‘’Türkiye“ denilen devletin kurulduğu gün, adını karanlık cinayetlerle, tehdit ve ölümlerle duyuran, işgalci ve barbar bir parlamento tarihiyle duyurdu.
Zorbalıkların, inkar ve işgalin, hayat gasplarının esas alındığı, küfür, hakaret ve dövmelerle iş görmeyi esas alan toplumlarda demokrasi gelişmez. Çünkü demokrasi, bir kültür ve hoşgörü seviyesidir. Tekçi zihniyet, her zaman karşıtını ölümle tasfiye etme, varlığını inkar etme metodunu işletir ve demokrasi karşıtıdır. Böyle bir zihniyetten demokrasi beklemenin bilimsel bir dayanağı yok, temeli de yoktur.
Türkler, tarihlerini Mustafa Kemal’e borçlu olduklarını söylerler. Ama hiç bir zaman M. Kemal’i ve onun ilişkide bulunduğu, eli silahlı katilleri, onları nasıl kullandığını tartışmazlar. Onun için bu devlet, karalık tezgahlar, cinayetler üzerinde yükselmiş. İlk cinayetlere dokunmama, beraberinde bu tür cinayetlerin meşru hale gelmesini sağlamıştır. Daha sonraki binlerce ‘’faili meçhul cinayet“ zinciri de, gücünü bu tarihten almaktadır.
Teşkilat î Mahsusa, daha sonra Komitacıların, Jitemcilerin, Ergenekoncuların bu cinayet işini devralıp işledikleri, bu cinayetlerin sayısı bile bilinmez. Ama ben bu cinayetlerin bir-iki tanesini anlatarak; bu Türk Parlamentosu‘nun hiç de demokrasi kalesi olmadığı, 100 yıldır palyaçoların, katillerin, cinayetlerin, zulümün üretildiği yer açısından, buna umut bağlayan Kürdlere hatırlatacağım.
Bildiğimiz gibi, bu devletin kuruluş sürecinde, Mustafa Kemal’in cahil, ama işlediği cinayet ve katliamlarla nam ve korku salan bir adamı var. Bu adamın adı Topal Osman Ağa’dır. Bu katil, Mustafa Kemal’in meclisi dizayn ve muhalefetini tasfiye maşasıdır.
Namı değer, Mustafa Kemal’in tetikçisi, topal Osman Ağa, ayni zamanda Mustafa Kemal’in tezgahına gelerek, evinde işlettiği bir cinayetin kurbanı olur. Olay, çok çirkef, ama tarihçiler açısından ibretlik bir olay. Bu ibretlik olayın tezgahını yapan, Türklerin Mustafa Kemal-Atatürk eliyle işlenmiş.
Türkiye devlet tarihinden bildiğimiz gibi; Ali Şükrü Bey, yurt dışında eğitimini tamamlamış, deniz harbiye subaylarındandır. Devletin ilk kuruluşunda yer alan ve her iki mecliste de (1-2 m) atanan biri. Mustafa Kemal’i eleştiren, Mustafa Kemal’in kurmak istediği sisteme muhalefet eden, İslami yanları ağır basan biri Ali Şükrü Bey!
Ali Şükrü Bey, 25 ve 26 Mart 1923 Türk Meclis oturumlarında Mustafa Kemal’i sert şekilde eleştirir.
Bir gün sonra Ali Şükrü Bey, 27 Mart 1923 tarihinde ortadan kaybolur. Kardeşi, olayı Bakanlar Kurulu'na taşır ve devlet eliyle aranmasını ister.
Üç gün boyunca Ali Şükrü Bey aranır. Üçüncü gün Ali Şükrü Bey’in izine rastlarlar. Görgü tanıkları, ‘’Ali Şükrü Bey Kahvede oturup, çay içerken, Topal Osman Ağa’nın bir adamının geldiği ve Topal Osman’ın onunla görüşmek isteğini“ (Cumhuriyet gaz) beyan ederler. Bunun üzerinde, ceset bütün belgeleriyle Topal Osman Ağa’nın evinde bulunur.
