eklenebilirdi.
Orta ve Batı Avrupa’da doğan, son yıllara doğru ABD’de bir başka boyuta sıçrayan Bilimsel Devrim’in temelinde, bilgilerin kaynağında, madde ve maddenin hareketi olduğu belirtiliyor. Bunda özellikle 18. yüzyılın bilimsel çalışmalarına damga vuran İngiliz Bilim İnsanı İsaac Newton’un etkisi vurgulanıyor. Evet, kütle çekim yasasını bulan, hareketin de hareketsizliğinde bir nedene (kuvvete) dayandığını belirten Newton, günün şartlarındaki eksiklikleriyle birlikte Bilimsel Devrim’in en büyük öncüsüdür. Tabii ki, Galileo, Bacon, Maxwell, Descartes ve yaşamı kolaylaştıran keşiflere, icatlara imza atan diğer bilim insanlarının Bilimsel Devrim’deki büyük katkıları da anlatılıyor.
Kitapta, maddenin dış hareketini inceleyen Fizik, maddenin iç dünyasına girerek atoma ulaşan Kimya, canlı organizmayı inceleyen hücre bilimi Biyoloji-Tıp ve göklere yüzünü çeviren Astronomi gibi pozitif bilim kollarının ve bilgiyi formüle eden, deneysel yöntemi kolaylaştıran doğanın dili Matematik sayesinde, Bilimsel Devrim’in nasıl geliştiği detaylı olarak değerlendiriliyor. Elbette, bilimde, madde ve enerji en önemli unsurdur. Madde kaynaşmış enerji, enerji çözülmüş maddedir. Yani madde ve enerji, aynı cevherin farklı iki görünümüdür.
Bilimsel Devrim’den önce, ülkelerin zenginliği, coğrafyayla, coğrafyadaki yer altı, yer üstü zenginlikleriyle açıklanıyordu. Fehmi Kuyurtar, Bilimsel Devrim’den sonra, ülkelerin zenginliğinde, belirleyici olanın bilim olduğunu; bilime, bilgiye değer veren ülkelerin zenginleştiğini, önem vermeyenlerin fakir kaldığını belirtiyor. Bilimin, bilginin, güç ve zenginlik yarattığı gerçeği yanında, hâlâ doğa üstü güçlere, ilahlara tapınmanın insanlık için nasıl bir felaket olduğu açıktır. Bu gerçekliğin sonuçları hâlen yaşadığımız İslam coğrafyasında, dünyanın bazı başka yerlerinde de açıkça görülüyor. Maalesef bazı ülkelerin zenginliğinin kaynağında, sömürgeci, talancı politikalar da vardır.
Bilimsel Devrimi yaratanlar, doğal olarak bunun nimetlerinden yararlanmışlardır. Bu da öncelikle mensup oldukları ülkenin zenginleşmesini sağlamıştır. Bilimin gelişmesini, teknolojinin, sanayinin gelişmesi takip ederken insan yaşamını kolaylaştıran araç ve gereçlerin üretilmesiyle, insanın doğanın egemenliğinden kurtulup doğaya egemen olma süreçleri anlatılıyor kitapta. Fehmi Hoca, coğrafya da fakirlik de kader değildir diyor ve bilim yoluyla kaderin değiştirilebileceğini belirtiyor.
İnsan kitabı okurken bir bilim laboratuvarında geziyor hissine kapılabilir. Fehmi Bey, konusuna hâkim olan bir akademisyen, bir hoca olarak, kitapta çok değerli bilgileri, çok net ifadelerle bir ders gibi veriyor. Kitap teorik bir bilim kitabı olmasına karşın dili çok akıcı. Bazı bilgiler tasnif edilerek ara alt başlıklarla verilseydi daha da kolay okunurdu.
