Mazlum bir ulusun, ulusal demokratik mücadelesi ve hak talebi ile, bu ulusun haklı davasını kriminalize etme, terörize etme, iki ayrı ve birbirine zıt görevlerdir. Birisi, mazlum ulusun sesi ve direniş ruhunu doğru bir mecrada, dostlarını çoğaltmayı hedeflerken, diğeri; haklı mücadeleyi haksız duruma düşüren, düşmanın işini kolaylaştıran ve provokasyonlarını besleyen, davanın dostlarını ürküten, mücadeleyi yalnızlaştıran bir provakatif iştir. Kürdler, iki yöntemden birinin, Kürd ulusuna hizmet ettiğini, diğerinin ise mücadeleyi sabote ettiğini bilince çıkarmak zorunda.
HDP eski eşbaşkanlardan Sezai Temelli olayın sıcağı sıcağına kitleyi ve öfkesini şu sözlerle yönlendiriyordu:
“Paris yanıyor, bırakın yansın”(!)
KCK sorumluları, verdikleri demeçlerle Fransa’yı hedefe koyan demeçler vererek, Kürd dostlarını ürküten bir provokasyona davetiye çıkarıyordu.
Ayni gün, PKK medyası ve kiralık kalemleri korodan ayrı düşünmüyorlardı. Çağrılar, kalemlerin ucundan akan zehir, Paris’i yakıp, yıkmayı hedefliyordu.
PKK Paris sorumlusu olduğu iddia edilen biri, öfkeli kitlenin öfkesine benzin döküyor ve yönlendiriyordu.
Paris Sokakları savaş alanına dönmüş. Kürd dostları şaşkın şaşkın olup-biteni seyrediyor ve dudak büküyor, “bunlar Kürd olamaz” detircesine, olaylara karşı tepkisini gizlemiyorlardı. Aklı başında bir kaç kişinin tedhişçilere müdahalesi de karşılıksız kalıyordu.
Fakat, Paris’te katledilenler arada kayıp gidiyordu. Sokaktaki tedhişçinin umurunda da değildi. Katliam Kürdleri boğazlamıştı ve bu tedhişçiler, bir kez daha bu vesileyle kürdleri boğazlıyordu.
Sokakta park edilen arabalar, ters çevrilerek ateşe veriliyor, tahrip ediliyor, otobüs duraklarının camları indiriliyor, önlerine çıkan her şeyi yakıp yıkıyorlardı.
Kimdi bunlar?
Kime hizmet ediyorlardı?
Fransa devlet başkanı, Paris belediye başkanları, Belediye binalarına Fransa bayrağı ile birlikte, Kürdistan bayrağını direğe çekiyorlardı. Kürdlere yönelik saldırıyı protesto ediyorlardı. Olayın faili yakalanmıştı. Bir deli olduğu iddia ediyordu. Bir deli bu kadar öfke ve tedhişi organize etme gücüne ve aklına sahip mı? Bunu kimse cevaplamıyordu. Kimse cevabını da aramıyordu. Çünkü olay, Paris’i yakmaya ve Kürdleri kriminalize etme pozisyonuna dönüşmüştü.
Sanki İran, Suriye, Türkiye istihbaratları Paris sokaklarında Fransa’dan hesap soruyordu. Kürdlere olan dostluğunun ve desteğinin “hesabını ver” dercesine!
Türk basını; “Kürd dediğiniz bunlardır işte! Yılanı kucağınızda beslerseniz işte böyle ısırır, Kürdlere yardım ederken, ev sahipliği yaparken iyi düşünün” diye meydan okuyordu ve bütün Avrupa’yı tehdit ediyordu.
Oysa Paris’te Kürdler öldürülüyordu. Paris yanmıyordu. Paris’te Kürdler yanıyordu. Paris’te Kürdler ve haklı bir dava boğazlanıyordu. Düşman istihbaratların elinde PKK gibi bir aparat örgüt vardı ve bununla bayağı “büyük işler” yapılıyordu. Kimdi bunlar?
Bunların arkasında kim ve kimler var?
Kimler ve nasıl bu kadar hızlı, bu kitleleri yönlendirebiliyor, hiç mi sokaktaki kürdün aklı yok?
Oysa Paris düşmüyordu. Paris’te Kürdler, Kürd davası ve Kürd dostluğu boğazlanıyordu. Elisa Sarayında Kürdleri karşılayan dostluk ve düşünce boğazlanıyordu. Fransa Kürd dostluğu boğazlanıyordu.
Kürdler bu soruların cevaplarını aramak ve bulmak zorunda. Her olayı, bir nimet gibi düşmana sunan PKK, Kürdler tarafından sorgulanmak, ona maddi, manevi destek verenleri uyarmak durumundayız.
Her şey açık ve ortada. PKK, düşmanın elinde silah, Kürdleri boğazlayan bir sürece hizmet ediyor. PKK haklı davanın önünü tıkıyor ve “Türk sol”u adı altında, bütün paramiliter güçleri Kürd saflarına taşıyor, besliyor. Kürd davası boğazlanıyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.