Yüksel Avşar Son Makaleler

Ben Dillime Küsmüştüm.!!!!

DİL, Bir örtülü ittifaklar ve gizli anlaşmalar bütünüdür.
 Ben Dillime Küsmüştüm.!!!!
Makaleyi Paylaş
DİL, Bir örtülü ittifaklar ve gizli anlaşmalar bütünüdür. Anadil insanın bilinçaltına inen ve bireylerin toplumla bağlarını en güçlü şekilde oluşturan bir dizidir. Bir insan için öğrendiği ses dizisi annesinden öğrendiği seslerin tınısıdır. Çocukla anadili arasındaki ilişki duygusaldır. Yaşam boyu sürecek kadar derin bir ilişkidir.

Kürtlerin en önemli ve temel sorunlarından biri ve en önemlisi vede kırmızı çizgisi dilidir; desek sanırım yanlış bir şey söylememiş oluruz. İnsanın dili, bir nevi onun kimliğidir. Kürt dillerinin halen ölümle yüz yüze gelme potansiyeli vardır. Kürdistan coğrafyasında ki parsının kökünün kuruması bu coğrafya için ne kadar hazinse, ana dilinde ölmesi o kadar acıdır. Zira Dil’de canlı bir varlıktır. Doğar, büyür, konuşulmasa ölür.

Dil ile kültür arasında oldukça sıcak bir bağ vardır. Dil kültürün en önemli parçasıdır. Kişi sonradan öğrendiği dili, eğer kullanmaz ise, unutabilir, ancak anadilini asla unutmaz. Zira dil annenin iletişimiyle beraber beyinde depo edilir. Buda yaklaşık 4.500 kelime karşılığıdır. Ünlü Alman sosyolog Niklas Luhmann, dilin bir iletişim aracı olduğunu söyler. Buna karşın Alman dilbilimci Wilhelm von Humboldt’a göre dil bir iletişim aracından daha ileri bir şeydir. İnsan, dili sayesinde insandır ama dilin bulunması için de insanın varlığı gerekmektedir. Humboldt, dili tamamlanmış bir yapıt (ergon) olarak değil, bir etkinlik olarak tanımlar. Humboldt’a göre dilin ortaya çıkması insanlığın içsel bir ihtiyacıdır; toplumsal ilişkilerde sohbet etmeyi sağlayan salt dışsal bir şey değil, aksine insanlığın doğasında yatan, güçlerinin gelişmesi ve bir dünya görüşünün edinilmesi için kaçınılmaz bir şeydir. Dil ile kültür, dil ile toplum birbiri ile kopmaz bağlara sahipler. Mesela Humboldt ‘’aynı ulusa dahil olan bireyleri çevreleyen ulusal bir tek biçimlilik söz konusudur“ der ve ona göre bu, yine her bir duyum tarzını, başka bir halktan ayırır. Halkın karakteri, bu teklikten ve her dile özgü güçten ortaya çıkar. Yine Humboldt, dil ile dünya görüşünü özdeşleştirir. Ona göre yabancı bir dil öğrenmek, o ana kadarki dünya görüşünde yeni bir bakış açısı kazanmak olmalıdır ve aslında bu, bir dereceye kadar böyledir. Ünlü dil bilimci olan Humboldt’un dil üzerine düşüncelerinin kısa bir derlemesi böyle. Daha çok yaşanmış deneyimleri paylaşılacağım siz dostlarla..

Dil aslında yazının başında da belirttiğimiz üzere Luhmann’ın dediği gibi iletişimde önemli bir araç, Humboldt’un dediği gibi de iletişimi sağlamaktan öte bir misyonla yüklü. Pratik olarak bunu en çok biz Kürtler biliriz, ya da en çok bilenler arasındayız. Günlük hayatta yaşadıklarımız bize bu konu hakkında büyük bir deneyim kazandırmış. Kürt olan ve Kürtçeden başka bir dil bilmeden büyümüş çocukların muhakkak acı bir anısı vardır. Trajedilerimize zamanla gülsek de, çok can yakıcı bir momenttir. Bunun gibi deneyimlerle dolu olan bir araştırma okumuştum. Vahap Coşkun, M. Şerif Derince ve Nesrin Uçarlar imzasıyla çıkan” Dil Yarası” ismiyle kitaplaştırılmış. Kitapta aslında bana çok yabancı gelmeyen, sıradan olan ama, buna rağmen ilginçliğini koruyan deneyimler
aktarılmış, Kitap’ta. Kürtçe’den başka dil bilmeden Türkçe’ye olan yabancılıklarını anlatan gençlerin hikâyesi var. Benim ilk dikkatimi çeken, Ahmet isimli bir gencin yorumuydu. Ahmet ilk kez 1995’te Çermik’te bir ilkokulda Türkçe ile tanışmış. “Anadilimiz Kürtçe idi. Türkçe ile ilk defa ilkokulda tanıştık. Hani herhalde bütün dünya Kürtçe konuşuyor biliyordum, farklı diller var mıdır, yok mudur, bilgim yoktu“ diyor Ahmet ilkokulda yaşadıklarını anlatırken. Ne kadar naif ve sade bir açıklama. Çocukken, hele de bizim gibi fakir toplumların çocukları, sadece kendi anadilleri ile büyürler, küçüklükten itibaren farklı bir dil öğrenme imkanları yoktur. Türkçe ile tanışırlar. Bu zorunlu tanışma maalesef birçoğuna okulda başarısızlık getirir. Kendi ana dilleri içinse; Aslında böyle bir dil yoktur, karttır, kurttur...

