80 Yaşında, ulu bir çınar gibiydi. İri yapılı, uzun boylu, şefkatli sevgi pınarıydı. 45 yaşında iken eşini
kaybediyor. Yaşamını çocuklarına ve torunlarına adıyor Kocaman bir aile ve herkesin Dayé\'siydi. Kimin
sorunu varsa maddi ve manevi olarak yardımcı olurdu. Hiç kimse O\'na saygıda kusur etmezdi.
Benim Eşimin Annesiydi ve benim Dayémdi.
30 Yıldan uzun bir zaman Anne ve Oğlu görüşemediler.
Eşim 1980 askeri darbesi döneminde defalarca gözaltına alınır ağır işkencelere maruz kalır ve tutuklanır.
1982\'de Metris cezaevinde, yoğun işkence ve tek tip elbiseye karşı Açlık Grevindeyken hücreye
alınmıştır. Babası ziyarete gider, bu dönem görüş yasaklanmıştır.
Ancak ziyarete giden babaya oğluyla görüşemezsin diyorlar.
Haliyle baba niçn? diye soruyor. Buradaki asker, gardiyan, ve tüm yöneticiler Insan kılıklı işkencesidir,
duygusuz ve acımasızdır.
Babaya, oğlun öldü git morgdan al diyorlar.
Oysa Baba oğluna temiz kiyafetler getirmiş, ve Bayram arefesi oldugu için baklava ve lokum almıştır,
birazda harçlık verecektir.
Ölüm lafını duyunca şok olur. Olamaz benim oğlum ölmez diyor ve çığlık atıyor. Sizi şikayet edecem
diyor. Kimi kime şikayet edeceksin diyorlar ve dalga geçiyorlar.
Baba o halde oğlumun cesedini bana verin der. Bu defa tehdit ve tartaklayarak dışarı atarlar.
Burda olanları şayet konuşursan seni ve çocuklarını içeri alırız başına gelenleri sen düşün derler.
Baba neye uğradığına şaşırır ve biçaredir.
Bu dönem zulüm her tarafa ölüm saçıyordu. Özellikle Sol görüşlü devrimci örgütleri silindir gibi ezdi.
Kürdler topyekün milli zulme tabii tutulduğu bir dönem. Gözaltında işkencede öldürdüklerine, intihar süsü
veriliyor. operasyonlarda sorgusuz infazlar yapıldı, kaçtı vurduk, veya çatışmada vuruldu denilirdi.
Baba bu olanları bir an düşündü, ve oğlunu içerde işkencede katledildiğini düşündü.
Kafası karmakarışıktır, ne yapacağını, kime gideceğini bilmez. Çok çaresiz kalmıştır, İstanbul\'dan
Memleketine döner. canı çok sıkındır kimseyle olanları paylaşamaz.
Oğlunun akibetini düşünmekte, durumu çözebilecek için bir mercii yoktur.
Oysa maddi durumları gayet iyidir, verimli toprakları, sürüleri vardır. Yanlarında çalışan çobanlar, tarlaları
ekip biçen köylüler vardır, ev işlerine yardımcı olan kadınlar çalışmaktadırlar.
Fakat varlığı, oğlunu kurtarmaya yaramıyor. Bu üzüntü Babayı çok yıpratmaktadır ve çok uzun sürmez,
ani bir kalp krizinden yaşamını yitirir.
Dört yıl sonra eşim tahliye olur ve köyüne gider. Aile halkı hem sevinçli, hem buruktur.
Çünkü, Baba oğlu için üzüntüden ölmüştü ve oğlu bunu bilmiyordu.
Bir süre sonra Babam nerde diye sorar?
Önce söylemek istemezler, sonra Dayé ağıt yakar ve babasını kaybettiklerini anlar.
Ya böyle bir acı, böyle felaketlerin, her türlüsünü kürd aileler fazlasıyla yaşadı.
Eşimin can güvenliği tehlikededir. devletin tehdit ve öldürme girişimleri devam eder bir süre illegal yaşar
ve arkadaşların yardımıyla yurtdışına çıkar.
Yurtdışına çıktıktan sonra aileye yoğun baskılar yapılır, Daye ve kardeşleri defalarca göz altına alınır.
