Değerli Hocam, 17.04.2022‘de, NerîraAzad‘a, \"Theodor Herzl Bize Ne Anlatıyor?\" başlıklı bir değerlendirmeniz yayınlandı. Değerlendirmeniz, 9 Nisan 2022 günü, İBV’de Fahriye Adsay’ın konuya ilişkin bir konferansının temasına ilişkindi. Konu, son derece önemli ve değerli bir değerlendirme idi.
Konu, vatanseverlik ve özel olarak Yahudiler ve Kurdlerin vatanseverliği karşılaştırmalı örneklerle zenginleştirilerek verilmişti. Kurd Milleti’nin derin yarası ve çıkmazı diyebileceğim; „toprak ve yurt bilinci yokluğu, yada vatan bilinci yokluğu“nu, Yahudileri kastederek; „dünyanın dört bir tarafına savrulan Yahudilerin, 2000 sene sonra, 14 Mayıs 1948’de bir Yahudi Devleti kurmalarının çok büyük bir yurtseverlik hareketi olduğuna vurgu yaparak, Konu Kurd vatanseverliğine getiriyordunuz.
Yahudiler, vatanlarından sürülmüş, dünyaya dağılmış bir ulustu. Ama Kurdler kendi topraklarında yaşıyor. Buna rağmen, Kurdlerde ulus bilinci ve yurtseverlik duygusu eksikliği ciddi bir araştırma konusu.
Çok haklı olarak; „Bu yurtseverlik Kürdlerde yok. “ Diyerek;
“Bunca savaşlara, bunca sürgünlere, aslında soykırımdan başka bir ad verilemeyecek Enfallere rağmen, faili meçhullere, köy yakmalarına vs. rağmen Kürd vatanı bilincinin, Kürdistan bilincinin, Kürd dil bilincinin, Kürd ulus bilincinin yaratılamamış olması çok şaşırtıcıdır. “diyorsunuz. Konu çok ciddi ve Kurd aydını, Kurd milliyetçileri, siyasetçileri tarafından değerlendirmeye muhtaç. Bu konuda, toplumsal dinamikleri yönlendiren Kurd kesimlerin sorumluluğu ve mücadele metodları önemli ve de sorumludurlar. Milli duygu ve yurtseverlik, birbirini tamamlayan iki kavramdır. Bunu örgütlemeyi programlamayan bir hareket, Kurd ve Kurdistan bilincini geliştiremez.
Sevgili Hocam, siz, bir çok detay ve örnekler verdikten sonra, Kurdlerde eksik olan ve gelişmeyen „yurt sevgisini“; „Kürd vatanı bilincinin, Kürdistan bilincinin oluşmamasıyla, milli duygu eksikliğiyle yakından ilgilidir.“ Tespitini yapıyorsunuz. Ben, mektubumda dilim döndükçe size Kurd milliyetçiliğinin gelişmemesi, örgütlenememesi ve yurt sevgisinin oluşmamasının nedenlerini izah etmeye çalışacağım.
Sevgili hocam, Kurdlerde kollektif düşünme ve davranış biçimi eksikliği var.
Ulus olma, ulus gibi davranma bir bilinç sorunudur. Bu bilinç, grubu kollektif davranmaya götürüyor. Onu ulus yapan ve ulus bilinci etrafında toplayan gerçek de budur. Tarih bilinci, dil-kültür bilinci, vatan bilinci ve yurt sevgisi; bir milli sermayenin pazarına sahip çıkma bilinci, birbirlerini tamamlayan bu bilincin vazgeçilmez ögeleridir. Kurdlerde bu ögeler, derinlemesine eksik ve aksak, yara-bere içinde vuku bulmuş; ama tarihsel olarak gereklerini kollektif davranış biçimi olarak örgütlenerek, rol oynamamış. Bunun nedenlerini araştırmamız lazım. Bunca fedakarlığa ve bedel ödemeye rağmen ulus bilinci, Kurdistan bilinci mücadele alanında yerini almıyorsa, bizim öncü dinamikleri sorgulamamız gerekiyor.
Kendi pazarına sahip çıkma bilinci etrafında organize olan bir Kurd ulusal sermayesi de oluşmamış. Bu en önemli etmen, kendi ulus bilincine, yurt sevgisine sahip çıkıp, kendi pazarında direnme yerine, işbirlikçi bir sermaye durumunu tercih etmiş. Rizikoları göze almamiş.
Ahmedê Xanê, Haci Kadırê Koyî’de dahil birçok Kurd aydını son 350 yıllık Kurd tarihinde, bu damara vurgu yapmış ve gelişmesi için çaba harcamış. Fakat bu bilinç, Kurdleri ve vatan bilinci etrafında örgütlenmesi ve hedefine yönlendirilmesi sağlanamamıştır. Ben bunun nedenlerine inmek istiyorum.