Kitapta bir başka genç de anılarını şöyle anlatıyor. “Okulda Kürtçe konuşmuyorduk, ama dışarıda bazen bir araya geldiğimizde Kürtçe konuştuğumuz oluyordu. Çünkü bizim Türkçe konuşmaya başlamamız neredeyse 8-9 yaşını buldu, o zamana kadar hiç Türkçe bilmediğimiz için.” Can yakıcı başka bir anlatım da şöyle: “Okuldayken teneffüslerde arkadaşlarımızla anadilimizde konuşuyorduk. Daha sonra ona da kısıtlama getirdiler, 2. Sınıftayken, 96 yılıydı sanırım. Onu da teneffüslerde kısıtlayınca neredeyse kimse kimseyle konuşmuyorduk, el yüz hareketleriyle durumu idare etmeye çalışıyorduk. İkinci bir dil olarak işaret dilini geliştirmiştik aramızda. Ne dediğimizi az çok anlıyorduk. O şekilde bir süreç işledi. Ortak dilimiz hareket dili, işaret dili. Bir an önce okul bitse de çıksak dışarı, kaçsak buradan, itfaiye seferine çıktıklarında, yolda çocukları da alır köylerine bırakırlar. Öyle çok fırlama gözüken çocuk aslında diğerlerinin Türkçe bilmediğini söyler. Dünyadan habersiz Karadenizli nedenini sorar. Cevap hazır: “Bizim buralarda ilk yıl öğretmene öylece bakma dersidir.” Aslında bu hepimizin hikâyesidir. Ben kendi köyümde yarın sömestri yedek öğretmenlik yaptım. Çocuklar tek kelime Türkçe bilmedikleri için ilk başlarda okula çekinerek geliyorlardı. “Örtmenim, örtmenim ka xwerîn“ sesleriyle başlayan dersler genelde ilk zamanlarda hep xwerîn’dan konuşarak devam ediyor. Benim Kürt olmam Kürtçe bilmem ise aslında çocuklar için büyük avantajdı, Çünkü böylelikle onları anlayabiliyor ve zaten küçük olan çocuklarla ancak şakalaşarak, önce her cismin adını Kürtçe söyleyip Türkçeye çeviriyordum. Çokta başarı olduk. Bu talebelerimle aramda sırdı. Kürtçe Ders yaptığımızı söylemeyecektik. Daha sonra köye ilk öğretim müfettişi geldi. BENİM SINIFIMI BAŞARILI BULMUŞTU. Öğrencilerimle aramızda mesafe girmemişti. Mutluydular. Kürtçe bilen öğretmenlere özellikle Kürt coğrafyasında ne kadar büyük ihtiyaç olduğunu, genel anlamda ise anadilde eğitimin zorunluluğunu bu örneklerle algılayabiliriz.