Dayé yıllarca oğlunu göremedi. Bu yetmedi 1990\'lı yıllarda aile bireylerine zorla köy korucu olmaları
dayatıldı. kabul etmedikleri için yoğun baskılara ve işkenceye uğradılar. Canlarını çocuklarını kurtarmak
için herşeyi bırakıp Türk Metropollerine göçtüler.
Varlıklı olan bu aile artık, kiracıdır, işsizdir. Dayé ve ailenin kadınları türkçe bilmedikleri için yabancıdırlar.
Zorunlu göç ve sürgün hayatı, büyük zorlukları beraberinde getirir.
Türk devleti bu göçertmeyle, köyleri boşalttı, asimilasyonu hızlandırdı. Bir kelime türkçe bimeyenlerimiz
zorunlu olarak türkçe öğrendiler. Yeni nesil ise kendi dilini konuşamayacak hale getirildi.
Dayé ölmeden oğlumu görmek istiyorum diyordu. Yaşlıydı, yüksek tansiyon, kalp rahatsızlığı vardı.
Evlat özlemini gidermek için Paris\'e geldi. 30 Yıl sonra Anne ve oğulu birbirini görebildi.
Oğluna küçük bir bebeğe sarılır gibi sarılıyor, öpüyor ve kokluyordu, bu hasret bizim.
Tabii bu görüşme bir annenin evlat hasretiyle nasıl yanıp tutuştuğunu gösteriyordu.
Ilk karşılaşmada, Dayé kürdçe ve yüksek sesle öylesine yanık bir ağıt yaktı ki, yürekleri burkan bu an
unutulur gibi değil.
Ve artık ölebilirim dedi. Ben yıllardır oğlumu görmek için yaşıyordum. Artık yaşamamı gerektiren bir şey
kalmadı demişti. Ve ertesi günü gerçekten hastanelik oldu. Geldiği yabancı bir ülkede yaşlı haliyle
hastanede olmak çok zor.
İki ay kaldı ana ve ogulu bol bol hasret giderdiler, sohbet ettiler, geçmişe gittiler, eskiden yaşananları
yaad ettiler.
Yaşam gariptir, anne ile ogulu arasında bir köprü vardı, bu köprü çocukluk, toy gençlik yılları ile bugün
beraber oldukları zaman üzerine inşaa edilmiştir. Aradan geçen koca yıllar üzerine fazla konuşacakları
birşey yoktu, film kopuktu aradaki boşluğu doldurmak imkansızdı.
Olsun Dayé, Oğuyla torunlarıyla mutluydu.
Gençliğinde çok yiğit bir kadınmış. Bir defasında evi asker basmış, karşılarına kale gibi dikilmiş, bakmış
durmuyorlar, askelerden birinin üzerine yürüyor ve elindeki tüfeği alıyor. Bakıyorlar iş ciddi sonra silahı
veriyor ve onlar çekilmek zorunda kalıyor. O günleri anlatıp gülüyordu.
Iyi ki geldi ve Oğlunu gördü. Iyi bir Dayé idi Yaşlı bir Çınar gibiydi.
Günümüzün affetmeyen Covid-19 virüsüne yenik düşen Daye 22 kasım 2020\'de yaşama son noktayı koydu.
Sevgili Eşim Turgay\'a, Daye\'yi kaybettiğimizi ben söylemek zorunda kaldım. Bir anne ne kadar yaşlı
olursa olsun, O, annendir ve sen onun çocuğusun. Yanında olamıyorsun, son bir kez elini tutup seni
seviyorum diyemiyorsun bu insanın yüreğine oturuyor.
İşte böyle acılarla geçen bir yaşam öyküsü. Genç yaşta dul kalmış, baskı ve zulüm yaşamış, sürgünde
dilini kültürünü yaşatmıştır. Dayé\'nin sayesinde herkes bir araya gelir ve Kürdçe konuşurdu. Dayé,
Kürdçe demektir, Ana dilimizi konuşmak demektir, bir arada olmak kendi kültürümüzü, gelenek ve
göreneklerimizi yaşamak demektir.
Seni çok sevdik Dayé, Seni çok özleyeceğiz.
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.