Birinci neden; “ulusun örgütlenmesi” önündeki engel dediğimiz yapısal durumdur. Bu yapısal durum, ulus ve yurt sevgisinin gelişmemesinin ciddi engelleri-bozuklukları olarak görüyorum.
Bunun birinci evresi Mir’lik, aşiret ve dini-şeyhlik yapısıdır.
Kurdlerde Mîr’lik ve Aşiret örgütlenmesi, ulus ve yurt sevgisi etrafında kollektif bir bilincin, Kurdistan bazında örgütlenmesini sağlayamamış, lokal kalmış. Bu süreçte hem Mîrler ve aşiretler arasındaki çekişmeler ve üstünlük talebi, herkesin kendi egemenlik alanlarını koruma refleksi, ulus bilincinin, yurt sevgisinin gelişmesini ve örgütlenmesinin önünü kesmiş. Köyünü, ve aşiretini korumak için ölüme giden aşiret üyesi ile, partisi-lideri için ölüme giden „militan“(lar) ne yazık ki onlar için ulus bilinci ve yurt sevgisi söz konusu bile olmamış. Sizin vurgu yaptığınız bu nokta dikkate değer.
Değerli Hocam, birliğini sağlayamayan Mîr’lik ve aşiret örgütlenmesi; alanlarına yönelen düşman saldırılarına karşı duruş lokal olmuş. Direnişler, bölgesel düzeyde kalmış ve bu dar alanlarda düşmanlarına yem olmuş. Bu yenilginin de nedenlerinin başında gelmiş. Eğer ulus bilinci, ulusal birlik ve yurt savunma duyguları olsaydı, bu denli ağır yenilgiler yaşanmazdı.
Değerli Hocam; Mîr’ler ve Aşiretler, ülke bilinci ve ulusun kollektif davranış biçimi, birlikteliği yerine, Mir’lik ve aşiret çıkarlarını, egemenlik alanlarını koruma bazında bir direnişe yöneltmişler. Bu da işgalciler için kolay „bertaraf edilir“ bir zemin yaratmış. Baban ve Bedirxanîlerden, Nehrilere ve son 120 yıllık Kurd tarihindeki direnişlere bakıldığı zaman, kesintisiz bu zaaf hep var olmuş. Mirlikler, aşiretler, şeyhlikler etrafında kenetlenme mümkün olmuş, ama yurt sevgisi ve kollektif bilinç etrafında örgütlenme olmamiş. Yaratılan örgütlenme ve direnişler bölgesel düzeyde, dar kalmiş.
Kurdistan Cumhurîyeti’nin (22 01. 1946) kuruluşu ve katılım ve görev seceresine baktığımız zaman; Barzanilerin ciddi bir Kurd ulus ve yurt sevgisi bilinci ile, ideolojiden ve özlük taleplerden uzak, bir Kurd yurtseverlik örneği olarak anmak gerekir.
Değerli hocam, önemli bir hatırlatma olarak belirtmek lazım:
Ağrı Direnişi liderî olarak öne çıkan ve yenilgi sonrası İran’ın eline geçen ve Tahran‘a yerleşen İhsan Nûrî Paşa var. Kurdistan Cumhuriyeti’nin ilanı, kısa ömrü ve yıkılması sürecinde, İhsan Nurî Paşa Tahran’da ikamet etmektedir. Ağrı direnişinin de eski önderidir. Ama tarihte, Kurdistan Cumhuriyeti’ne karşı olumlu-olumsuz en ufak bir tepkisine rastlanmıyor! Bu konuda ne yaptığı, neden bu önemli tarihsel kesitte yer almadığına dair en ufak bir bilgi yok. Bu bize ne anlatıyor?
Ayni Şey, Bedırhaniler için de geçerli. Sürgüne İstanbul’a ve daha sonra bir kısmı değişik alanlara sürgün edilen ailenin onlarca üyesi var. Celaded-Kamuran kardeşler dışında kalanların büyük bir kısmı devletle çalışmış, ya da varlıkları bile bilinmiyor!
Koçgirî, Şeyh Said ve Ağrı, direnişlerinde yer alan aileler, aşiret ve dini kurumların yenilgi sonrası durumlarına da bakmak lazım. Bu direnişlerde yer alan aileler, dini kurumların çocukları, yenilgi sonrası devletle iş birliğine girmişler. Kendilerini yeniden üretmeyi düşünmemişler, ya da denememişler.
Dersim Soykırım’ı sonrası durum da çok vahimdir. Kırımdan geçirilen Dersim Kurd Alevileri, soykırım sonrası, soykırım mimarı Mustafa Kemal’in posterini evlerine asarak, Kerbela ve Ali‘nin hikayeleri ile kendilerini avutarak, soykırım planlayıcısı ve Cumhuriyet koruyucusu Mustafa Kemal’in partisinin oy deposu olması, soykırımı bilince çıkarmamaları düşündürücüdür.