Kitabın iki ana bölümünden başka, son bölümde, cumhuriyet rejimi, demokrasi konularını içeren, Siyaset Devrimi’ne konu olan kısa bir bölüm de var. Bu bölüm, “Cumhuriyet bir rejimdir. İktidarın tek kişiden veya bir gruptan alınıp çoğunluğa, halka devredilmesidir.” diye bir ifadeyle başlıyor. Cumhuriyetlerin çoğunun despotik cumhuriyet olarak kuruldukları belirtilse de günümüz cumhuriyetlerinin bir çoğunun hâlen yukarıda tarife uygun olmadıkları görülüyor. Bu tanım, cumhuriyet rejiminden çok demokrasi rejiminin bir tarifidir. Önemli olan cumhuriyet değil, yönetimin halka dayanması, yani demokrasidir. Günümüzde açıkça anlaşılmıştır ki, halk iktidarına dayalı olmayan bir cumhuriyetin sekülerliği benimsemesi de onu demokratik yapmıyor. Padişahın veya kralın gitmesi, yerine halktan olduğu belirtilen bir diktatörün veya askeri bir kliğin gelmesi bir şey değiştirmiyor
Kitabın son kısımlarında, “Aydınlanan insan zihni, tarım-din toplumunun despotik feodal devletini yıkarak modern toplumun ulus-devletini kurdu.” şeklinde bir ifade de var. Ulus devlet biçiminde yapılanan devletlerin moderniteyi önemsediği doğrudur ama bir çoğu “din” olgusu yerine “ırk” olgusunu yerleştirerek zalim, ceberut yapılar hâline gelmişlerdir. Katı ulus devletlerin, özellikle başka ulusları asimile ederek, milliyetçiliği de aşan ırkçı yaklaşımlarının yarattığı tahribat, dinin etkisinden az değildir.
Bu kitap, yaklaşık 300 yıllık (1550-1850) Bilimsel Devrimi anlatıyor bize. Çoğumuz, Bilimsel Devrim’den çok, Sosyal Devrimleri öğrendik; bize bir sürü, doğru, yanlış, eksik ideolojiler benimsetildi. Bir sürü, gereksiz politik konularla yorulan beynimiz, böyle değerli bilimsel çalışmaları okuyarak biraz dinlenebilir!
Herkes bir şeylere inanabilir, bana göre, en iyisi bilime inanmaktır. Olaylar, en iyi bilimle, bilimsel yöntemlerle doğru anlaşılabilir. İyi ki bilim var, iyi ki bilim insanları var. Fehmi Bey, kitabın girişinde, bilim insanlarına saygısını şöyle ifade etmiş:
“Çalışmalarından ve düşüncelerinden dolayı yaşadıkları çağın egemenleri tarafından öldürülen, başta öldürülme korkusu olmak üzere çeşitli korkulara maruz bırakılan bütün bilim insanlarının anıları önünde saygıyla eğiliyorum.”
Yaşamakta olduğumuz rahatlıkların ve kaliteli yaşamın temelinde Bilim vardır, Bilimsel Devrim vardır. Size saygılar, bize bilimsel devrimi anlatan Fehmi Kuyurtar ve bize bilim yöntemini benimseten İsmail Beşikci; siz çok yaşayın. Anınızın önünde saygıyla, bizi Bilimsel Devrim yoluna çağıran büyük Fizikçi Erdal İnönü, bilimin kilometre taşı Sir İsaac Newton ve bütün bilim insanları…
Celâl Temel
[1] Prof. Dr. Fehmi Kuyurtar, BİLİMSEL DEVRİM, Günümüz Ülkelerinin, Fakir ve Zengin Ülkeler Olarak Ayrışmaya Başladıkları Dönem (1550-1850), Temmuz 2023 (İletişim: [email protected])
[2] Fehmi Kuyurtar: 1954 Siverek doğumlu. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1978 mezunu. Tıpta uzmanlık eğitimini Ortopedi ve Travmatoloji alanında yaptı. 1998 yılında, Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde profesör unvanını aldı. 2017 yılında emekli oldu.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.