Öğretmen tanıdığım anlatmıştı. “Ne yaptıysam matematiği anlatamadım çocuklara, beni bir türlü anlayamıyorlardı“ demişti. “Çocuklar yaslanın arkanıza dedim ve başladım Kürtçe anlatmaya. O zaman çocukların hemen hareketlendiğini ve anlama belirtisi gösterdiklerini gördüm“ demişti. Kitapta geçen başka bir anlatım bu söylediklerimizi onaylar nitelikte: “Öğretmenimiz Kürtçe bilmiyordu. Zaten büyük sıkıntımız oradan doğuyordu. Bir türlü iletişim kuramıyorduk. Göz temasımız bile olanaksız oluyordu, çünkü o farklı bir dünya, biz farklı bir dünya olduğumuz için birbirimize baksak bile anlamıyorduk birbirimizi. Bir seferinde şöyle bir olay geldi başımıza. Arkadaşlarımızı tahtaya çıkarmıştı. ‘Temizliğinizi yaptınız mı? Elinizi yüzünüzü yıkadınız mı? Dişinizi fırçaladınız mı?’ diye soru sordu. Sorduğunda arkadaşlar direkt dedi ki, vallahi biz yapmadık, kuranıma ben yapmadım, dinime, imanıma ben yapmadım. Sanki onları suçluyormuş gibi. Tabii biz sonradan anladık“. İşte böyle yaşanan trajik olaylara sonradan gülümsüyoruz. Aslında olayın kendisi trajikomiktir. Ben şehir ve köy arasındaki büyüdüğüm için ilkokulda dil sorunu yaşamasam da etnik kimliğimden dolayı zorluklarla karşılaştım tabi Dışarıda Kürtçe konuşmanın ayıp sayılması ve yasaklardan da dolayı Türkçe konuşularak büyüyenler arasındayım. Hatırlıyorum, köye gittiğimiz zaman Kürtçe konuşurdum. Tabi çok Kitap okuduğum için Kürtçemde, Türkçemde düzgündü. Dil birbiri ile anlaşmanın, iletişim kurmanın bir aracı. Bu halimize bakıp da görmeyen devlet hala Kürtçe’den seçmeli dil olarak Söz ediyor.

DİLİMİZ RUHUMUZDUR. RUHUMUZDA DİLİMİZDİR.!!!

YÜKSEL AVŞAR
İnsan hakları Aktivisti.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Nerina Azad
Bu makale toplam: 11185 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:16:12:15

Son Makaleler

Dil yaşamın kalbidir, Dilimi çok sevdim Jina Emini Anısına... Jina Emini'nin saçları, kadınların, ezilenlerin, isyan kıvılcımı oldu! Hikayemiz, Hikayem Ey Büyük İnsan Sen Qazi Muhammed’sin! Biji Newroz Artık Hiçbir Haritaya Bakamıyorum. Kentlerin Adları, Yanık Et Kokuyor Toplumsal Ci̇nsi̇yet Bağlamında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Leyla Qasım Halepçe: Kürt olmanın acısı Bu Çocuklar Kim, Kimin? Halepçe, yüreklere kelepçe oldu Samimiyeti ve kahramanlığından dolayı Bağımsızlık mazlum Kürtlerin de hakkı olsun... 8 Mart Kutlanmaz, Anılır… İsimsiz, mazlum kahramanlar: Kürtler... Korkusu Törpülenmemiş Peşmergemiz… Sait Çürükkaya Musul ve Kara Elmas; 'Feda Edilen 16-18'likler Kürt ve Kürdistan meselesi siyasetler üstüdür Öfkeli Kadınlar Kahraman Kürt Önderi Kürt Analar İsyanda Eylül Kürt Halkına Ve Yoksul Halk Çocuklarına Ölüm Taşıyarak Geldi. Acının Sesi...1 Eylül...Dünya Barış günü... HDP, Kürt Birliği ve Adaylık Üzerine.. Güvenlik Paketi Kürt dili ve Kayıp olmaktan Kurtuluş… Halepçe'nin il oluşuna Tanıklık Bir Kürt kadınının yürek isyanı ROBOSKİ;GÖNÜL YARAMSIN.... 500 Sembol Oldu Kardeş Kanı Dökülmesin Halkımız Kan Ağlarken, Bayramı Nasıl Kutlarız? Türkiye-Barış Bizim 12 Eylül Hikayemiz ABD Başkanının Açıklamasından ''Kürtler Stratejilerini Belirlemeli'' Acının Sesi... 1 Eylül Kürtlerin Doğum Günü Ya Özgür Yaşayacağız yada Yas Tutacağız HDP Kongresi ''Dil'' e Takıldım...Durdum Ez Qurbana Birîna Te Newroz'u Diyarbakır'da neden kutluyorum? ”Artık hiç Bir Haritaya Bakamıyorum Kentlerin Adları Yanık Et Kokuyor'' Kürtlerin babasının vasiyeti: 'Mezarım peşmerge mezarından yüksekte olmasın' Hrant-Roboski Kanayan Kalp Acımızdır!!! Çocuk Gelinler Sözcüğü Oluştu! Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan'ı anma Roboski 'Yüreğimin Kanayan Yarası' Bu dizelerle anmak istedim Mandela’yı niye seviyorum!!! Stratejik Düşünce Enstitüsü'ne Sunduğum Konuşma Metnim