Dersimli bir arkadaşla bir sohbetimizde; “Ben Kurd milliyetçisi değilim, Barzaniler müsülmandır“(!) belirlemesi ile “Kemalist laikliğine“ vurgu yapar gibi, Aleviliği “ilerici“, ama 120 yıl boyunca kesintisiz Kurd ulus ve yurt davasını yürüten Barzanileri “gerici“ gören bir mantık egemen Dersim soykırım mağdurlarında.
Ama Barzanilerde bunun tam tersini görürüz. Yurtseverlik, ciddi ve bilinçli bir damar olarak bütün süreçlerinde kendini yeniden toparlayarak, yenileyerek, örgütleyerek günümüze geldiğini görürüz. 7 kuşak direnişi yürüten ve “bu topraklar bizimdir, biz bu topraklar üzerinde başımızda efendi kabul etmeyiz” diyerek, kendi topraklarını savunma pozisyonunu asla terk etmemişlerdir. Kurd yurtseverliği açısından, Barzaniler olumlu, ciddi bir örnektir.
Değerli hocam, ne yazık ki, son 70 yıl boyunca bu Kurd yurtseverlik damarı, hem bölge devletleri, hem sömürgeci devletlerin komünist partileri, devletin yönlendirdiği paravan örgütler ve bir kısım Sovyetler Birliği yanlısı “Kurd solcu“ları tarafından kuşatma altına alınmış. Tecrit edilmiş ve gelişmemesi için her türlü oyun ve entrikaya baş vurulmuş. Bu Kurd yurtsever damarı, “emperyal güçlerin maşası, ajanı, işbirlikçi” olarak nitelendirilmiş ve tecrite zorlanmış.
Dış etkenlere de vurgu yapmak lazım:
İşgalciler tarafından, Kurd ileri tabakası, Mîr’lik ve aşiret yapılanmasına, Şeyhlik ve tarikat, Medrese kurumlarına yönelik ciddi tasfiye uygulamaları yapılmış ve Kurdlere önderlik yapabilecek kurumları dağıtılmiş. Adeta kurdler başsız bırakılmiş.
İkinci evre ise, parti ve siyasi hareketler örgütlenmesidir:
Mir’lik, aşiret, Şeyhlik sevgisi ve egemenlik alanlarının korunması bilinci yerine; bu sefer parti ve hareket çıkarlarını koruma, ulus bilinci ve yurt sevgisi yerine, parti sevgisi ve partiyi güçlendirme “bilinci” geliştirildi. “Serok” ve “lider” motifleri, bu bilinç etrafında ideolojik versiyonlarla beslendi. Kurulan bu parti ve örgütler tarafından, ulus bilinci ve yurt sevgisine alan kapatılarak, partizanlığa, parti sevgisine, lider hayranlığına zemin hazırladı. Partisi ve lideri için ölüme giden, ama Kurd milliyetçiliğini, Kurdistan bilincini “gerici” gören bir nesil yaratıldı.
Değerli Hocam; dilini-kültürünü, tarihini bilmeyen, yurt sevgisi olmayan, ama partisi ve lideri için ölüme giden bir militan handikabı yaratıldı. Biz bugün bunlarla yüz yüzeyiz.
Partiler ve örgütler, Mili bilinci, uluslaşmayı dışlayarak, “en güçlü olma” yarışı ve birbirlerini tasfiye amacı sürece sokuldu. Bu da Kurd ulus bilincinin darbelenmesinde ciddi bir rol oynadı. Dili-kültürü, tarihini ve topraklarını önemsemeyen, ama lideri ve partisi için ölüme giden “millitan siyaset”(!) çıkmazı yaratıldı. Bu çıkmaz, bugün Kurd ulus bilincinin önündeki en büyük engeldir.
Bugün Güney Kurdistan’da bir türlü ulusal birliğin yaratılamamasının da en önemli nedeni Partizan hırs ve “parti örgütlenme modeli”dir. Kendisinde güç toplayan her parti, elindeki gücünü devletin kurumlarına teslim etmeye yanaşmıyor. Onun için devlet kurumlarının kırık sandalyeli pozisyonları karşısında, parti binaları, temsilcilikleri bize lüks bir pozisyon sunuyor.
Parti önderlik modeli, ulusal kurtuluş mücadele modeline ters bir modeldir. Parti önderliği yerine ulusal cephe modeli, devletleşmeye geçiş için daha kolay bir modeldir. Cephe, ulusal bilinç ve yurt sevgisi bilinci ile hareket edeceği için, çekişmelerden, ideolojik saplantılardan uzak olacak.
Saygılarımla başarılar dilerim sevgili hocam…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.