Ali Şükrü Bey, Topal Osman’ın evinde otururken, iki kişinin iple, arkadan Ali Şükrü Bey’in Boğazını sıkarak öldürürler. Bu cinayet kayıtlara şöyle geçer;
‘’Eldeki deliller ve tutukluların ifadelerine göre cinayet şöyle gerçekleşmişti: Mustafa Kaptan, Ali Şükrü Bey’i kahvehaneden dışarı çağırarak Topal Osman Ağa’nın çok hasta olduğunu, kendisiyle görüşmek istediğini söylemişti. Ardından birlikte Topal Osman Ağa’nın evine gitmişlerdi. Ali Şükrü Bey ikram edilen kahveyi içerken arkadan gelen iki kişi onu ellerindeki iplerle boğarak öldürmüştü.“ (Haber 7.com, 02.09.2014
Cinayette ilginç olan bir nokta var; Komitacılar o zamana kadar işledikleri cinayetlerde iz bırakmamışlar, „Çünkü onlar profesyonel suikastçılardır ve karda yürürler izlerini belli etmezler.“ Ama Ali Şükrü Bey’in cinayetinde, cinayeti işleyenler, cinayetin delillerini de ortada bırakmışlar! Bu ‘’bir taşla iki kuşu vurma“ planını yapan Mustafa Kemal, Ali Şükrü Bey cinayeti ile Topal Osman Ağa’ya da tezgah kurulduğu ve ipinin çekilme zamanının geldiğini gösteriyor.
Onlarca cinayeti sessiz sedasız yapan katil Topal Osman Ağa’nın de artık ortadan kaldırma vakti gelmiştir.
Topal Osman Ağa, Ali Şükrü Bey cinayeti ile ilgili tezgahı fark eder ve firar eder. Mahkeme, idam kararı çıkarır ve bir çatışmada Topal Osman öldürülür. Cesedini getirip, Ankara’da ölü olarak ayağından asarlar! Böylece cinayetin arka planında, cinayeti planlayan Mustafa Kemal kurtarılır. Onlarca cinayetin sanığını da temizlemiş ve deliller yok edilmiştir.
Bütün bu cinayetlerin efendisi de, Atatürk olarak, Türklerin iradesi ve efendisi sıfatıyla tarihe geçer.
Ali Şükrü Bey cinayetinin amaçladığı çok önemli bir sonuç daha önümüze çıkıyor o dönemde; O da Türk Meclis tarihinde muhalefeti sindirme ve tasfiye etmeyi bu metotlarla hedeflendiği gerçeğidir. Zaten ondan sonra CHP iktidarının ‘’tek parti dönemi“ bunun önemli bir belgesidir.
Ali Şükrü Bey Cinayeti ile ilgili Faik Ahmet Barutçu anılarında; ‘’İnönü’nün emri verenin Mustafa Kemal olduğunu bizzat kendisine anlattığını“ söylemektedir.
TBMM çatısı altında işlenen cinayetlerin ilginç olanlarından birisi de;
‘’Ölüm 9 Şubat 1925 tarihinde gerçekleşti. İkinci Büyük Millet Meclisi'ne Ardahan Milletvekili olarak katılan Halit Paşa, Milletvekili Ali Çetinkaya ile bir arbede sırasında patlayan bir silahla vuruldu. Paşayı kimin vurduğu kesin olarak anlaşılamadı. Paşa, yaralı halde 5 gün Millet Meclisi'nde tutuldu, hastaneye kaldırılmadı. Durumu giderek kötüleşen paşa, 14 Şubat'ta öldü.“( Haber 7.com, 02.09.2014)
Bu Türk Meclis cinayetinde ilginç olan, Halit Paşa’nın yaralı olarak Türk Meclisinde bekletilmesinin ve hastahaneye kaldırılmamasının ölüm amacının da planlı olduğu kanısını ortaya çıkarmakta ve planlı bir cinayet olduğu gerçeğini kanıtlamaktadır.
Yüzlerce suikast, cinayet ve dövme, sindirme ayak oyunları ile 100 yılını doldurmuş bir TBMM’si; bir jenosit, işgal ve inkarcı-katliamcı meclistir.
Bu meclisten demokrasi beklemek, tarih şuuru ve bilinçten yoksul olma halidir. Bu devlet yok edilmeden, bu devşirme toplumun düzelme şansı yok. Çünkü o toplum bu devletin laboratuvarlarında yetiştirilmiştir. Bu toplum, bu devletin ürünüdür. Onların düşünce sistemi, bu devlet tarafından dizayn edilmiştir. İflah olmazlar.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.